12 Eylül 1980 yılında yapılan askeri darbenin yaraları iyileşmiyor.
Binlerce insanın gözaltına alıp tutuklandığı, işkence tezgâhlarından geçirildiği, idam edildiği 12 Eylül’ün asker mağdurları yaşadıklarını Aktüel’e anlattı…
NECLA BAYRAKTAR/ AKTÜEL
Üçüncü Yol Davası’na dahil edilen teğmenler tek tip elbiseyi protesto ediyorlardı. Sanıklar tek tip elbiseyle götürüldükleri mahkeme salonunda kıyafetlerini parçalayarak iç çamaşırlarıyla kaldılar.
HER ASKERİ DARBE YERİ GELDİĞİNDE KENDİ ÇOCUKLARINI DA AFFETMEDİ
Askeri darbe deyince; akıllara ilk önce hapishane, acı, korku, ölüm, kaos gelmesinin bir anlamı var elbette… Bilinen hiçbir askeri darbe yoktur ki içinden çıktığı topluma huzur getirsin…
Darbe, toplumun her bireyinin az ya da çok hayatını değiştiriyor. 28 Şubat 1997 post-modern darbesini saymazsak, 12 Eylül askerî darbesi tarihimizdeki son kanlı darbe.
“O dönem herkes muhalifti!”
Peki dönemin koşulları nasıldı? 1981 yılında gözaltına alınan ve sonra TSK’dan re’sen emekli edilen şimdilerde yayıncılık yapan Mustafa Aksoy içinde bulundukları ortamı şöyle anlatıyor:
“O dönemde herkes bir şekilde muhalifti. O muhaliflerden bir tanesi de bendim. 78-79 yıllarını yaşayıp da muhalif olmamak ya da olayların kıyısında durmak çok mümkün değildi. Sisteme muhaliftim. Her gün 20- 30 kişi ölüyordu, buna da muhaliftim. Yargılandım ve beraat ettim.”
HANGİ DARBEDE KAÇ KİŞİ ORDUDAN ATILDI
27 MAYIS 1960: 147 öğretim üyesi üniversiteden, 235 general ve amiral ile 4 bin 171 subay ordudan uzaklaştırıldı.
12 MART 1971: 600 kadar subay ordudan atıldı.
12 EYLÜL 1980: Resmi rakamlara göre 153 teğmen, 216 üsteğmen, 26 yüzbaşı ve 2 yarbay, toplam 397 subay, 176 astsubay, 447 askeri öğrenci ordudan atıldı. Toplamın aslında 3 bin dolayında olduğu da söyleniyor.
28 ŞUBAT 1997: 569 askeri personel ile 639 sivil memur atıldı.
RAHMİ YILDIRIM (51)
“Tazminat davasını kazandım” “Üçüncü Yol Davası” kapsamında yargılanan Yıldırım, ağır işkence gördü. Gazetecilik yapan Yıldırım’ın yayınlanmış kitapları var.
“Gerçekte solcu olduğumuz için TSK’dan atıldık. Atılmakla kalmadık. Tutuklandık, sorgulandık, yargılandık. Beraat ettik. Açılan davalarda galiba sadece beş kişi mahkûm oldu. Ben 1990 yılında beraat ettim. Haksız tutuklamaya tazminat davası açtım, kazandım.”
“30 yıl önce yaptıklarınız adil miydi?” Teğmenken ordudan atıldı. Sosyalist olduğu için atılmayı bekliyordu. 90 gün sorgulandı. “Bir Genelkurmay sözcüsünün çıkıp adil yargılanma hakkından söz etmesi bu ülke için devrim niteliğinde. Sormak gerekiyor. 30 yıl önce yaptıklarınız adil yargılama mıydı? O zaman yaptığınız hukuk facialarının, adil yargılama ihlali olduğunu açıklayın lütfen!”
HALUK İNANICI (51)
Sosyalist mücadele içinde daha aktif rol alan teğmen Ömer Yazgan üç arkadaşıyla birlikte 29 Ocak 1983 tarihinde İzmit Cezaevi’nde idam edildi. Yazgan idam edilen ilk teğmen oldu.
“Atılan subaylar için işkence merkezleri kuruldu”
Askerî yönetim toplum içindeki muhalefet eden unsurları yakıp yıkarken aynı zamanda kendi içindeki sol görüşlü personeli de tek tek temizlemeye başlar. Askeri yönetim kendi yetiştirdiği öğrencilerine, subaylarına da diğerlerinden farklı muamele göstermez. Kendilerini birer vatansever olarak gören ama vatan haini ilan edilen teğmenler için
gözaltına alınma süreci gerçekten şok edici olur:
“12 Eylül’de gözleri bağlı sorgu yapıldı. Hiçbir ceza kanununda gözleri bağlı beş gün bir odada bekleteceksin, gözleri bağlı sorgu yapacaksın, işkence yapacaksın, dayak atacaksın yazmaz. Bazı subaylar hiç yapmamaları gereken şeyleri yaptılar. Hatta onlara söylenenden daha ağırını uyguladılar. 12 Eylül’de çok büyük işkence merkezleri kuruldu ve başlarında subaylar vardı. O dönem atılan bütün subaylar işkence merkezi hâline gelen; İstihbarat ve Dil Okulu’ndan geçirildi” diye özetliyor durumu İnanıcı.
“Falaka, elektrik, askı…”
Rahmi Yıldırım için ikinci gözaltı dönemi ilkini aratacak türden olur: “İkinci kez gözaltına alındıktan sonra Bursa Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüm. Burada 50 gün kadar ağır işkenceyle sorgulandım. Psikolojik baskı, yıldırma, tehdit, kaba dayak ve hakaret, gözleri bağlayarak sorgulama, soğuk su şoku, aç susuz ve uykusuz bırakma, falaka,
elektrik, askı…
Mustafa Aksoy ise olanlara biraz daha soğukkanlı bakıyor:
“Ben işime son verildi diye bakıyorum. Ayrıca unutmamak gerekir sadece askerler, öğrenciler değil yüz binlerce insan içeriye alındı. Eğer birini suçlamam gerekiyorsa TSK’yı değil darbeyi suçlarım. Bizim çocuklar yaptı diyen adamları unutmamak lazım. Bu adamlar geçmişte da aynı şeyi tezgâhladılar. ‘Asker gelsin’ diyen parlamenterler de vardı, kapılarına gidip ‘Hadi şu işe el koyun’ diyenler de. Asker yaptı demek işin kolaycılığı. Neden insanlar sesini çıkarmadı?