BAŞKAN ERDOĞAN GÖREVİNİN BAŞINDA
Cumhuriyetimize yeni bir yürüme koridoru açıyor.
Uygarlık talebimizi yüceltiyor, ufukların efendisi olma yolunda hız vitesine geçişimizi sağlıyor.
Ülkenin hızını kesen vesayetler, bürokratik oligarşi, vasatlıklar ve bahaneciler bu yolculukta olmayacak.
Varmak zorunda olduğumuz 'Devlet Ebed Müddet' şiarlı bir gelecek ve tutturmakla yükümlü olduğumuz 2023 hedeflerimiz var. Yarışta olduklarımız koşarken vesayet prangalarıyla koşamazdık zaten.
Benim bu törende hissettiğim ruh, üzerindeki tozu üfleyerek uzaklaştırmış, canlı, farklı ve dinamik bir enerjinin? Beştepe'den tüm ülkeye yayıldığıdır. En heyecan verenin ise bundan böyle çok şeyin artık farklı olacağı, bazı süreçlerin hızımızı kesemeyeceğidir.
Özellikle değer üretmeyen iş süreçleri, ilişki süreçleri, iletişim süreçleri ve bilgi süreçlerinin ayıklanacağı bu yeni dönemde, yapısal sorunlara kalıcı çözümler geliştirme yeteneklerimizi artırabileceğiz.
Başkan Erdoğan görev başı yaptı dün ve Yeni Türkiye dönemi başladı. Daha iyi bir yarın uğruna dünü geride bıraktık.
Ülkemize hayırlar getirsin.
YENİ SİSTEME GEÇTİK. NEREDE KALMIŞTIK?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile devletin işleyişinde pek çok değişim yaşanacak. Ama hemen ertesi gün Türkiye'ye sihirli değnek değmeyecek. Türkiye için bir daha geri dönülemez biçimde "bürokratik devletin" ve "vesayetçi zihniyetin" tarihe gömülmesi büyük dönüşümü yaşanır hale getirecek.
Tam da bu nedenlerle...
Yeni sistemin geçiş ve uyum dönemi sorunları karşısında karamsarlığa kapılmamak...
İster istemez ertelenmiş zorlu mali kararların alınmasını, yeni sistemin handikabına dönüştürmemek...
Yılın son çeyreğini kayıpsız atlatmak çok önem kazanacak.
Bir son husus da şu:
2018'in son ayları ile 2019'dan itibaren Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi ile Türkiye Varlık Fonu'na ve Maliye'ye büyük iş düşecek. Türkiye'nin hem alternatif kaynaklar üretmesi hem de bankacılık sektörünü ölçek ekonomisine taşıyacak adımları atması büyük rahatlamanın kapısını aralayacak.
Netice olarak... Zahmetsiz rahmet beklemek hayalcilik olur. Sabır, fedakârlık, güven ve kararlılıkla üstesinden gelinmeyecek sorun yoktur.
Bakan Berat Albayrak bu görev için ideal bir isimdir.
ANA MUHALEFET LİDERİ DE O TÖRENDE OLMALIYDI!
Külliye'de... 6 bin davetli.
22 yabancı devlet başkanı.
Böyle bir akşamda, ana muhalefet lideri de "Orada" olmalıydı.
Olmayışı... Tepkisi... "Eski sistemin çocukluk hastalığı."
Artık... Türkiye yeni bir sisteme girdi.
"Böyle hareketler" yakışmıyor... Bırakılmalı.
Recep Tayyip Erdoğan "Halk tarafından" Cumhurbaşkanı seçilince... "Hoş geldin başkanlık" diye yazmıştık (SABAH-11 Ağustos 2014).
Aslında "Sistem" o tarihte değişmişti... Ama "Hukuken" değil... "Fiilen."
Şimdi... Değişikliğin "Hukuki boyutu" da tamamlandı.
Yeni sisteme "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" deniliyor ama... Geçiniz.
Sistem... Bal gibi "Başkanlık Sistemi."
KÜLLİYE'DE TARİHİ GÜN. SESSİZ DEVRİMLER KURUMSALLAŞTI
24 Haziran seçimlerinde Türkiye toplumu tercihini kuyumcu titizliğiyle yaparak siyasete çok anlamlı mesajlar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ilk turda seçerek yürütmede istikrar, Meclis'te ise hiçbir partiyi güçlü kılmayarak "denetim görevi" için partilerin "işbirliği" yapmasını istedi.
Siyaset mühendisleri istese bile böyle anlamlı bir sonuç ortaya koyamazdı. Millet görevini yaptı, şimdi sıra siyasilerin bunu nasıl hayata geçireceğinde... Meclis'te milletvekilleri yemininden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da yemin ederek göreve başladı.
Talihsiz tren kazası nedeniyle biraz hüzünlü de olsa Meclis'teki o tarihi anda heyecan doruktaydı. Ama ne yazık ki, Meclis'te yaşanan o tarihi anı, CHP ve HDP siyaseten anlamsız oturma eylemleriyle gölgelerken, halkın onlara verdiği mesajı da anlamadıklarını gösterdi.
Oysa halk seçim sonuçlarıyla partilere "uzlaşın" mesajı vermişti. Aslında bu, sistemi kurgulayanların da öngörüsüydü. O öngörüde şöyle deniyordu: "Halkın farklı tercihte bulunmasının siyasete yüklediği görevleri anlamak gerekir. Eğer halk farklı mecralardan hükümeti ve meclisi oluşturuyorsa, bu farklı mecraları dengeleyerek bir anlamda makul bir işbirliği üzerinden ve birbirini gözeterek iş yapılmasını istediği sonucuna ulaşmak gerekir."
CHP GELENEĞİNDE DARBECİLERE AYAĞA KALKMAK VARDIR!
Demokrasinin askeri darbelerle kesildiği ve emekli generallerin cumhurbaşkanı seçildikleri dönemlerde, CHP için ayağa kalkıp kalkmamak gibi bir sorunu hiç olmadı.
Bugün son dönemde her seçimden yenilerek çıkan CHP yönetiminin Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ileri geri konuşan bir parti sözcüsü aracılığı ile açıkladığı görüşleri, sadece ezikliği ve görgüsüzlüğü yansıtıyor.
Özgür Özel adındaki CHP sözcüsünün şu ifadelerini aklınız alıyor mu?
"- Artık tarafsız bir cumhurbaşkanı yok. Bir partinin genel başkanına ayağa kalkma gibi bir geleneğimiz yok. Tarafsızlığını yitirmiş bir kişiye karşı ayağa kalkma gibi bir gelenek yok."
"- ...Yasama organının yürütmenin başı karşısında ayağa kalkmasını kimse beklemesin. Biz kalkmayacağız ancak kendisinin yemini sırasında salonda CHP bulunacak." Demokratik siyasette seçilmiş Cumhurbaşkanına ve devlete karşı seslendirilen bu tutumun bir diğer yansıması da, HDP'nin İstiklal Marşı okunurken Meclis'e girmemesi değil midir?
Ya da Cumhurbaşkanının sade yürütmenin değil devletin de başkanı olduğunu bilmeyen bir anlayış bugünkü CHP'nin hal-i perişanını anlatmıyor mu?