Her açıklamasıyla ses getiriyor, paylaşımlarıyla sosyal medyayı sallıyor… Hamdi Alkan ile 9 yıllık evliliğini geçen aylarda sonlandıran Selen Görgüzel, boşandıktan sonra değişen hayatını anlattı. Billur Kalkavan'ın son günlerinde de yanında olamadığı için ölene kadar pişman olacağını dile getiren Görgüzel, "Çok büyük bir vicdan azabıyla yaşayacağım ben" ifadelerini kullandı. Aleyna Tilki'nin sahne kıyafetlerini de eleştirerek ses getirecek bir itirafta da bulunan sanatçı, "işinin, gücünün, sesinin ve yapabileceklerinin çok önüne geçiyor" dedi. İşte röportajın detayları...
-Öncelikle nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
İyiyiz. İş güç kovalıyoruz. Sahne programları, yeni şarkı buldum onunla ilgili çalışmalar var. Bu sene dizi yapmayı da istiyorum, çok özledim çünkü. Hayat güzel devam ediyor, aşksız bir hayat.
-Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, çocukluğunuza dair anılarınız keyifli mi, hüzünlü mü?
Eskiden olsa dramadan beslenmeyi çok seviyordum. Nedense dramdan beslenmek herhalde hoşuma gidiyordu, öyle mi dikkat çekiyordum ne yapıyordum bilmiyorum ama, ağırlıklı olarak çok keyifli bir çocukluk geçirdim. Tabii ki içinde hüzünün de barındığı bir hayat hikayesi. Hiç kimsenin hayatı dört dörtlük değil. Çünkü hayatın içinde var acı, keder, hüzün, mutluluk, sağlık, hastalık, ölüm, doğum… Tabii anne babayla ilgili onların boşanma süreçleri vs. onlar travmatik şeylerdi. Ama şimdi baktığın zaman onlar da travmatik değilmiş. Bir çift ömrü boyunca evli kalmak zorunda değilmiş.
KARİYERİME STÜDYO PASPASLAYARAK BAŞLADIM
-Kamera arkasında başlayan kariyeriniz, kamera önünde devam etmiş. Sizin için kırılma noktası neresi oldu?
Aslında ben hep 'oyuncu olacağım' dedim. Dolayısıyla da çok küçük yaşta ben çalışma hayatına girmek arzusundaydım. ATV'de çalışan çok yakın bir dostumuz bana dedi ki, "Okan Bayülgen programa başlıyor ve asistan arıyorlar." Ben de "hemen geliyorum" dedim ve part time çalışmaya başladım orada kamera arkası olarak. Stüdyo paspaslıyorum, sanatçılar geliyor onları göreyim diye kahveler getiriyorum. Oradaki kısa dönemli çalışma sürecim hem çevresel olarak hem de tecrübesel olarak çok şey kattı. Hemen akabinde çok hızlı bir şekilde kamera önüne geçtim. Herhalde enerjim fark edildi o yaştan itibaren. Sonra bir baktım baya ciddi ciddi televizyoncu olmuşum küçük yaşta. Kendi programlarımı yapmaya başladım. Oradaki tiyatral yeteneğim de Kandemir Konduk tarafından fark edilip keşfedildi. "Mahallenin Muhtarları" dizisinin yeni kadrosu oluşuyordu, orada beni ana kadroya aldı ve oyunculuk hayatım başladı.
-Kaç yaşındaydınız?
Çalışmaya başladığımda 16 yaşındaydım, Mahallenin Muhtarları'na girdiğimde 17 yaşındaydım.
-18'de de evlendiniz…
Evet çok çabuk gelişti (gülüyor).
-Neden evlendiniz bu kadar erken?
Bilmiyorum (gülüyor). 18'de evlendim, 19'da çocuğum oldu. Kandemir bey bana demişti ki, "Selen'ciğim bak, Mahallenin Muhtarları çok önemli kült bir dizi, burada çok disiplinli olacaksın. Çok önemli bir hayat başlıyor senin için, çok önemli bir rol. Özel hayat işlerine girme sakın. Evlenmek, çocuk filan bunları unut" dedi. "Ay Kandemir abi en ne demek istiyorsun ben daha 17 yaşındayım ne evlenmesi ne çocuğu?" dememe kalmadı bir baktım ben nişan filan takıyorum.
18 YAŞINDA EVLENMEK ÇOCUKLUKTU
-Büyük bir aşk mıydı ki bir anda böyle bir karar aldınız?
Çocukluktu diyelim. Çok küçük yaşta girdiğim için sektöre, acayip acayip de teklifler geliyor. Saçma sapan şeyler sunuluyor önüme filan. Ağabey amca dediğim adam benimle sevgili olmak istiyor. Onlar o teklifi yapmaya utanmıyor ama ben o teklifi aldığım için utanıyorum ve kendimi çok kirli hissediyorum. Bir de o öğretiler var ya, "bak işte onlar kimlerin yatağından geçip de ünlü oluyor" filan. "Allah'ım benim için de böyle düşünecekler" filan korkuları.
BAŞIMA GELMEDİ DİYEN YALAN SÖYLER!
-Bu tarz bir teklifte bulunan oldu mu, geldi mi başına böyle bir şey?
Başıma gelmedi diyen yalan söyler! Çünkü bu sadece bizim sektörle alakalı değil, böyle başları tutmuş büyük insanlar, daha tecrübesiz, daha küçük, eli yüzü düzgün her insanı deniyorlar. Tabii ki benim başıma da geldi, hem de ne teklifler geldi. Ama ben o teklifleri bile idrak edemeyecek kadar küçüktüm. Şimdiki nesle bakıyorum; beni cebinden çıkarır, duvara fırlatıp atar yani.
İşte bunlar beni erken yaşta evlenmeye de sevk etmiş olabilir. Kızımın babasının tarafı güçlü bir aile, doğulu bir aile ve oradaki o güvenli alan, kızımın babasının bana olan aşkı kendine aşık ettirdi. Ben reddettikçe geldi, reddettikçe geldi, ben de dedim ki 'Selen, bu güvenli ortamda hayatına devam et.' Ama o öyle olmadı tabii. Ailenin yapısı ve yaşam tarzıyla benim iş dünyam birbiriyle örtüşmediği için tabii ki işime de devam edemedim. Çocuğum da olduğu için uzun bir süre ara vermek durumunda kaldım. Ama hiçbir zaman evde oturup da örgü örmedim. Hep işimle ilgili okudum yazdım. Hiçbir zaman umudumu kaybetmeden, kendimi geliştirerek devam ettim hayatıma.
Hatta bir gün, Hülya Avşar tek kişilik bir oyun yapmıştı. Kalabalık aile şeklinde gittik. Çok da güzel, başarılı bir oyundu. Allah'ım ben nasıl ağlıyorum, nasıl ağlıyorum ama… Alkışlıyorum ama ait olmam gereken yerde değilim ben. Oyun yapmalıyım, tiyatro yapmalıyım, ben oraya aitim. Bu kadar kopartılmış duygusuyla orada olmak, çok ağırıma gitmişti ve dedim ki, 'ben ölürüm de işime dönmeden yaşayamam.' Çok şükürler olsun ki zor da olsa, bir sürü engel de olsa işime döndüm. Çok zorlandım ama döndüm.
-Evliliğiniz ne kadar sürdü?
Bir ömür gibi (gülüyor). 1997 ile 2003 arası. Ama 2003'te sadece evler ayrıldı. O beyefendi başka bir evlilik yaptığı halde o hegemonya çok uzun yıllar devam etti 2009'a kadar.
ÇOCUĞUMU ALIP GİTMEK İÇİN BÜYÜK MÜCADELE VERDİM
-Neden daha önce bırakmadınız?
A nasıl bırakacaksın öyle kolay mı? Çocuğunu alıp çıkmak. Bu büyük bir mücadele. Hele çocuğunla çıkacaksın… O kadar farklı kültür bir evin içerisine girdi ki, ve ben o kadar çocuğum ki. Ama ben bildiğin aşiretin içindeyim yani.
-Peki sizin aileniz nasıl müsaade etti bu evliliğe?
İşte benim ailem boşandığı için o dönem, onlar kendi dertlerine çok düşmüşlerdi. Onlar da idrak edemedikleri bir şeyle karşılaştıkları için ne yapılması gerektiğini bilemediler. Ailemden de birçok insan korktu, görüşmedi bizimle.
-Hiç ailenize gidip 'bir şey yapın, ayrılmak istiyorum' gibi bir istekte bulunmadınız mı?
Beni istemeye geldikleri gün dedim babama, 'baba beni verme ben çok korktum' diye. 'Kızım ben ne yapayım manyak mısın sen, adamlar gelmiş vurduracak mısın beni' dedi (gülüyor). Baya bildiğin takılar takıldı, ben buda heykeli gibi oturuyorum kıpırdayamıyorum.
YAŞADIKLARIMI BAŞKASI YAŞASA YA TIMARHANELİK OLURDU YA DA İNTİHAR EDERDİ / ÖN YARGILARLA UĞRAŞMAKTAN ÇOK SIKILDIM
-Şimdi gülerek anlatıyorsunuz ama hiç kolay şeyler değil…
Ya evet ama basite indirgemek değil, ben sadece her şeyle eğlenmeyi bilen bir kadın olduğum için hayatı ajitasyon yaparak yaşamayı sevmiyorum. Ya benim yaşadıklarımı başkası yaşamış olsa ya tımarhanelik olurdu ya intihar etmiş olurdu. Yazdım ben bunların hepsini, kitap yapacaktım ama "ay bu da kitap mı yaptı şimdi" diyecekler. Bununla artık uğraşamam. Çünkü ben artık benimle ilgili yapılan ön yargılarla uğraşmaktan çok sıkıldım. O yüzden yazdım, işin profesyonellerine verdim. Onlar hayata geçirebilirlerse önemli bir hayat hikayesinden güzel bir proje olacaktır diye ümit ediyorum.
ALDATILDIM, DAYAK YEDİM AMA HEPSİNİ BİR ÇUVALA KOYUP DEVAM ETTİM
-Peki, o evden çıktınız, ne yaptınız? Aile evine mi döndünüz, ayaklarınızın üstünde nasıl durdunuz?
Aile evim pek kalmamıştı. Mütevazi bir ev tuttum. Bir evde annem, ben ve kardeşim yaşadık. Babam zaten ayrıldıktan sonra Antalya'ya yerleşti, Rus bir bayanla evlendi. O süreçte bir eve kapandım tabii. Bir çocuğun var, sen daha çocuksun, içinde bir sürü kırıklık var, acı var, bunların hepsiyle nasıl başa çıkacaksın? Aldatılmışsın, dayak yemişsin, korkmuşsun, bir sürü engel var önünde… Ama hayat da başlamak zorundasın. Bunların hepsini çuvala koyup o sırtımda yürümek için bir güç topladım. Sonra o çuvalla kalktım, yürümeye başladım. E genç bir kadınsın, doğadaki o vahşi hayvan gibi saldırıyorlar üstüne. Baya bildiğin amazon kadınına dönüverdim sonunda.
-18 yaşında çocuk denebilecek yaşta bir evlilik gerçekleştiriyorsunuz. Bu evliliğiniz çok kaos dolu geçiyor. Şiddet gördüğünüzü bile biliyoruz. Bunlar çok büyük travmalar, aşmayı nasıl başardınız? Yardım aldınız mı?
Aldım. İlaç da kullandım. Yardım da aldım, terapi de gördüm. Ama o süreçte canım Billur Kalkavan'ın bana çok büyük faydası oldu. Beni aldı meditasyonlara götürdü, bir sürü terapiler vs. o kadar destekledi ki beni bu anlamda… Güçlenmem, kendime tekrar kavuşabilmem, özgürlüğüme kavuşabilmem adına. Baya çabaladı ya, baya yanımda oldu. Ve ben onu hiçbir zaman unutmayacağım. Ansiklopedi gibi bir şeydi Billur.
BİLLUR'UN YANINA GİTMEDİĞİM İÇİN ÖLENE KADAR PİŞMAN OLACAĞIM
-Çok ayrı bir yeri var sizde anladığım kadarıyla…
Evet. O son zamanlarda bana bir küstü. Uzun bir süre de selamlaşma boyutunda kaldık ama deli gibi seviyoruz birbirimizi. Bir dönem bir görüşmedik biz, en bir arkadaşımızın düğününde sarmaş dolaş hasret giderdik ve barıştık. Ondan sonra tekrar başladık mesajlaşmaya. Ben onu hasta gördüğümde 'iyileşecek tabii ki' dedim. O dönem Hamdi de çok sık gidip geliyordu yanına, o yüzden ben gitmedim. Hayatımda belki ölene kadar unutmayacağım bir pişmanlığım varsa o da Billur'un son zamanlarında olmamak ve Billur'un yanına gitmemek olacak benim için. Çok büyük bir vicdan azabıyla yaşayacağım ben.
SALAKLIK YAPTIM, EŞEKLİK YAPTIM
-Niye gitmediniz?
Bilmiyorum ya saçmaladım. Niye gitmediğimin mantıklı bir sebebi yok ki. Salaklık yaptım gitmedim işte. Eşeklik yaptım.
BEN DÜNYA SAVAŞINI GÖRMÜŞÜM, ŞİMDİKİ OLAYLAR BANA MAHALLE KAVGASI GİBİ GELİYOR
-Allah rahmet eylesin tekrardan…
Amin. Neyse öyle terapiler filan derken o süreci atlattım ama bence onlar bende farklı bir pencere açtı. Normal bir insan gibi düşünemem, normal bir insan gibi yaşayamam artık. Yaşayamıyorum da. İnsanların şok olduğu şeylere ben bakıp dönüyorum. Öyle bir şey ki; ben dünya savaşını görmüşüm, şimdiki olaylar bana mahalle kavgası gibi geliyor.
HAMDİ İLE BEN ÇOK FARKLI DÜNYALARIN İNSANLARIYDIK
-Derken gelelim Hamdi bey ile evliliğinize. Uzun yıllar süren birlikteliğiniz geçen aylarda sona erdi ve boşandığınıza şahit olduk. Özlüyor musunuz, ya da pişmanlık duydunuz mu?
Ben yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. Sadece bu kadar uzatmamalı mıydık, o konuda hala emin değilim. Çünkü 9 yıl, ve biz gerçekten birbirimize aslında benziyorduk ama çok farklı dünyaların insanlarıydık. O iki dünyanın farklılığı sorunlar çıkarmaya başlamıştı. Aslında o da çok çocuk ruhlu bir adam, e ben zaten çocuğum. İki tane çocuk, bu sefer olgun kişilikler devreye girdiği zaman bu sefer çocuklar kavga etmeye başlıyordu.
ARTIK HAMDİ İLE İLGİLİ KONUŞMAK İSTEMİYORUM, BU SON OLSUN
-O zaman dışarıdan etkiler mi sizi daha çok yıprattı?
Değil ya, ben kimseyi takmam. Herkes her şeyi söylüyor, ağzı olan konuşuyor. Ne yaşadığınızı bilmeden, dışarıdan gördükleriyle o kadar rahat konuşabiliyorlar ki… Sen ne yaşamışsın, ne çekmişsin… Kimsenin ne dediğiyle çok ilgilenmiyorum ama içeride yaşanılan uyumsuzluklar, fikir ayrılıkları, şiddetli geçimsizlik… Bir de ben artık evliliğimle ilgili konuşmak istemiyorum Yasemin, bu program son olsun. Neden son olsun biliyor musun? Benim yaşanmış yıllarıma saygısızlık oluyor. Emeğime ve tecrübeme saygısızlık oluyor. Çünkü Selen Görgüzel sadece bir evlilik çatısı altında anılan bir kadın değil. İnsanlar da haklı, bir evliliğin arkasında konuşan bir kadın gibi duruyorum. İnsan ne bilsin benim yaşadıklarımı? Beni nereden biliyor? Hamdi ile yaşadığım evlilikten biliyor. Tabii ki öyle yorumlayacak. O yüzden bir daha konuşmayacağım. Yakında yapacağımız işler var, severlerse severler, sevmezlerse de giderim güzellik merkezi ya da bir butik açarım kendime (gülüyor).
SU ALACAK PARAM OLMADI, GENE DE VAZGEÇMEDİM!
Elbette şaka yapıyorum, hiçbir zaman işimden vazgeçmem. Ben işimle ilgili sürünsem de işimden vazgeçmem. Ben zaten yeri geldi evime su alacak param olmadı, gene de vazgeçmedim. Çok süründüğüm günler de oldu, hiçbir zaman rotamı değiştirmedim. Bundan sonra da değiştirmeyeceğim. Sevseniz de sevmeseniz de değiştirmeyeceğim. Ama zorla sevdireceğim kendimi, zorla seveceksiniz beni (gülüyor).
BABAMIN EVİNDE BİLE BÖYLE BİR ARABAYA BİNMEDİM!
-Öyle ya da böyle biten bir evlilik... Boşanmanızdaki en dikkatimi çeken şeylerden biri de nafaka almamanız oldu. Neden?
Ben tercih etmedim değil, bu inisiyatifi biraz karşı tarafa bıraktım. Mantık olarak bakacak olursak benim bu adamdan çocuğum yok, ben bu adamla evliyken de çalışıyordum zaten. Beni gasp etmedi ki, "çalışamazsın, otur" da demedi. Bana niye para versin ki? Sadece şu var; belli bir yaştan sonra evlilik kurumundan çıktıktan sonra hayatına devam ederken tabii ki daha güçlü, kimsenin yardımına ihtiyacın olmadan yaşayabilmen için veya gelen işleri tercihen yapabilme gücü olması için evet gerekiyordu. Bu da onun düşüneceği bir şeydi. O da düşünmediyse ben ne yapayım artık ne diyeyim. Beni illa zorla düşün mü diyeceğim? '9 senemi geçirdiğim kadın bundan sonra hiç kimseye boyun eğmeden, hiçbir şeye de mecbur kalmadan yaşasın' diyen erkek var, demeyen erkek var. Ben de gidip de bunu düşünmeyen bir insana zorla 'benim evimi al, altıma şöyle araba çek' filan demedim. Sadece şunu söyledim; bir araba olmuştu biliyorsunuz. 'Bu ne ya?' dedim yani. Babamın evinde bile böyle bir arabaya binmedim. Araba küçümsediğim için söylemiyorum yanlış anlaşılmasın, onu alamayan insanlar bile var. Evliliğimiz esnasında benim kullandığım bir araç vardı, o niye alındı bu verildi gibi bir durum oldu ve 'bu ne?' dedim. Amaç ne, değersizleştirmek mi?
-Cevap olarak karşılığında ne aldınız?
İmkanları oymuş. Yapabileceği oymuş. Ne yapayım Allah razı olsun, sağ olsun teşekkür ederim. İnşallah çok bol para kazansın. Bundan sonraki ilişkilerinde daha farklı sorumluluklar alabilecek güce sahip olur inşallah.
BEN KİMSENİN YANINDA AKSESUAR GİBİ GEZEMEM, GEZENE DE SAYGI DUYMUYORUM!
-Nafaka olayını şundan sordum; boşandıktan sonra "artık ütümü ve kahvemi bile kendim yapıyorum" demiştiniz, baya da ses getirmişti bu açıklamanız. Maddi anlamda bir çöküşe mi geçtiniz?
Gelecek kaygısıyla ilgili, 'Selen ne yapman gerekiyor?' diye düşündüm. Birazcık daha tasarruflu yaşa, kombiyi açma daha hava soğumadan (gülüyor). Gibi tasarruflu hareketler ekstra yapmaya başladım ayrıldıktan sonra. Sonuçta benim bir kızım var, köpeğim var, hastalık var, sağlık var… Ben kendimi başkasının güvencesiyle, başkasının inisiyatifine ve vicdanına hayatımı teslim edebilecek bir kadın değilim. Bundan sonra da bir evlilik yaparsam, hali vakti çok yerinde bile olsa kocam zengin deyip yaşayamam. Bir insanın yanında aksesuar gibi gezemem, gezenlere de saygı duymuyorum açıkçası.
BEN YALNIZ YAPAMIYORUM
-Peki aşka kalbinizi kapattınız mı? "Yeniden evlenirim" diyebilir misiniz?
Aşka hiçbir zaman kapımı kapatmam. İçimde bir aşk butonu var, o sürekli basılı kalmış onu böyle bir açmam lazım. Ben yalnız yapamıyorum Yasemin, yalnızlığı da sevmiyorum. Benim evde tek başımı oturduğumu kimse göremez. Yalnızlık Allah'a mahsus, yalnız yaşayamam. Aşkı da çok seviyorum. Çok heyecanlı bir insanım. Çok coşkulu bir kadınım. Bu coşkuyu da kaldıracak, benim enerjimi kaldıracak bir partner, bir hayat arkadaşı olsun temennisindeyim ama daha değil. Çünkü daha hazır hissetmiyorum kendimi.
BU YEDİĞİM DAYAKLA ÖĞRENMİŞ OLDUM
-Gelelim estetik polemiklerine… Gençsiniz, güzelsiniz fakat alışılagelmedik güzellik yöntemlerine başvuruyorsunuz. Sünnet derisi olsun, ayı kanı enjekte etmek olsun… Gelen eleştiriler hakkında ne söylemek isterseniz?
Bilmediğiniz bir şeyi öğretirken her zamana dayak yersiniz. Bu kadar reaksiyon alacağını tahmin etmiyordum. Ben çok araştırıyorum, çok okuyorum, öğrendiğim her şeyi bu kadar aleni bir şekilde aktarmamam gerektiğini, biraz daha süzgeçten geçirmem gerektiğini bu yediğim dayakla da öğrenmiş oldum.
-Genç kalmak için mi yapılıyor bu işlemler?
İyi olmak için. Yaşının iyisi olmak için. Genç kalmak diye bir şey yok, benim ruhum zaten genç. Benim yüzüm, gözüm, cildim, derim illa ki sarkacak, yer çekimine kim karşı gelebilmiş ki? Ama elimden geldiğince iyi görünmek için tabii ki mücadele edeceğim. Ben bu arada bir şey itiraf edeyim mi size? Bu müdahalelerden hiç kimse öyle çok büyük şeyler beklemesin. Bunlar araba yıkatmak gibi; arabayı götürür cilalatırsın ya, cillop gibi olur pırıl pırıl, sonra trafiğe bir çıkarsınız yine yağmur çamur, is filan o aynı şekline döner ya, aynen öyle. O uygulamalar sizi böyle parlatıyor, kendinizi iyi hissettiriyor. Ama cerrahi müdahale yaptırmadığınız sürece hiçbir zaman öyle radikal değişiklik beklemeyin. Ama bu dolgu enjektelerinden bahsetmiyorum onlar zaten hiç sevdiğim şeyler değil.
DOLGUM, ESTETİĞİM YOK
-Dolgu, estetik yok mu sizde hiç?
Yıllar önce yanaklarıma dolgu koymuşlardı, pandaya döndüm. Onu da eritmek için elimden geleni yaptım. Bir daha da bu konulara merakla atlamamayı öğrenmiş oldum. Ondan sonra gitti onlar. Dişlerimdeki müdahaleden dolayı dudağım da önde duruyor ama dudağımda da dolgu yok. İsteyen hekim kontrol edebilir.
-Ayı kanıyla ilgili bir açıklama yapacak mısınız peki, en son o gündem olmuştu…
Ayı kanıyla ilgili de son kez konuşacağım artık. Dünyada şu anda Amerika'da ve Japonya'da çok önemli bilim adamları ve üniversiteler tarafından araştırılan çok önemli bir şey tıp adına yapılan. Hiroşima Üniversitesi de ayı kanını alıyor ve serum yapıyor. İnsan hücresine zerk ediyorlar ve orada 24 saat içerisinde ciddi bir protein artışı görülüyor. Baya ciddi dönüşler alındı, yakında uygulanacak bu. Uygulandığı zaman da benim kulaklarımı çok çınlatacak insanlar ama ben sanki zannediyorlar ki ben ayı kanı enjekte ettirip güzelleşeceğim. Sadece bununla alakalı bir şey değil, bu tamamen kas gücüne hizmet eden bir çalışma. Ayrıca ayılara hiçbir şekilde zarar verilmeyecek. Çünkü ben üniversite ile yazıştım. Hayvan severler baya saldırdılar bana.
-Son dönemde yapılan estetikler ile ünlüler dünyasındaki herkesin birbirine benzediği konuşuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sanat camiasında değil ki bu bence, bunu daha ziyade ev kadınları yaptırıyor. Ben dışarıda gördüğümde baya dördüz beşiz kadınlar varmış gibi hissediyorum. Aynı dudak, aynı kaş dizaynı, ipek kirpikler, dolgular… Bu sanat camiasında değil, sanat camiasında öyle çok birbirine benzeyen, estetiği çok acımasızca, hunharca yaptıran kimse yok benim bildiğim kadarıyla. Daha bilinçli yapıyor sanat camiasındakiler. Mesela oyuncu botoksu yapılıyor, daha mimiklerini rahat kullanabilmek adına falan.
BASINA YANSIYAN BİKİNİLİ FOTOĞRAFLARIMDAN ÇOK RAHATSIZIM!
-Son olarak; bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musunuz?
Tamam, bir şey itiraf edeyim size. Basına yansıyan bikinili fotoğraflarımdan çok rahatsızım. Bu bir itirafsa itiraf olsun. Gidiyorum paylaşıyorum ama, 'vay be ne güzel sporumu yapmışım, oh 43 yaşında kadın şuraya bak taş gibiyim filan, dur paylaşayım da insanları teşvik edeyim, kadınlar da böyle kendilerine baksınlar, beni beğensinler, egom tatmin olsun' diye koyuyorum ama sonra onun yansıyış şeklinden ben çok rahatsız oluyorum aslında.
Kıyafetlerimle alakalı olarak da, üst üste giyinemiyorum sıcaklıyorum ben. Bir de sahnede çok hareket eden bir tipim. O yüzden çok özgür ve rahat giyinmem lazım benim. Çok kalın, kapalı giyindiğim zaman, 2,5-3 saat sahnede kalıyorum neredeyse o kadar performans sergileyemiyorum. O yüzden çok rahat giyinmem lazım. Onun da yansıyış biçiminden rahatsız oluyorum mesela. Son zamanlarda da açıkçası sahne dünyasındaki kostüm tercihleriyle farklı meslek gruplarındaki tercihler birbirine çok benzemeye başladığı için açıkçası burada da biraz üzgünüm yani. Çünkü bu bir zorlama oluyor ve o zorlama şekli kadın üzerinden biraz üzmeye başladı beni. Son olarak söyleyeceklerim bunlar.
ALEYNA TİLKİ'NİN PORNOGRAFİK TERCİHLERİ ONU UCUZLAŞTIRIYOR!
-Ama şimdi öyle bir konuya girdiniz ki, ben bunun detaylarını öğrenmeden nasıl kapatayım programı… Yani mesela, sanatçıların tercih ettiği sahne kıyafetleri sizi rahatsız ediyor mu?
Yansıma şekli rahatsız ediyor beni. Ben rahatsız olunacak bir kıyafet giymiyorum. "Çok açık giyiniyorsun" diyorlar. Çünkü benim sahnede rahat etmem lazım. Bikiniyle de çıkamayacağıma göre, eşofmanla da çıkmam orası sahne. Bu biraz insanlara teşhirci gibi geliyorsa, bunu tercih olarak yapmıyorum. Ama bakın bu başka bir şey, bir de, ay bunu söylesem mi söylemesem mi bilmiyorum ama… Şimdi böyle saçma sapan bir polemik de yaratmak istemiyorum ama, 'kadın' üzerinden söylemek istiyorum:
Ya mesela, son zamanlarda Aleyna Tilki'nin bu kadar pornografik tercihlerine gerek yok. Çünkü bu sefer et ve beden üzerinden yansıyış şekli işinin, gücünün, sesinin ve yapabileceklerinin bence çok önüne geçiyor. Evet haber oluyor, evet gündem oluyor ama ucuzlaştırıyor. Ama ben bunu bir anne olarak söylüyorum. Bu kadar kadın eti, bedeni üzerinden konuşulması, kadının da buna çanak tutmasından muzdaribim. Ben böyle yansıyor olabilirim, ama ben bunun için yapmıyorum. Rahat hareket etme tercihiyle yapılan şey başka, artık bunu böyle zorlayıp yaptığın zaman o zaman meslek gruplarındaki farklılık ayrışmıyor. Ben anne güdüsüyle yaklaşıyorum, İlknaz'ı düşünüyorum böyle, İlknaz sırf para kazanmak için ve var olmak için böyle bir şey yapsa, yapmaz da gerçi, aman Allah'ım yani. Kalbim acıdı ona baktığım zaman. Onu o duyguyla yaptığını düşünerek üzüldüm. Eleştirmiyorum yine, gerçekten eleştirmiyorum. Herkes istediğini yapsın. Ama işte farklı algılanıyor o yüzden üzülüyorum ben. Sanatsal çıplaklık başka bir şey, pornografik çıplaklık başka bir şey. Onu ayırt etmek gerekiyor yaptığımız meslekle alakalı bence.