Kadrosunda Cihangir Ceyhan, Sinem Ünsal, Onur Saylak, Erkan Petekkaya ve Duygu Sarışın gibi isimlerin yer aldığı; zorlu bir ikilem içinde çırpınan Eray'ın başından geçenleri ve Berrin'le olan ilişkisini sürükleyici bir şekilde ele alan "Yankı: Görünmez El" dizisi, TRT'nin dijital platformu tabii'de seyircisiyle buluştu. Yayın öncesi dizinin başrollerinden Sinem Ünsal, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'e konuştu. İlk dijital projesi olduğu için çok heyecanlı olduğunu dile getiren Ünsal, "Tadı damağımızda kalan bir çekim süreci yaşadık. Çok güzel bir şeyler çıktığına inanıyorum." dedi. "Ana akım olsaydı uzun uzun çekmek isterdim" diyen oyuncu, "90'lar işi bana çocuksu hissettirdi" ifadelerini kullandı. Aşk hakkında da samimi itiraflarda bulundu, "Aşk için imkanları sonuna kadar zorlarım" sözleriyle dikkatleri üzerine çekti. İşte Sinem Ünsal röportajının tüm detayları…
-"Yankı: Görünmez El" dizisi için bir araya geldik. Öncelikle yeni bir dizi, yeni bir soluk… Heyecanlı mısınız?
Çok heyecanlıyım çünkü benim ilk dijital projem. İnanılmaz güzel bir senaryoda harika bir ekiple ve çok profesyonel oyuncu arkadaşlarımla bizim çok eğlendiğimiz ve tadı damağımızda kalan bir çekim süreci yaşadık. Ve çok güzel bir şeyler çıktığına inanıyorum, çok merak ediyorum.
-Dizinin adı "Yankı: Görünmez El", görünmez el neyi temsil ediyor?
Bence seyirciye bırakalım onu (gülüyor).
-Nedir bu dizinin hikayesi, gayesi?
Aslında Eray Özdemir isimli bir bankacının isteklerinin peşinden gidip tamamen hırsıyla gözünün kör olup sevdiklerinin hayatında nelere yol açacağını bilmediği bir yola çıkmasıyla, zaaflarına yenik düşmesiyle ilgili bir hikaye. Bu yolda hem kendi hayatını hem en değer verdiği, aşkla bağlı olduğu sevdiğini, yeğenini, ailesini soktuğu durumu anlatıyoruz. Ama temelde zaaflarının kurbanı olan bir adam göreceğiz.
-Tür olarak neyi işliyor peki?
Hepsi var içinde ama aslında bir dram. Yani aksiyon sahnelerimiz de var illa ki. Çok gerçek bir şey izleyecekler öyle söyleyeyim.
-Karakterinizi sizden dinlemek isterim. Berrin'i bize biraz anlatabilir misiniz?
Berrin çok rafine bir hayatta büyümüş; çok kültürlü, çok varlıklı bir ailenin kızı. Çok varlıklı bir annenin kızı ve sektörde, piyasada, iş dünyasında önemli bir yere bir konuma sahip bir adamın kızı. Aile olarak, isim olarak çok önemliler. Ve gerçek bir entelektüel, boş bir kadın da değil. Ayrıca yaratıcı tarafı da olan, sanatla ilgilenen ve bunu tamamen kendi dünyasında yapan, şakşaktan kaçınan, hayatı olması gerektiği gibi ve öğretildiği gibi yaşayan ama bundan çok sıkılan, gerçeğin ve hakikatin peşinden koşan, iyi niyetli, son derece donanımlı bir genç kadın. Bir iş kadını aslında.
-Size benzediği bir yönü var mı Berrin'in?
Tabii ki benziyor. Çünkü çok gerçek hatlarla yazılmış bir karakter Berrin de. Dolayısıyla onun o gerçekliğin peşinde olması kendime benzettiğim yer çünkü hani bizim dünyamızda da mutlaka böyle sosyal roller var, personalarımız var ama en hakikatini, en gerçek olan insanları hayatımda tutmaya çalışırım. Berrin de öyle. Yani öyle insanlar olmadığı için bir arayışın içine giriyor ve Eray ile karşılaşıyor. Onda görüyor yani bu samimiyeti ilk defa.
ANA AKIM OLSAYDI, UZUN UZUN ÇEKSEYDİK İSTERDİM
-Nasıl bir set ortamı vardı?
Çok güzel, çok eğlenceli. Tabii dijital projeleri belli set günü sayısında ve belli bir bölümde çekiyoruz. Tamamen bitirdik şimdi çekimlerimizi. Bir ana akım olsaydı uzun uzun çekseydik isterdim.
90'LAR İŞİ BANA ÇOCUKSU HİSSETTİRDİ
-İlk dönem işiniz. Nasıl bir histi?
Çok güzel. Tabii ki çok uzak bir tarih değil ama dünya ve gündem çok hızlı değiştiği için ve tabii ki moda. İnanılmaz farklı ve inanılmaz eski bir döneme gitmişiz gibi geliyor. Şu an her ne kadar her dönemden bir şeyleri hayatımızda barındırsak da 90'ları tabii ki kendi yaşıma göre ben çok küçükken annemin tarzı, babamın tarzı falan oradan hatırlıyorum. Bunları tekrar görmek değişik böyle çocuksu şeyler hissettirdi. İyi geldi bana.
-Bir set anısı dinlemek isterim…
Genel olarak çok güldük. Özellikle sahne aralarında. Cihangir (Ceyhan) de çok eğlenceli bir oyuncu. Bütün ekip öyle. Spesifik bir hikaye bilemeyeceğim ama zor. Bazen gecelerde zorlu sahneler çektik, izlediklerinde anlayacaklar. Onlar bizi fiziksel olarak zorladı ama onun içinde eğlence katmaya çalıştık falan. Genel olarak işimizi kolaylaştırmaya çalıştık hep mizahımızla diyeyim.
MANTIĞIMLA MI DUYGULARIMLA MI KARAR VERDİĞİMİ BİLMİYORUM
-Hayatı için kritik bir seçim yapmak zorunda olan ana karakterin tercihi sonrası yaşananları izleyeceğiz… Siz kritik kararlar alırken neye özen gösterirsiniz? Duygularıyla mı hareket eden birisiniz, mantığınızla mı?
Ben çok karışığım o noktada. Çok duygusal biriyim ama bunu bildiğim için de her zaman mantıklı kararlar vermeye çalışıyorum. Günün sonunda hangisiyle karar verdiğimi ben de anlamıyorum açıkçası. Ama tabii merkezimden ayrılmamaya çalışıyorum yani. Esas hedefim neydi? Yapmak istediğim neydi? O artık karar vermem gereken konu her neyse. Böyle kendimi merkeze alıp düşünmeye çalışıyorum. Günün sonunda mantığım duygularım birbirine karışmış oluyor ve hangisiyle karar verdiğimi bilmiyorum.
-Karakteriniz dizide aşkı bulup bir hikaye yaşıyor. Sizin böyle bir şey karşınıza çıksa nasıl bir tepki verirdiniz? Aslında aşkı nasıl yaşarsınız onu merak ediyorum…
Berrin'den çok farklı yaşamazdım. Çünkü onun hasretini çektiği şeyi çok iyi anladım, zaten cazip gelen de oydu. Ben de aynısını yapardım herhalde. Çünkü çok özlem duyduğu, hiç bilmediği, çok merak ettiği, bilmeden özlediği bir duygu. Onun somut haliyle karşılaştığında karşı koyması çok zor. Hak veriyorum ona, ben de öyle yapardım herhalde. Ne pahasına olursa olsun.
-İmkansız bir aşk ama…
Ya imkansız değil. Aşkları imkansız değil aslında. Sadece gidişat planlandığı gibi olmuyor.
AŞK İÇİN İMKANLARI SONUNA KADAR ZORLARIM
-İmkansız olsa, "o duygunun peşinden yine de giderim" der misiniz?
E tabii. Neden imkansız olduğuna göre değişir hani. Benlik imkansız bir durum yoksa, bana göre bir imkanı varsa zorlarım sonuna kadar.
-Kariyerinizde önemli bir noktadasınız. Seçtiğiniz projelerde en çok neye dikkat edersiniz?
Önce senaryoyu okuduğumuz için tabii ki senaryo çok etkili oluyor. Sadece bana gelen karakterin değil hepsinin derinliğinin olması, incelikle yazılmış olması beni cezbeden şey. Çünkü güzel yazılan şeyi çok kötü bir sonuca vardırmak kolay değil. Dolayısıyla her şey yazıda başlıyor. Eğer ben karakteri üç boyutlu görebiliyorsam; onun her duygusunu, her motivasyonunu, hedefini anlayabiliyorsam yazıda benim için hemen böyle sarılabileceğim bir iş oluyor.
OYUNCULUK BENİM ÇOCUKLUK TUTKUMDU
-Oyunculukta aradığınızı bulabildiniz mi?
Her işin zorluğu var tabii ki ama bizim sektörde, özellikle setlerde vaktiniz geçiyorsa fiziksel olarak biraz zorlanıyorsunuz. Bu işi çok sevmeden yapmak çok kolay değil. Özel hayatınızdan feragat etmek zorunda kalabiliyorsunuz. O da fiziksel koşullardan dolayı yani zamanınız daha fazla olmadığı için. Bunu anlayan insanların hayatınızda kalması sadece söz konusu oluyor. Oyunculuk benim çocukluğumdan beri tutkumdu. O yüzden özellikle "şunu bekliyordum" diyemem. Her an her dakikasında "İyi ki oyuncu olmuşum" diyorum ama yani beklediğimi umdum mu, buna cevap veremem bilmiyorum yani ben sadece mesleğimi en iyi şekilde yapmak istiyordum.
-İçinde bulunmaktan memnunsunuz yani…
Çok memnunum ve onu yapmaya çalışıyorum. O yüzden böyle sonuna varmışız gibi umduğumu buldum diyemem hala bir arayış içindeyiz yani hep bir arayış oyunculuk ama memnunum, mutluyum yani.
-Neler öğretti size bu sektör? "Şunu çıkarttım" dediğiniz bir hayat dersi oldu mu?
Her an her gün oluyor. Tek bir şey söyleyemem. Bir sürü karakter oynuyoruz ve bizim böyle kendimizde bile hiç itiraf etmediğimiz aslında keşfetmediğimiz, dillendirmediğimiz duygularımızı bazen öyle bir çekiyoruz ki, sahne ortasında oynarken anlıyorsun kendinde olan bir duyguyu keşfediyorsun. Benim için en güzeli o. Hiç farkına varmadığım şeyleri keşfediyorum kendimde. Her karakterde bir şeyler geliyor yani tekrar tekrar.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Altıncı hissim.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
"Kafana çok takıyorsun. Bu kadar takma. Çok dert ediyorsun" diyorlar. Hep düşünürüm yani.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Yine aynı şey (gülüyor). Kafama takacak bir şey verin yani. Çok güncel bir şeyde böyle kafamda çözene kadar ya da fiziksel olarak çözümleyene kadar hep beni meşgul eder.
DERTLENMEYİ SEVİYORUM
-Sadece kendinizle ilgili mi, başkalarının derdiyle de dertlenir misiniz?
Her şeyle. Şahit olduğum, duyduğum, gördüğüm her şeyle ilgili. Ben dert edinirim seviyorum.
KİRLİ BİR ŞEYE TAHAMMÜL EDEMEM
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Pislik. Pis olması bir ortamın. Temizliğe çok önem veririm. Galiba bu. Hiç tahammül edemem kirli bir şeye.
-O zaman temizlik takıntısı da var biraz…
Seviyorum temizliği. Temizlik yapmayı da seviyorum temiz olunmasını da seviyorum.
ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ ET YİYEMİYORUM
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Et. Et yemiyorum çocukluğumdan beri yemiyorum. Kokusundan da hoşlanmıyorum.
-Kıskanç biri misiniz?
Çok böyle temel özelliklerim arasında değil kıskançlık ama hani herkesin içinde olduğu kadar kıskancım.
-Kendinize 10 üzerinden bir puan verseniz?
4-5 galiba ya. O kadar da kıskanç değilim.
-Cimri biri misiniz?
Değilim.
HİÇ ÜŞENMEDEN EN UYGUNUNU BULMAYA ÇALIŞIRIM
-En çok neye para harcarsınız?
Beslenmeme çok para harcıyorum ben çünkü çok özel bir beslenme biçimim var. Bir takım rahatsızlıklarım olduğu için ama benim çok alıştığım beslenme düzeni. Ve ben çok önem veriyorum. Hiç de üşenmeden her yerden en uygun olanı bulmaya çalışırım. En çok vaktimi ve nakdimi herhalde beslenmeme harcıyorum (gülüyor).
-Son olarak; diziyi izlemeyi düşünenlere ne söylemek istersiniz?
İzledikleri bölümlerde dakikası dakikasına ve saati saatine verdikleri o kıymetli vakitlerinin hakkını sonuna kadar alacaklar. Pişman olmayacaklar. Bazen çünkü öyle oluyor ya, izliyorsun ve vakit kaybı gibi geliyor. Öyle olmayacak yani.