Oyuncu Lilya İrem Salman, Günaydın'ın YouTube kanalında 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Yıldızının parladığı "Kardeşlerim" dizisiyle ilgili konuştu, "Kardeşlerim'le olgunluğun bir farklı çeşidini öğrendim" dedi. İlginç bir itirafta bulundu, "Ben oyunculuk yapmıyorken, denizci dahi değilken, insanlar havaalanında ya da tatil yörelerinde benimle fotoğraf çektirmek istiyorlardı. Bunun nedenini hiçbir zaman algılayamayacağım" diyerek şaşırttı. Özel hayatıyla ilgili de konuşan Salman, "Aşktan oluşan bir insanım. Huzuru bulduğum noktada evlenirim" sözleriyle ise dikkatleri üzerine çekti. İşte Lilya İrem Salman'ın röportajından satır başları...
-Nasılsın, neler yapıyorsun?
Şu an planladığımın çokça dışına çıkmış durumdayım. Enerjimin birçoğunu çünkü işime veriyorum şu an Leyla dizisinde oynadığım için. Normalde tiyatro öğrencisiyim ve dördüncü sınıfa devam etmem gerekiyor. Fakat bu iş yoğunluğundan dolayı bunu durdurmak zorunda kaldım. O da çok başka bir emek ve enerji istiyor. O yüzden vakti gelince oraya da devam edeceğim. Onun dışında her şey keyifli süregeliyor.
BU MESLEĞİ YAPMAYA AŞKLA KARAR VERDİM
-Antalya'da, Denizcilik Meslek Lisesi'nde okurken 11. sınıfta kararını değiştirip oyuncu olmaya karar vermişsin. Neden? Bu kararı almanı sağlayan o şey ne oldu?
Bu mesleği yani oyunculuk mesleğini yapmaya aşkla karar verdim. Bu bir tutku ya da mantıkla çizilen bir plan değildi. Tamamen aşkla gelişmiş bir durumdu. Lisede denizcilik süregelirken sesimi fark ettim. Ve sanatçı kimsesi olmaya karar verdim. Fakat neresinden başlayacaktık? Öyle bir derinlik, öyle bir yaratım gücü nereden edinilebilir ve var edilebilir? Bunların peşine düşerken ben tiyatroyla tanıştım. Birazcık kavgasıyla, büyükçe aşkıyla bu mesleği yapmaya başladım. Yani şarkıyla başladı her şey ve sesimi iletebildiğimi fark ettiğimde anlaşılabilir olduğumu da düşündüm. Bu duygu bana gerçekten var hissettirdi. Hiç konuşmasak da, iletişim kurmasak da, herhangi bir muhabbet akıtmasak da karşı tarafla bir şekilde temas kurabiliyorduk. Ve dünyanın en güzel duygusuydu. Belki bağırmak, belki konuşmak istediğin her şeyi bir cümlenin içine sığdırıp onu tonunla, coşkunla anlatabiliyordun. Bu değişti, dönüştü tiyatronun tüm bedeniyle ve oyunculuğun tüm bedeniyle bunu yapabileceğimi fark ettim. O günden beri de buradayım.
-Çok büyük cesaret. O kadar bir emek var ortada ve onu da severek yapmışsın…
Tabii ki, tutkusuz hiçbir şey yapmam. Onu da kocaman hayallerle kurdum. Hatta şöyle birazcık kızsal bir mevzu olarak, "Gemide ben manikürcü nereden bulacağım?" diye düşünüp, kendim manikür yapmayı dahi öğrenmişimdir. Her şeyini tasarladım, çizdim. O da bir aşktı, asla yadsınamaz bir durum. Ama öyle bir şey fark ettim ki ve benden geliyordu, onun da peşine düşmemek olmazdı.
VAZGEÇİRMEK İSTEYENLER, İNANMAYANLAR OLDU
-Çevrendekiler hiç, "Saçmalama, bu kadar emek verdin" dedi mi?
Evet. Dediler, tabii ki dediler. Çünkü öyle bir meslek ki bu değersiz, görünmez, nice negatif olan her şeyi yaşayabilirsin. Düşebilirsin, kalkabilirsin şayet. Vazgeçirmek isteyenler oldu. Dostlarımla paylaştığımda, eski dostlarım artık, inanmayanlar oldu. Ama ben sadece inananların kazanabileceğini biliyorum. Ben de inanmayı tercih ettim bu yüzden.
GEMİDE DALGALARLA BOĞUŞMAYI HAYAL EDİYORDUM
-Bu karardan hiç pişman oldun mu? Bu mesleği yaparken "Keşke denizci olsaydım" dedin mi hiç?
Bu bir pişmanlık duygusuyla gelişmedi, bir merak duygusuyla gelişti. Denizci olsaydım denizleri gezecektim. Karaları fethedecektim. O yüzden bu birazcık uzaklaşabilme dürtüsüyle düşündüğüm zamanlar oldu. Acaba gitseydim? Çünkü hayat bir yere gittiğinde başlıyor ya, vardır ya köye yeni bir yabancı geldi ve hikaye başladı. Ben oralara gittiğimde yaşayacağım tecrübeleri merak ederek çoğu zaman bunu, ay keşke'yle değil de acaba ile, nasıl olurdu? Ama burada da şimdi bin yaşıyoruz. Bin başka karakter, bin başka duygu yaşıyoruz. Tabii ki çevre ve aile oluşturuyoruz. Bunun için de yeni insanlar tanıyoruz. Hele bir mutfak tarafı, birbirimize güldüğümüz zaman birazcık da kucaklaşabildiğimizde işte orada da başka anılar ve hikayeler oluyor. Çok hiperaktif de olabiliyorum. Bu yüzden bunu dizginlemeyeceğim bir alan olduğundan orayı da merak ediyordum. Gemide dalgalarla boğuşmayı hayal ediyordum. Bizim öğretmenlerimiz meslekten gelen insanlardı. Ve o kadar enteresan anılar anlatıyorlardı ki hayal ediyordum hepsini. Acaba ben nasıl olurdum? Nasıl bir adrenalin yaşardım orada? Bunları hala merak ediyorum. Fakat bunu şöyle değiştirdim. Tatile çıkacağım altı aylık gemiyle beraber.
-Ama sizin işin en güzel yanı bütün meslekleri deneyebiliyor oluşunuz. Bir gün bir bakmışsın denizciyi canlandırıyorsun…
Evet, gemide biri de olabilirim. Çünkü yalnızca kaptandan geçmiyor. Orası bambaşka bir dünya ve şehir oluyor geminin içi. Neden olmasın yani? Kesinlikle.
İSTANBUL'A GELİNCE KABALAŞTIM
-"Antalya'dan İstanbul'a gelince hayatım tam anlamıyla değişti. Çok büyük bir değişim yaşadım" demişsin bir de. Neler değişti hayatında biraz anlatır mısın?
Kabalaştım. Şehrin bir ritmi olduğu için insanlar ister istemez fazlasıyla bencil. Kimseye kızmıyorum. Bu şehrin böyle bir dili var. Yer vermek olsun, nezaket göstermek olsun, kapı açmak dahi olsun. Ya da trafiğin içinde. İnsanlar maalesef bencilce davranıyor. Fakat bunu yine söylüyorum, yadırgayarak değil. İnsanların telaşıyla gelişiyor. Telaşı öğrendim. Hızı öğrendim. Bu heyecanımın içinde şahsımın bir ritmi vardır. Konuşmam olsun, yürümem olsun. Çok düşünürüm herhangi bir şeyi. Detaylara çok takılırım. Bu yüzden yürürken dahi bazen hülyalı olabiliyorum. Ama şehir çarpıyor. Bu tür değişiklikler yarattı bende. Bir de estetik olarak da enteresan buluyorum şehri. Kıyısını bulmaya çabalıyorum. Deniz görmeden yapamam çünkü (gülüyor). Çok şükür konumum öyle fakat insan arıyor. Bir de seni içine doğru çekebilen bir şehir. Karanlık da var, gün de var içinde.
KARDEŞLERİM'LE OLGUNLUĞUN BİR FARKLI ÇEŞİDİNİ ÖĞRENDİM
-Gelelim oyunculuk kariyerine… Yıldızın "Kardeşlerim" dizisiyle parladı desek yalan olmaz sanırım. Nasıl bir tecrübeydi senin için?
Çok enteresandı ama her şeyden önce de çok eğlenceliydi. Mutlu mutlu bilir bilir gittiğim zamanlar, mutsuz mutsuz "Hay Allah, bu böyle miymiş?" diye döndüğüm zamanlar da oldu. Çünkü ilk işimdi. Çünkü ilk defa bütün o mutfağı, bütün oyuncularla olan ilişkileri kokluyordum ve tecrübe ediyordum. Ve çok genç bir işti. Bütün arkadaşlarım genç insanlardı. Bunu tecrübe etmek çok güzel oldu. Genç insanlardı ve genç insanlarla diyalog halinde olmak çok keyifliydi. Aynı yoldayız, hayallerimiz bir noktada bir, paylaşabileceğimiz çok şey var. Fazlasıyla muhabbet ederek geçiyordu. O yüzden keyifliydi. Ne kattı dersek, şunu öğrendim; O kadar küçükken dahi örnek alınan kimse oluyorsun ya. Olgunluğun bir farklı çeşidini öğrendim diyebilirim bu yüzden. Genç insanlar izliyordu. Kitlemiz gençti de. Biz de gençtik, hala olmak üzere. O yüzden farklı bir olgunluk ve bir duruş ister istemez ki istiyordum da her zaman isterim de, edindim. Ve bana bunu edindirdi diyebilirim.
OYUNCU DEĞİLKEN İNSANLAR BENİMLE FOTOĞRAF ÇEKİLMEK İSTİYORDU!
-Dizide sürecinde veya sonrasında nasıl tepkiler aldın, alıyorsun?
Olmasını istediğim şey oldu. Şöyle bir şansım vardı ki ben oyunculuk yapmıyorken, denizci dahi değilken, insanlar havaalanındayken ya da tatil yörelerindeyken benimle fotoğraf çekilmek istiyorlardı. Bunun nedenini hiçbir zaman algılayamayacağım ama o kadar çok başıma geldi ki 16 kere diyebilirim yani az değildir.
-Neden? Ne diyorlardı fotoğraf çekinmek için mesela?
Yabancı insanlardı, uyrukları başkaydı. Bir coşkuyla geliyorlar ve fotoğraf çekilmek istiyorlar. O kadar... Neden yani? Kim acaba? Bir şey de olmak gerekmez elbette de. Ama buna çok alışkın aslında bu işin içinde var oldum.
-Çok enteresanmış, ilk defa böyle bir şey duyuyorum.
Evet, ben bunu yaşıyordum ve bu artık ben bilinerek olmaya başladı ya çok güzel oldu. Ne getirdi ama? Ne değiştirdi? Şunu söyleyebilirim: Şimdi yine gençlere geleceğim. Genç kızlar, genç oğlanlar geliyor. Nasıl yapıyorsun? Ne yapıyorsun? Nasıl oluyor? Bunları anlatır mısın? Bir keyifle tecrübe edindiğim, hayattan aldığım dersleri aktarmak ve "Çalışın, çabalayın" diyebilmek bana acayip keyif veriyor. Çünkü karşında seni dinleyen biri var. Zaten sahnede var olma arzusu da buydu. "Merhaba, buradayım ve bir şey söylemek istiyorum. Kulak keser misiniz?" Bir de dokunarak soruyorlar ya. Bu bana acayip keyif veriyor. Sanki herkesi tanıyormuşum gibi de bir his var içimde. Muhabbet etmeye de bayılırım bu arada yanıma gelen insanlarla. Hayatlarını merak ederim ne yapıyorlar. Çünkü genç insanlar ve büyüyecekler. Ben de büyüyorum. Hep beraber bir çağ ile büyüyoruz.
-Biraz da sana dair konuşmak isterim… Set dışında bir gününü nasıl geçirirsin?
Evimde bir tane mikrofonum ve kocaman bir hoparlörüm var. Komşularım alıştılar artık ve keyifle dinliyorlar diyebilirim (gülüyor). Şarkı söylerim. Her boş bulunduğum anda bir şeyler söylerim. Onun dışında da kitap karıştırmayı çok seviyorum. Nasıl bir şey biliyor musunuz? Defterlerim var. Çeşit çeşit her birinin kendi nedeni var o defterlere. Kitapları elbette bitiriyorum. Elbette ediniyorum bilgisini ve düsturunu fakat içinde kendimi bulup bir yerlerinde cümlelerinde kendimi sıkıştırıp alıp onun üstüne böyle düşünmeyi, yazmayı, çizmeyi, mahalleye balkondan bakmayı çok seviyorum. Sakin geçiriyorum diyebilirim o yüzden boş günlerimi.
Sahile gidiyorum. Çok erken saatlerde gitmeyi tercih ediyorum. Birazcık daha yalnız ve izole kalabiliyorum. Çünkü buna ihtiyaç duyuyorum. Yalnızlık delisi bir insan değilimdir. Fakat bunu tercih ediyorum. Yoga yapıyorum. Yoga yapmayı çok seviyorum. Fitness'a gitmeyi tercih ediyorum. Birazcık da o enerjiyi ağırlıklarla indirmek hoşuma gidiyor. Bu tür şeyler yapıyorum. Basit yaşamayı tercih ediyorum. Ama kafanın içinde çok coşkuluyum tabii ki.
-Aşka bakış açını da merak ediyorum. Öncelikle şunu sorayım, hiç aşık oldun mu daha önce?
Evet, oldum.
AŞKTAN OLUŞAN BİR İNSANIM, HUZURU BULDUĞUM NOKTADA EVLENİRİM!
-Senin dünyanda aşk nasıl bir duygudur, biraz anlatabilir misin?
Aşk dünyamda tutkuyla başlamak zorunda. Fakat huzurla süregelmelidir. Tutkuyla ateş yani iki insan bir kere o ateşin içinden geçecek. Yanacağız yani. Bir yanalım. Küllerimizden tekrar doğalım. Aşk öyle bir şeydir. Ben şimdi aşkı anlatamam burada. Aşkı yazarım. Okumak gerekir onu. O yüzden aşık olalım. Ben aşık olmaya devam edeceğim. Çünkü aşktan oluşan bir insanım. Aşksız hiçbir şey yapamam. Şu an aşksız burada oturup konuşamam. Şu an ışığa aşığım. Şu an senin gözlerine aşığım. O yüzden konuşabiliyorum. Sen beni konuşturuyorsun zaten. Dediğim gibi ateşin içinden geçtikten sonra huzuru bulduğum anda evlenirim zaten (gülüyor). Biraz büyük konuştum şu an. Ama bu bir gerçek. Bu böyle bir şey. O ateş yanmalı. Ben mantık insanı değilimdir aşkta. Gerçek şey düşünülüp planlayıp tasarlanamaz. O var olur. O yüzden varsa ve var olacaksa, tecrübe etmek demeyelim. Bu öyle basit bir şey de değil. Bunu yaşayalım. Olmak gibi değil. Var olmaktan bahsediyorum bu noktada.
İLK BULUŞMADA HESABI ERKEK ÖDEMELİDİR
-Çok klişe bir soru fakat sosyal medyada son dönemde yeniden gündem oldu ve tartışılıyor, o yüzden sormak istiyorum; sence ilk buluşmada hesabı kim öder/ödemeli?
Ben burada cinsiyetçi biri asla değilim ama cinsiyetlerin rollerine fazlaca önem veren biriyim. Erkek kimse erk değil de eril anlamda davranmalıdır. Erk çünkü muhafaza ve güç timsali bulunur burada. Ama eril başka bir şeydir, güvencedir, dengedir, muhafaza eder seni. Bu yüzden direkt söylüyorum daha fazla detaylandırmadan bence hesabı erkek ödemelidir ilk buluşmada. Hayat süregelir, hayat müşterektir sakın karıştırılmasın, ondan bahsetmiyorum. Ama sunmalıdır kendini bence karşı taraf. Bu cinsiyetçilikle ya da erkek olduğu için değil. Bu tamamen eril davranabilme yeteneğinin olduğunu göstermesiyle alakalı bir durum. Bu böyle noktalandırmak istediğim bir cevap.
-Karşı cinsin yaptığı hangi hareket seni o kişiden anında soğutur?
Bir anda bu cevap verebileceğim bir şey değil. Çünkü önce anlatıyor ya sonra süregelecek. Tutarsızlıklara katiyen gelemem. Ama konuşmaların içinde bu tutarsızlıklar bulunabilir mi? Bulunabilir elbette. Onlara birazcık dikkat etmek gerekir bu noktada. Ama olur ya hayal kurmaya başlıyor. Kafa şimdi çalışmaya başlıyor. Bir sürü fenomen orada çalışıyor. Bir şeyler oluyor. O konuşsa da belki dinlemiyorsun. Geleceğin ihtimalini içinde izlemeye başlıyorsun. Olur mu? Olur. Olur böyle şeyler. O yüzden ben ama süregelecek diğer buluşmalarımızda onun tutarlı mı tutarsız mı olduğunu izlemek çok isterim. Şimdi sözler veriliyor, planlar yapılıyor. Bu tutarsızlık saygısızlık demektir çünkü. Saygısızlık başlı başına yapılan değil, o tartışılır veya detaylandırılabilir. Ama tutarsız kişi tutarsızdır. Ve o saygısızdır. Önce kendine sonra sana. Tutarlı olmalıdır bir insan. Nezaket göstermelidir. Onun tutarlı mı tutarsız mı'sına bakarım. Ve bu beni direkt eğreti eder.
BİR ŞEY İLAN ETMEK İSTİYORUM… NİLSU İLE "NEDEN AYNI EVİ PAYLAŞMIYORUZ?" DEDİK
-Kısa Sorular'a geçeceğim…
Çok özür dilerim. Bir şey ilan etmek istiyordum "Kardeşlerim" sorusundayken. Hayat şöyle bir şey getirdi "Kardeşlerim" dizisindeyken bana. Biz genç insanlarla çalışıyoruz. Ve sektörün içerisinde muhatap bulabilmek de bir mesele. Bu yüzden Nilsu Yılmaz dostum oldu. Ve şu an aynı evi paylaşma kararı aldık. İnanılmaz güzel bir tecrübe oluyor. Çok genciz. Hiç aklıma gelmiyordu. Hani bir ev arkadaşım olsun. Buna ihtiyaç duymadım açıkçası. Fakat çok gençtik ve hala genciz. "Neden bu yıllarımızda bunu yapmıyoruz?" diye böyle bir karar aldık. Bunu da söylemek çok isterim.
-Yaşın çok genç, yolun çok uzun… Peki, bundan sonrası için oyunculuktaki hedeflerin hayallerin neler?
Olmaz olur mu? Mesleğim için şöyle bir şey hayal edip umuyorum; şimdi sesimizi konuştuk, bedenimizi konuştuk. Bunları da gösterebileceğim, bunların da tadına varabileceğim bir karakter oynamak istiyorum. Şarkı söyleyen ama müzikal tadında değil de duygusuna yakışır şarkıları söyleyen. Duygusuna yakışır tavırları ve dansı edebilen bir karakterle var olmak çok istiyorum. Çünkü var. Ve yapabiliriz bunların hepsini.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Bu somut bir şey değil. Benim hayatımdan kavramlarımı çıkartırsak hiçbir şey kalmaz geriye. Nedir bunlar? Aile, arkadaşlık ve aşk. Bunlar o kadar değerli kavramlar ki hepsini bu üçlünün üzerine inşa ediyorum. Bir masa var ki masayı doldurmayı hedefliyorum. Bu yüzden bunlar giderse ben hiçbir şey olurum. Bunlar için yaşıyorum sadece.
KARŞI CİNSTE GÜÇLÜ DURUŞU ÇOK SEVERİM
-Karşı cinste ilk dikkat ettiğiniz şey genellikle ne olur?
Duruşuyla harmanlanmış bakışı. Güçlü durmalı. Gücü çok severim. Güçlü duruşu severim daha doğrusu. Fakat içeride de o güçle saldırıya geçecek bir ruh istemem asla. Gücün naifliği de vardır çünkü demir ben oluşup ama yumuşacık tüy gibi olabilir.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Direkt söyleyebilirim, "Lütfen bu kadar detaylara takılma Lilya." Tamam, ama o zaman nasıl var edeceğiz bir bütünü? Çok çok çok detaycıyım.
BANA ÜÇLÜ ÇÖP KUTUSU ALIRSANIZ ÇOK MUTLU OLURUM
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Evet var. Evde çöpleri ayırmak. Biri bir yere yanlış çöp attığında muhabbetin ortasında dahi kalkıp onu düzeltiyorum. "Dikkat et plastikleri plastik tarafa at." diyorum. Hatta doğum günü hediyesi olarak bana üçlü çöp kutusu alırsanız çok mutlu olurum. Bu benim bir takıntım. Dünyaya çok değer veriyorum.
-Günlük yaşantınızda totemleriniz var mıdır?
Daha küçükken vardı totemlerim. Önüme bir kuş tüyü düştüğünde hayat daha tatlı akacaktı. O gün ya da ne dilediysem. Şimdi öyle bir şeyim yok. Totemim yok. Dua ederim. Bol bol dua ederim. Buna fazlasıyla inanırım. Fakat totem yerine yine çalışmaya geliyorum. Hedefe odaklan ve plana sadık kal. Başka hiçbir şey değil.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Kereviz. Kokuyor çünkü gerçekten. Kereviz kati yanımdan geçmesin.
ÇOK KISKANCIM, İÇİMDE FIRTINALAR KOPAR!
-Kıskanç biri misiniz?
Çok kıskanç biriyim ben ama kıskandığım kişi onu bilmez. Ruhu duymaz. Asla. Kendimi yer bitiririm, öldürürüm, kıskanırım. Nasılsın? Devam ederim. Çünkü şöyle düşünüyorum, niye onu yorayım ki?
-Ama kendini yoruyorsun…
Evet de. Şöyle onu aktarırım; espriyle. Gülerek atlatırız. Ama içimde fırtınalar kopuyor gerçekten. Kıskancım birazcık.
-Cimri biri misiniz?
Zaman zaman kendime cimri biri olabiliyorum. Yoksa çok bonkör bir insanım. Ama kendime, ben hep kendime döndürüyorum bu durumları. Çünkü ben bir şey birine yaptığım zaman bir de yine onun iç muhakemesine girdiğimde kimseye hiçbir şey yapmamayı tercih ediyorum. Kötü diye ya da bazen de çokça da iyi olarak adlandırıyorum. O yüzden zaman zaman kendime cimri olabiliyorum.
-En çok neye para harcarsınız?
Sanırım buket çiçeklere çok para harcıyorum. Kendime ve sevdiklerime çiçek göndermeyi çok seviyorum. Çünkü buradayız ya hani. Burada yaşıyoruz ve hak ediyorsun. Göndermem gerekir. Ben çok buket çiçek alıyorum insanlara, sevdiklerime.
BU BENİM KOCAMAN BİR İTİRAFIM OLSUN SİZE…
-Bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musun?
Hayallerden bahsetmiştik ya. Bazen o kadar çok hayal dünyasının içinde yaşıyorum ki hangisi gerçekti, hangisi hayaldi ayırt edemiyorum. Bu benim kocaman bir itirafım olsun size. Bazı anlar var aslında hayal mi gerçek mi bilemiyorum. Kesinlikle rüyalarımı da karıştırırım bu yüzden. Hangisi gerçekti bunu yaşamış mıydık? Çok bol bol rüya görürüm. Gerçeğin içinde de ben varım. Karıştırırım bunların hepsini.
-Bunu herkes yaşamıyor mudur ya…
Onu şöyle açayım mı o zaman? Ben şatoda yaşamak istiyorum. Bunu kendim için inşa etmek istiyorum. Ama bunun da bir sebebi var. Orada bir sanat yuvası var etmek istiyorum. Nihayetinde bunu ediniyoruz. Ve hala okulum süregeliyor. Oyuncuyum, tiyatrocuyum, sanatla ilgileniyorum. Derinlikler arıyorum ve bulmaya çabalıyorum. Bu şatonun içinde bir yuva oluşturmak istiyorum. Sanatın olduğu, üretebildiğimiz, üretilenleri sunabildiğimiz, muhabbet edebildiğimiz. Bazen yalnızca sanatçı ruhu olup da üretememiş ama kaybolmuş, birazcık muhabbet etmek istiyorum diyen insanların orada var olabildiği bir alan yaratmak istiyorum. Buna kimisi işte ev der, kimisi ofis der, kimisi malikane der, kimisi işte bizim atölye der. Ben de şato demek istiyorum. Bu benim itirafım olsun.