Yıllar boyu cinayetten hapis yatan ve ötenaziyle ilgili pek çok tartışmaya konu olan Jack Kevorkian'ın yaşam hilkayesi ilgi çekiyor. Kevorkian'ın filmi de çekilmişl, kendisini Al PAcino canlandırmıştı.
Bu film gibi hayatın ilginç ayrıntılarına tanıklık etmek istemez misiniz?
"BAY ÖLÜM" LAKABI
28 Mayıs 1928 doğumlu Jack Kevorkian, 1945’te girdiği Michagan Üniversitesi’nden 1952 yılında patoloji* uzmanı olarak mezun oldu. İhtisas döneminde, ölmek üzere olan hastaların tam öldükleri sırada gözlerinde oluşan değişimleri fotoğrafladığı için “Bay Ölüm” (Mr. Death) lakabını aldı. Kevorkian bu şekilde doktorların hastalarının ölecekleri anı görüp onları doğru anda canlandırmalarının mümkün olacağını düşünüyordu.
*Patoloji (hastalıkbilim) uzmanları, ölüm sebebini belirlemek amacıyla kadavralar üzerinde araştırma yaparlar.
ÖLÜM HÜCRESİNDEKİLERLE DENEY FİKRİ
1958’de katıldığı bir seminer, Dr. Kevorkian’ı otopsilerin tarihi üzerine araştırma yapmaya itti. Araştırmaları sonucunda Ermeni atalarının, ölüme mahkûm insanlar üzerinde deneyler yaptıklarını öğrendi. Kevorkian bunun üzerine hapishaneleri gezmeye ve ölüm hücresindeki mahkûmlar üzerinde testler yapmanın faydalarıyla ilgili makaleler yazmaya başladı. Yararlı olacağına inandığı deneylerden biri de bu mahkûmlar üzerinde yeni ilaçların denenmesiydi. Böylece yeni tedavi yöntemleri bulmak ve araştırma yapmak için daha az para harcanacaktı.
ÖLÜM MAKİNESİNİ KENDİSİ ÜRETTİ
Kevorkian, ilk ölüm makinesini 30 dolara oradan buradan topladığı artık parçalardan imal etti. İsmini de Yunanca’da “ölüm makinesi” anlamına gelen “Thanatron” koydu. Ancak 1991 yılında Kevorkian’ın Michigan’da doktorluk yapması yasaklandı. Doktorluk lisansı elinden alındığı için artık Thanatron’da kullandığı maddeleri temin edemeyecekti. Dolayısıyla farklı bir intihar makinesi kullanmaya başladı. Yeni aletin ismi “Mercitron”du (merhamet makinesi). Kevorkian, “Thanatron”la iki hastasının ölümüne yardım etmişti. Kendisine gelen diğer tüm hastalara ise “Mercitron”la yardım etti.
ÖTENAZİYİ SAVUNDU
Kevorkian stajyer doktor olduğu dönemde kanserden ölmek üzere olan bir kadınla karşılaştı ve bu kadının ölmesine izin vermenin en etik yolunun yardımlı intihar olduğunu düşündü. 1986’da Hollanda’nın ölmekte olan hastalara ötenazi uyguladığını öğrendi. Bu konuyla ilgili pek çok makale yazdı, ancak bu yazılar o kadar tartışmalıydı ki yalnızca “Medicine and Law” (Tıp ve Hukuk) isimli Alman dergisinde yayımlandı.
ÖLÜDEN KAN ALIP YAŞAYANA ENJEKTE ETTİ
Kevorkian daha sonra başka bir tartışmalı konuyla daha ilgilenmeye başladı. Beraber çalıştığı bir kişiden Rus doktorların kadavralardan enjektörle kan çekerek hastalara transfer ettiğini öğrendi. Araba kazası ve kalp krizi kurbanlarının otopsilerinden sonra ölünün vücudundan kanını çekip yaşayan hastalara enjekte etti. Bu yöntem gerçekten de işe yaramıştı. Kevorkian, bu sürecin Vietnam’daki savaş alanında uygulanabileceğini düşündü. Bu konuyla ilgili bir de makale yayımladı. Ancak bu fikir hükümet tarafından reddedildi.
"ÖZEL ÖLÜM ELÇİSİ"
1987’de Michigan’daki yerel bir gazeteye şu ilanı verdi: : "Ölümcül hastalığı olup da onuruyla ölümü seçenlere danışmanlık yapılır." Kartvizitinde yazılanlar da hemen hemen aynıydı: "Jack Kevorkian, Tıp Doktoru, özel ölüm elçiliği. Sadece randevu ile." İlan hemen televizyonların dikkatini çekti. Kevorkian bir televizyon programına çıkarak intihar makinesini (Thanatron) nasıl imal ettiğini anlattı. Ürettiği makine sayesinde ölmek isteyen kişi bir düğmeye basarak vücuduna zehir enjekte ediyor, bir anlamda kendi ipini kendisi çekiyordu. Morfinin bile dindiremediği, dayanılmaz acılar çeken ve birkaç ay içinde ölmesi kaçınılmaz olan hastalara yardım etmekti amacı. Onuru ile ölümü seçen insanlara saygı duyulmasını bekliyor ve ötenaziyi savunuyordu.
MEDYADA TANINMAYA BAŞLADI
Reklam işe yaradı. Ötenazi isteyen ilk hastasıyla 1990 yılında buluştu. 54 yaşındaki Alzheimer hastası Janet Atkins, gönül rızasıyla, kendi ölümünün düğmesine bastı. Atkins’le başladığı “yardımlı intihar” yöntemiyle 130 kişinin acısız ölümüne yardımcı oldu. Kendisine ötenazi için başvuranlar arasında kalp hastaları, kanserliler, AIDS’liler, kronik yorgunluk sendromu çekenler, anormal ve çaresiz acılar çektiklerini söyleyenler, Parkinson hastaları ve Multiple Siklerozlular vardı.
HALK İKİYE BÖLÜNDÜ
Kevorkian’ın yöntemi kilise, tıp dünyası ve Michigan savcıları tarafından şiddetle kınandı. Tüm bunların sonucunda da –daha önce de bahsettiğimiz gibi- 1991 yılında doktorluk lisansı elinden alındı. Ancak eyalette ötenazi karşıtı bir yasa olmadığı için hapse de atılamıyordu. Kevorkian vazgeçmedi. Kimi gün bir otel odasında, kimi zaman hastasının evinde, ötenazi karşıtı sivil toplum kuruluşları yetişmeden “yardımlı intihar” eylemine devam ediyordu. Olan biteni basın aracılığı ile izleyen Amerikan halkı ikiye bölünmüştü: bir tarafta acı çeken, çaresiz insanların ölme hakkını savunanlar, diğer tarafta ise Dr. Jack Kevorkian'ı Tanrı'dan rol çalmakla suçlayan dinci kesim…
ORGAN NAKLİ GİRİŞİMİ
Medyanın ilgisinden aldığı güçle Kevorkian bir adım öteye gitmeye karar verdi. Ölümlerine yardımcı olduğu insanların organları hayat kurtarabilirdi. 45 yaşındaki Joseph Tushkowski'nin intiharına yardım ettikten sonra vücudundan çıkardığı böbreği hastaneye götürdüğünde doktorlardan hiçbiri organ naklini kabul etmedi. Kevorkian bir saat sonra eliyle bir arterini kapalı bir arterini açık tuttuğu böbreği cenaze evine teslim etti. Aynı gün olayı televizyondan izleyen Kevorkian'ın avukatı Micheal Odette artık bu görevi yürütemeyeceğini açıkladı; yedi yaşındaki oğlu şöyle demişti: "Baba artık bu adamı savunmamalısın. Onu hapse atsınlar ve anahtarını da eritsinler!"
ÖLÜM VİDEOSU TELEVİZYONDA
1998 yılında, 52 yaşındaki Thomas Youk adındaki ALS hastasının ölüm videosunu Kevorkian CBS adlı televizyon kanalına kendi elleriyle servis etti. Daha fazla reyting almak için videoyu yayımlamak isteyen “60 Dakika” programının yapımcısı Mike Wallace, amacına ulaşmıştı: 22 Kasımda yayınlanan program 15 milyon izleyici tarafından takip edildi.
TELEVİZYONCULARDAN AÇIKLAMA
Bundan sonra yöneltilen eleştirilere CBS sözcüsü Kevin Tedesco’nun yanıtı şöyle olacaktı: "Ötenazi üzerinde durulması gereken önemli bir konu. Üstelik bizimki ilk değil, daha önce Hollanda'daki bir başka televizyon kanalı da bir insanın ölümünü naklen yayınlamıştı. Biz bütün insanların dini inançlarına saygı duyuyoruz; herkesten de bizim haber verme özgürlüğümüze saygı duymalarını istiyoruz."
HAPİS YOLU GÖZÜKTÜ
Ne var ki milyonlarca insan Thomas Youk’un ötenazi vakasında aslında ağır bir suça tanıklık etmişti. Kevorkian videonun yayımlanmasından sonra birinci dereceden cinayetle suçlandı. Ancak bu vakayı diğer doktor kontrollü intihar eylemlerinden farklı kılan bir yan vardı: ölümcül zehri Youk kendisine enjekte etmemişti, bu işi Kevorkian kendisi üstlenmişti. Bu nedenle de Youk’u öldürmüş sayılıyordu. Kevorkian, görülen mahkeme sonucu 1999 yılında ikinci dereceden cinayetten hüküm giydi.
"AMACIM ACIYA SON VERMEKTİ"
Kevorkian, 8 yıl hapiste kaldıktan sonra 2007 yılında iyi halden salındı. Hapisten çıktıktan sonra, 2008 yılında, Florida Üniversitesi’nde bir konuşma yaptı. Bu konuşmada yaptığı “hastalara yardım etmekteki amacım onları öldürmek değildi. Amacım acılarına son vermekti” açıklaması ilgi çekti.
FİLMDE ONU ANLATTILAR
2010 yılında Barry Levinson yönetmenliğinde çekilen “You Don’t Know Jack” isimli televizyon filminde Kevorkian’ın hayatı konu edildi. Al Pacino’nun Kevorkian’ı canlandırdığı filmde Danny Huston, Susan Sarandon ve John Goodman gibi oyuncular da rol aldı.
"KEVORKIAN DEVRİMCİ BİR RUHA SAHİP"
Jack Kevorkian'ı canlandıran Al Pacino, çarpıcı açıklamalar yaptı. Filmin galasında, Kevorkian'la birlikte poz veren ünlü aktör, "Jack üzerinde uzunca araştırma yaptım.
ACI ÇEKMEYENLERE DE YARDIM ETTİ İDDİASI
Dr. Jack Kevorkian, nam-ı diğer “Bay Ölüm”, hakkında ilginç iddialar da ortaya atıldı. Vücutlarına zehir enjekte ettiği hastalarının bazılarının otopsi sonuçlarında hiçbir ölümcül acı çekme izine rastlanmadığı, hastaların doktorları veya psikiatristleriyle irtibat kurmadığı, kısacası "Ben acı çekiyorum ve ölmek istiyorum" diyen herkese memnuniyetle yardımcı olduğu söylendi.
Buna örnek teşkil edecek hastalar arasında “akıl hastası” raporu bulunan Frank Long'un, intiharından önce uzunca bir süre kendi kocası tarafından gizlice anti-depresyon ilaçları verilen Judith Curren'ın ve doktorların yanlışlıkla Multiple Sikleroz teşhisi koyduğu Rebecca Badger'ın bulunduğu iddia edildi.