ürk sineması, sadece beyazperdede anlatılan kurgulardan ibaret değildir; bazen o kameranın arkasındaki veya önündeki insanın gerçek hayatı, en usta senaristin kaleminden çıkmış bir dramdan çok daha çarpıcı olabilir.
İşte bu gerçeklikten beslenen hayatların en unutulmazlarından biri, Yeşilçam'ın sert bakışlı, paltolu ve gizemli kabadayısı Hikmet Taşdemir'e aittir. Takvimler 26 Ocak 2024'ü gösterdiğinde aramızdan ayrılan Taşdemir, ardında sadece kültleşmiş roller değil, tesadüflerin bir insan hayatını nasıl yeniden inşa edebileceğine dair eşsiz bir ders bıraktı.
FABRİKA TOZUNDAN SET IŞIKLARINA
Hikmet Taşdemir'in hikayesi, pırıltılı setlerde değil, bir elektrik fabrikasının gürültülü motorları arasında başlar. Gençlik yıllarında geçirdiği o talihsiz iş kazası, aslında bugün hepimizin bildiği "Gaddar Kerim" efsanesinin ilk yapı taşıdır. Bir preste kaybettiği parmağı, o an için hayatının en büyük trajedisiyken; yıllar sonra onu Türkiye'nin en ikonik karakter oyuncularından biri yapacak olan "imzası" haline gelecektir.
Kazadan sonra eksik parmağını bir utanç gibi saklayan, ellerini hep paltosunun cebine hapseden o genç adamın yolu, bir gün tesadüfen Dr. Yıldırım Aktuna'nın muayenehanesinde Türk sinemasının "Çirkin Kralı" Yılmaz Güney ile kesişir.
Güney'in o keskin gözlem yeteneği, Taşdemir'in sakladığı o elde bir eksiklik değil, sinemasal bir derinlik görür. "Elini cebinden çıkartsana!" nidası, sadece bir emir değil, bir efsanenin doğuşudur. Güney'in "Tam aradığım adamsın, parmaksız bir kabadayı rolü var!" cümlesi, Taşdemir'in hayatını fabrikadan stüdyolara taşıyan o büyük kırılma noktasını yaratır.
KÖTÜLÜĞE KARİZMA KATAN ADAM
1971'de Baba filmiyle başlayan bu yolculuk, Türk sinema tarihinde "kötü adam" prototipini yeniden tanımladı. Hikmet Taşdemir, sadece bir suçluyu ya da zorbayı oynamıyordu; o, sessizliğiyle tehdit eden, mimikleriyle buz kestiren bir ağırlığın temsilcisiydi.
Kemal Sunal ile karşılıklı oynadığı Korkusuz Korkak filmindeki Gaddar Kerim, Umudumuz Şaban'daki Mardinli Arif ve o unutulmaz Tatar Ramazan'daki Cıbıl Halil... Her biri, Taşdemir'in o kendine has duruşuyla ete kemiğe büründü.
Onu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, "kötülüğü" karikatürize etmeden, sarsıcı bir gerçeklikle sunmasıydı. Uzun paltosu ve siyah gözlükleri bir kostümden öte, bir karakterin zırhı gibiydi. Ancak perde kapandığında, o sert mizaçlı adamın arkasında Silivri'de 40 yıl boyunca sürecek mütevazı ve sessiz bir hayat vardı. Şöhretin ışıltısına kapılmak yerine, sinemanın bir emekçisi olmayı seçti.
BİR EFSANENİN SESSİZ VEDASI
82 yaşında hayata gözlerini yuman Hikmet Taşdemir, Yeşilçam'ın o büyülü ama bir o kadar da çetin döneminin son temsilcilerindendi. Onun hikayesi bizlere şunu öğretir: Hayat bazen bizden bir şeyler alır gibi görünürken, aslında bizi daha büyük bir hikayeye hazırlıyordur. Bir pres makinesinde kaybedilen o parmak, yıllar sonra Türk sinema tarihinin en karakteristik "parmak izlerinden" birine dönüştü.
Bugün "Gaddar Kerim" dendiğinde sadece korkulan bir kabadayıyı değil; azmi, tesadüfleri ve bir karakterin ruhuna kattığı o eşsiz dokuyu hatırlıyoruz. Hikmet Taşdemir, Yeşilçam'ın siyah-beyazdan renkliye geçen o tozlu yolculuğunda, en "karanlık" rollerle bile kalbimizde aydınlık bir iz bırakmayı başardı. Devri daim olsun.
KİM DER Kİ 90 YAŞINDA? YEŞİLÇAM'IN HAYRAN BIRAKAN BİR DİĞER İSMİ: İZZET GÜNAY!
İzzet Günay, 21 Ağustos 1934 tarihinde İstanbul'un Sarıyer ilçesinde dünyaya geldi. Babası Şirket-i Hayriye'de iskele memuru olarak görev yapıyordu. İlk öğrenimini Deniz Koleji'nde tamamlayan Günay, Haydarpaşa Lisesi'nde Seyfi Dursunoğlu ile arkadaşlık yaptı. Lise yıllarında amatör tiyatroya ilgi duymaya başlayan Günay, bu ilgisini Yeşilay Gençlik Kolu'nda sürdürdü.
İstanbul Belediyesi İmar Müdürlüğü'nde teknik ressamlık yaptıktan sonra bir süre dans hocalığı yaptı. Askerlik dönüşü linyit ticaretiyle ilgilendi. 1957 yılında, gazete ilanı ile Dormen Tiyatrosu'na katıldı ve burada profesyonel oyunculuğa adım attı. İlk olarak "Kara Ağaçlar Altında" adlı oyunda ufak bir rolde sahneye çıkan Günay, 1957-1963 yılları arasında birçok tiyatro oyununda rol aldı.
Sinema kariyerine 1958 yılında "Kırık Plak" adlı filmle başlayan İzzet Günay, 1964'te başrolünü üstlendiği "Varan Bir" filmi ile büyük çıkış yaptı.
Aynı yıl, 1. Altın Portakal Film Festivali'nde "Ağaçlar Ayakta Ölür" filmiyle "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü kazandı. 1970'li yıllarda sinemada önemli projelere imza atan Günay, sonraki yıllarda az sayıda yapımda yer aldı. Ayrıca Türkan Şoray ile başrollerini paylaştığı "Vesikalı Yarim" filmi, tüm Türkiye'nin hafızalarına kazınan "Halil" karakteriyle özdeşleşmesini sağladı.
Birçok ödüle layık görülen Günay, 2002 yılında 39. Altın Portakal Film Festivali'nde "Yaşam Boyu Onur Ödülü", 2013'te ise 20. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nde "Yaşam Boyu Onur Ödülü" aldı.
İŞTE İZZET GÜNAY'IN SON HALİ!
Günümüzde ise İzzet Günay'ın 90 yaşına gelmesine rağmen adeta kendisine hayran bırakan son hali ise gündem oldu. İşte o son hali…
Yeşilçam'ın unutulmaz yıldızı, güzelliğiyle bir döneme damga vuran Bahar Öztan'ın arkasında bıraktığı hayat hikâyesi, sandığınızdan çok daha hüzünlü... Parıltılı ekranların ardında; hastalıklarla, ayrılıklarla ve sessiz mücadelelerle dolu bir yaşam... 61 yaşında hayata veda eden Bahar Öztan'ın gözlerden uzak son yılları, herkesin yüreğine dokunacak türden.
11 Ağustos 1962'de Hatay İskenderun'da doğan Bahar Öztan'ın asıl adı Ülkü Cerrahoğlu'ydu. İstanbul'da büyüyen Öztan, genç yaşta güzelliğiyle dikkat çekerek 1976'da bir fotoroman yarışmasında finalist oldu.
Ardından modelliğe ve oyunculuğa adım atan sanatçı, Elidor reklamıyla ilk kez ekranlarda boy gösterdi. Gamzeli Güzeli lakabıyla tanınan Öztan, yaklaşık 30 reklam filminde rol aldı. 1977 yılında "Çırılçıplak" filmiyle sinemaya adım atan Bahar Öztan, 1980'li yıllarda "Doktor Civanım", "Kanlı Nigar" ve "Orta Direk Şaban" gibi Yeşilçam'ın klasikleşmiş filmlerinde rol aldı.
Kemal Sunal ile başrolleri paylaştı. 1987'de şarkıcılığa da başlayan Öztan, yurt içi ve yurt dışında sahne aldı. 1991'de mimar Yavuz Çolak ile evlenen oyuncu, aynı yıl Bodrum'da bir butik otel açtı. 1996'da oğlu Yiğit'i dünyaya getirdi.
2001-2007 yılları arasında Amerika'da yaşadı. Türkiye'ye döndükten sonra birkaç dizi ve reklam projesinde yer aldı. Sanat hayatı boyunca 60'a yakın film ve dizide rol alan Bahar Öztan, Yeşilçam'ın en özel kadın oyuncularından biri olarak hafızalarda yer etti.
Bahar Öztan, sekiz yıl boyunca kolon kanseriyle mücadele etti; hastalık tekrar nüksettiğinde yeniden tedavi sürecine girdi. Fiziksel olarak yorgun, ruhen ise çökmüş hissettiğini belirtti ancak moralini yüksek tutmaya çalıştı çünkü bu hastalığın en büyük düşmanının stres ve üzüntü olduğunu vurguladı.
Bu zorlu yıllarda en büyük desteği, hem arkadaşı hem de doktoru gibi gördüğü 27 yaşındaki oğlu oldu. Üzüntüleri içine atmanın hastalığı tetiklediğini, hayatın üzülmek için çok kısa olduğunu ifade etti.
Oyunculuğa dönmeyi çok istese de hastalığın belirsizliği nedeniyle projelere katılamadı; özellikle bir polisiye yapımda yer almayı hayal etti.