Babası nedeniyle çocukluğunda bazı travmatik olaylar yaşadı, yaralarını müziğe sığınarak sardı… İlkokul korosunda başlayan müzik kariyeri; Fatih Ürek, Coşkun Sabah, Emel Sayın ve Sibel Can gibi usta isimlere vokalistlik yaparak devam etti. 'Konyalım' şarkısı ile hafızalara kazındı, yaptığı pek çok şarkı 90'lı yıllara damga vurdu… Ünlü sanatçı Nadide Sultan, çocukluğundan bugüne merak edilenlerini böyle anlattı…
-Öncelikle nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
Çok iyiyim, keyfimiz yerinde. Konserler var, işler var, onlara hazırlıklar var. Kıyafet provaları var. Bir kıyafet aldım önümüzdeki konser için onu beğenmedim şimdi yine fıldır fıldır kıyafet bakmaya gideceğim.
BÜLENT ERSOY'LA ÇALIŞMAK ÇOK ZOR!
-Bu işin de en zor yanı kıyafet sorunu sanki…
Bazıları için en keyifli yanı, bu işten kumaştan filan çok iyi anlıyorlar. Mesela Bülent Ersoy müthiş anlıyor, onunla çalışmak çok zor o yüzden. Benim için zor.
-90'lı yıllara şarkılarıyla damga vuran bir isimsiniz. O günden bu güne şöyle bir göz önüne getirince, Nadide Sultan'ın nasıl bir hayatı oldu?
Hayatın hangi çizgisinde olduğunu bilemiyoruz. Bulunduğumuz nokta acaba hangi çizgi? Daha ne kadar yolum var bilemiyorum ama sanki böyle daha ortalarındaymışım gibi hissediyorum. Çocukken hayal ettiğim şeylerin çok üstünde, ama yola çıktıktan sonra değiştirdiğim fikirlerimle gitmek istediğim yerlerin de başındayım.
HASTANEYE DE OKULA DA KANUNUMU GÖTÜRÜYORDUM
-Peki çocukken ne hayal ediyordunuz?
Şarkıcı olmak istiyordum. Albümlerimi, albüm kapaklarımı hayal ediyordum. Ailem pek bu tarafa yönelmemi istemiyordu. Hep 'altın bileziğin olsun' derler ya, beni lisede çok uzakta bir meslek lisesine verdiler mesela. Laborantlık okudum. Hastanede staj yaptım ama hastaneye de okula da kanunumu götürüyordum. Ne yapacağım o kadar belliydi ki aslında. 4 yaşından beri şarkı söylüyorum. Ailem bir tane dersimi bile zayıf getirirsem beni Üsküdar Musiki Cemiyeti'nden alacaklarını söylemişlerdi. Onun için derslerim de iyiydi. Ama çok zordu biz haftada 24 saat filan kimya okuyorduk. Seviyordum ama kimyayı, hatta bir dönem hastanede staj yaparken bize 'doktor hanım' diye sesleniyorlardı. Bir havaya girdim, acaba tıp okuyup doktor mu olsam diye, ailem de bunu istiyordu. Sonra müzik ağır bastı. Ailemden habersiz konservatuvar sınavlarına girdim.
-Öğrendiklerinde ne yaptılar?
Annem çok istemedi. Babam bu konuda biraz daha iyiydi müziği sevdiği için. Ama yine de onlar biraz altın bilezik olsun, bunu hobi olarak dışarıdan yap düşüncesindeydiler.
-Bu dediğinizi gelen çoğu sanatçıdan duydum. O dönemde meslek görülmüyormuş oyunculuk veya şarkıcılık. O zamanlar oldukça zorluğunu yaşadınız anladığım kadarıyla…
Evet. Yaptığın şeye ulaşmak için zorlanmak, aslında yaptığının kıymetini de bilmeni sağlıyor. "Hayranlardan çok rahatsız oluyor musunuz?" dediklerinde diyorum ki, "ben bunu bunun için yapıyorum zaten. Neden rahatsız olabilirim ki? Aksine olmazsa bundan üzülürüm." Onlar seni sevmezse desteklemezse zaten sen var olamazsın ki.
Geçenlerde tanıştığım bir arkadaşımın eşi, "seni zaten tanıyorum yani, zaten tanıdığım birisiyle oturuyormuşum gibi geliyor" dedi.
"SİZLERLE BÜYÜDÜK" LAFI BENİ DELİ EDİYOR!
-Evet doğru. Bir de "sizlerle büyüdük" durumu var. Şarkılarını biliyor, dizilerini biliyor, hayatını araştırmış…
Bu "sizlerle büyüdük" beni delirtiyor! 40'larında bir adam bana kalkmış "biz sizlerle büyüdük" diyor. Beraber büyümüş olabiliriz ama benimle büyümüş olamazsın sen benden büyüksün. 19-20 yaşlarında piyasaya girince "baya büyüktür" diye düşünüyorlar. Bide bizden şey beklentisi var, ünlüsün ya uzun boylu olmak zorundasın gibi. Niye bilmiyorum. "Aa uzun da değilmiş ya" gibi tepkiler geliyor, niye uzun mu olmak zorundayım? Uzunum diye bir şey iddia etmedim ki zaten.
-Doğrudur. Bir de ekranın 5 kilo koyduğu söylenirdi hep, ben de onu ekrana çıktıkça fark ettim…
Aynen. 5 kilo mu koyuyor 10 kilo mu koyuyor bilmiyorum ama kilo koyduğu kesin. Çünkü beni hükümet gibi bekliyorlar.
YAŞIMI ÖĞRENİNCE BENİ KOVDULAR!
-Kariyer yolculuğunuzu dinlerken de epey dağıldık. Şöyle bir toparlayacak olursak…
Benim ilkokul korosunda başlayan, ortaokul korosunda devam eden, 'ortaokul korosu değil burası lise korosu sen buraya giremezsin yaşın küçük' dedikleri halde kendimi zorla dinletip sonra oranın solisti olmam. Arkasından orayı çalıştıran bestecinin ailemle konuşup 'bu çocuk müzik okumalı, bunu Güzel Sanatlar'a verin' diyerek ailemi ikna etmeye çalışması, 'hayır o zaman ders alsın' şeklinde ikna olup bana bedava müzik dersleri vermesi ve iki sene devam ettim. Oradan Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne geçtim. Okulla beraber oraya devam ettim. Sonra Müjdat Gezen'e gittim. Sonra da İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı… Müjdat Gezen'deyken de bir orkestra kurduk ve sahneye başladık. Ama yaşımı yalan söyledik çalıştığımız yere, sonra yaşımı öğrenince beni kovdular.
AJDA PEKKAN'I GÖRDÜĞÜM ZAMAN ÇOK HEYECANLANMIŞTIM
-O dönemlerde bu sık oluyordu değil mi yaşını büyütüp sahneye çıkma durumları…
Ama ben yaşımı resmi olarak büyütmemiştim. Bir küçük bir barda çıkacaktık, Sibel Can sanırım yaşını resmi olarak büyütüp sahneye çıkıyor. 23 yaşındayım demiştim, halbuki 17 yaşındayım.
Sonra da vokal yapmaya başladım. Altay ile başladım, Altay'dan sonra Fatih Ürek çıkıyordu ona, oradan Coşkun Sabah'a, Coşkun Sabah ile beraber Emel Sayın'a, oradan Sibel Can'ın birkaç açık hava konserine… Albüm vokalleri yapmaya başladık profesyonel olarak. Ve ilk yaptığım albüm vokali Ebru Yaşar. Oradaki vokalimizi çok beğenen Ajda Pekkan bizi kendi albümü için çağırdı. Çok heyecanlanmıştım Ajda Pekkan'ı gördüğüm zaman.
BABA SEVGİSİNİ BİLMİYORUM!
-Geçen günlerde katıldığınız bir programda yaşadığınız aile travmalarından bahsetmişsiniz. Tekrar tekrar deşmek istemiyorum fakat bir sorum olacak. Babanız için 'sorumlu biri değildi' demişsiniz ve anladığım kadarıyla şu anda görüşüyorsunuz. Nasıl affettiniz tüm yaşananlardan sonra?
Açıklaması çok zor. Biraz annemin itmesiyle oldu. "Babanızdır, muhakkak görüşmelisiniz" şeklinde. Biz annemin çevresinde odaklanmıştık. Annem bir ördek, biz de ördek yavrularıydık. Allah'ın her şeyi affettiğini biliyorsun. Annem bizi bu yönde daha çok destekledi. O da bu konularda inançlı bir kadın olduğu için, bizler de öyle. Öyle yetiştirildiğimiz için. Affedilmeyecek hiçbir şey yok Allah tarafından. "Görüşeceksiniz" dedi. Bir şekilde görüşmeye başladık ama şunu ben tam olarak tattığımı söyleyemem, "gerçekten babasının kızı, baba sevgisi, babam benim, dağ gibi babam var arkamda" olayını çok bilmiyorum. Birçok anlamda eksiktik. Olsun var olsun. Var olması bile yeter. Baba sevgisi olarak bilmiyorum, bir insan olarak var olsun.
Abim mesela komedyen olarak başladı tiyatroya ve o gülerek ve güldürerek yendi bunları. Ben de müzikle. Sanatın zaten tanımlarından biri bu değil mi? İnsanın ruhunu dinlendiren, eğiten, ruhuna çok iyi gelen bir şey. Allah bunları bence kendimizi tedavi edelim diye yarattı.
-Aile hayatınızı da merak ediyorum. Gözler önünde yaşamıyorsunuz, çekirdek ailenizle evlilik hayatı nasıl gidiyor?
Baktığınızda en mutlu çiftlerin geri planda olan çiftler olduğunu göreceksiniz. Çünkü hem nazara çok inanıyorum, hem de gerek var mı? Adı üstünde özel zaten. Her anını sosyal medyada yaşayan insanların daha sonra mutsuz olduklarını görüyorum. Eşim de benim kafamdan. Hatta eşim kamera arkası işi yaptığı için o da ön tarafta olmayı sevmiyor. Böyle ailecek bir tercihimiz var.
KAAN OLMASA DELİREBİLİRDİM
-4 yaşında da bir oğlunuz var. Nasıl bir anne-oğul ilişkiniz var?
Pandemi başında ilk kelimelerini, ilk cümlelerini oluşturduğu zamanlara denk geldi. İnsanlar çok mutsuzken, tabii biz de çok mutsuzduk ama Kaan bizi çok güldürüyordu. Evin içerisinde o kadar tatlı şeyler yaşıyorduk ki… O bizim kolay atlatmamıza sebep oldu yoksa delirebilirdim. O konuda o kadar şanslıyım ki… Kaan'ın o dönemlerinde onu bırakmamış oldum. Gerçi ben konserlere giderken de yanımda götürüyordum, otel odasında kalıyordu. Hatta bir keresinde saçımı tuttu, bırakmadı ve ağlamaktan aşağıya kulise inene kadar mahvoldum. Şimdi babasıyla kalıyor. Bakıcımız da bazen destek olarak geliyor.
O kadar değişik bir duygu ki… Bana arkadaşlarım diyordu ki, 'aşktan öte bir şey. Aşık oldun mu?', "Oldum." 'Onu unut. Onun ötesinde bir şey.' Tamam anlıyorsun ama aslında anladığını zannediyorsun. Onu kucağına verdikleri anda onu bırakamayacağım ve biz koala gibi yaşayacağız sandım ömrüm boyunca. Almak istiyorlar, annemlere veremiyorum. Hiç kimseye veremiyorum. Sonra düzeldik, biraz normale dönmek gerekiyor onu fark ettik.
-İkinci çocuğu düşünür müsünüz?
Aslında erken anne olsaydım hemen arkasından düşünürdüm. Hatta Kaan doğduğunda 40. günde doktora kontrole gittiğimde "bir daha ne zaman anne olabilirim?" dedim. Normal doğum olduğu için "8-9 ay içerisinde olabilirsin" dedi. O kadar çok istedim hemen. Ama Kaan büyüdü, pandemi oldu. O fikirden yavaş yavaş uzaklaştım. Çünkü benim gibi biraz fazlaca 'her şeyiyle ben ilgileneyim' tarzında anneler için biraz yorucu. Ama bazılarına bakıyorum doğurup doğurup bakıcılara veriyorlar. Onlar için çok kolay. Onlar 5-6 tane yapsınlar.
Artık bir bakıcımız da yok. Gerekli olduğunda geliyor, ben işe gidersem.
FİLİPİNLİ BAKICI BAYA PAHALIYDI, İKİ DAKİKADA BİR PARA İSTİYORDU!
-Bakıcılardan söz açılmışken son dönemde bakıcı maaşlarının fazlalığından şikayet ediyor herkes. Konuşulan rakamlar doğru mu?
Biz Filipinli ile çalıştık, o baya pahalıydı ve bence o anlatılan Filipinliler gibi değildi. Çok acayip bir şeydi. İki dakikada bir para istiyordu. Her şeyini sen alıyorsun zaten. Daha işe yeni girmiş, bir avans düşünüyorduk biz ona. İki üç maaşa kadar para istedi. "Falan kişide pasaportum var onu alacağım, onun için lazım. Size de kimliğimi vereyim" dedi. Ajans, "sakın vermeyin. Alır kaçar" dedi. Birine çocuğunu emanet etmek, bırakıp gitmek kadar zor bir şey olamaz. Ben kendimi yordum belki, ama hiçbir zaman bırakmadım.
40 YAŞINDAN SONRA BULMUŞUM, BULDUMCUK OLDUM
-Çocuğunuzun olmasıyla birlikte müzik kariyerinizi geri plana mı attınız? Çünkü uzun yıllardır şarkı çıkartmadınız…
Zaten pandemiye denk geldi. Biz Kaan'la konserlere gitmeye başlamıştık. Hatta, "çocuğunu her yere taşıyor" diye eleştirmeye başlamışlardı. "Taşırım tabii, 40 yaşından sonra bulmuşum buldumcuk oldum, oh sefam olsun" diyorum. Sonra 1,5 yaşındayken salgın oldu. 2-2,5 sene boyunca bu şekilde yaşadık. Bir sürü şarkılar dinledim ama istediğim şarkıyı yakalayamayınca da çıkarmadım. Öyle bir durum oldu ama konserlere gidiyorum geliyorum. Ama evet biraz duraksama oldu, uzadı durum.
-Google'da sizinle ilgili özellikle "son hali şaşırttı" tarzında haberlere çok rastladım. Bu haberler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu haberlere ben de şaşırıyorum. Şöyle bir şey var; 90'lı yıllarda garip makyajlar yapıyormuşuz ve kendimizi çirkinleştiriyormuşuz. Ama bu her dönem için böyle. Hani 40'lı yıllara baktığında kaşlar martı gibi. Ya da sivri sivri rujlar sürmüşler. Biz dudak kalemi çok kullanıyormuşuz. Çok zayıfmışım burun çıkmış kocaman filan. Yani var öyle kötü görüntülerim ama normalde de biraz fazla makyaj yapmanın dışında çok farklı değildim. Belki biraz yaş aldıkça daha az makyaj yapmaya başladım, daha sade ve spor giyinmeye başladım. Belki onunla ilgilidir. Mantık aramaya çalışıyoruz yani, bir deli taş attı kuyuya misali.
-Zaten belli başlı estetikleriniz de var bunu siz de söylüyorsunuz…
Burnum yapıldı evet.
HERKESİN DUDAKLARI OTOBAN LASTİĞİNE BENZEDİ! / GERÇEKTEN KORKUNÇ GÖRÜNÜYORLAR!
-Son dönemde yapılan estetikler ile ünlüler dünyasındaki herkesin birbirine benzediği konuşuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Eskiden dudaklarının, kaşlarının kalın olması, kirpiklerinin uzun olması, saçlarının gür uzun olması filan bunlar bir özellikti. Şimdi böyle bir özellik kalmadı. Saçlara kaynaklar, kaşlar yaptırılıyor, dudaklar otoban lastiği gibi kocaman, gerçekten korkunç görünüyor bazıları. Ama tadında olunca güzel, niye olmasın? Benim şu anda yüzümde ne botoks var ne dolgu var hiçbir şey yok. Ama minik şeyler yaptırdığım zamanlar oluyor. Parasını verdim göstersin diye yaptırıyorlar. Güzel ve Çirkin'deki Aslıhan vardı ya, ona benziyor bazıları. Bunların hepsi aynı tip ve yaşlı insan görüntüsünde olduğu için onu yaptıran kişi ister 25 ister 30 olsun o da yaşlı duruyor aslında. Erkekler saçını ters yöne tarayınca saçının açıklığını kapattığını düşünür ya, saçı varmış zanneder. Öyle bir körlük gelişiyor onlarda da, o körlük; estetik yaptıra yaptıra işte bu körlük. Garibime gidiyor benim, hiç gerek yok o kadarına.
KISA SORULAR
-Hayatından neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsün?
Ailem. Geriye ben kalmaz yani.
-Günlük yaşantında totemlerin var mıdır?
Çok dua ederim. Dua etmeden çıkmam, yatmam. Allah'ın elimi bırakmamasını dilerim sürekli.
-Bana o kelimeyi kullanmasın, küfür etse bile daha iyi dediğin bir kelime ya da cümle var mı?
Her türlü etiketten nefret ederim. Öylesin, böylesin, şusun, busun gibi. Çünkü ben bile tam olarak ne olduğumu bilmezken bana etiket koyamazsın. Özellikle 'çok paniksin' denmesinden hiç hoşlanmam.
-Pek bilinmeyen, ilginç bir huyun var mı?
Aceleci bir tipim, tezcanlıyım.
-Kıskanç biri misin?
Mesleki olarak evet. Ama normalde özel hayatımda çok kıskançlığım yoktur.
-Cimri biri misin?
Cimri değilim ama hesaplıyımdır. Tutumluyumdur. Aslında bir dönüm noktası oldu benim için. 2002 yılında bir bota 800 lira verdim hiç düşünmeden. Yanımdaki arkadaşım da kızdı bana, "ne yapıyorsun böyle ya" dedi. Sonra eve gittim, haberleri açtım. Bir adam 800 liralık borcu için icra memurunu öldürüyor. Bu bana bir mesaj dedim. Ondan sonra daha hesaplı biri olmaya başladım, daha dikkatli para harcamaya başladım. Sonra kazancımın yüzde 20'si kenara atmayı öğrendim. Bunlar beni rahatlattı.
-En çok neye para harcarsın?
Ayakkabı. Çok seviyorum. Dünyadaki bütün ayakkabılar benim olsun isterim.
2000 AYAKKABI ALMIŞIMDIR!
-Kaç tane ayakkabınız var?
Alıyorum veriyorum genelde ama 2000 tane almışımdır ayakkabı.
-Sosyal medyayla aran nasıl, stalk yapar mısın?
Stalk yaparım.
-Fake hesabın var mı? (Varsa hiç fake hesabından kendine yorum yaptığın oldu mu?)
Fake hesabım yok. Bu işi yapmıyor olsam o kadar kullanmazdım ama kullanıyorum. Ama bazen de sosyal medyada gördüğüm şeylere çok şaşırıyorum.
-Mesela?
Sahneye bir şeyler atıyorlar insanlara.
-Evet son dönemde sanat camiasında özellikle konserlerde çok şahit oluyoruz. Ece Seçkin'in kafasına geldi geçenlerde, yaralandı…
Bana da saç düzleştirici attılar.
SAHNELER İKİNCİ EL EŞYA DÜKKANI GİBİ OLDU!
-Yeni bir olay mı?
Hayır eskiden. Kıvırcıktı ya saçlarım (gülüyor). Sahneler ikinci el eşya dükkanı gibi oldu.
-Son dönemde bunu Tiktok'ta popüler olmak için yapıyorlar…
Evet, Tiktok'ta birazcık görünmek için yapılacak şey mi bunlar?