OLKAN ÖZYURT
Ev arkadaşlığı yapmak zordur. Bulaşığı kim yıkayacak, evi kim temizleyecek, salonda oturan kimin arkadaşı gibi bir çok soru büyük sorun teşkil edebilir. Bu deneyimi yaşayan ünlülere ‘Nasıl bir şey ev arkadaşlığı?’ diye sorduk
Kimi Ertem Eğilmez filmlerinde, yediği içtiği ayrı gitmeyen arkadaşlara rastlarız. Genelde aynı evi paylaşırlar ve sahanda pişirilen yumurtaya bir ekmeği katık edip yiyecek kadar da dostlardır onlar. Fakirdirler, birbirlerinin dertlerine ortak olup birlikte hayata tutunmaya çalışırlar.
Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan, Seyfi Teoman’ın filmi Bizim Büyük Çaresizliğimiz’de de bir ev arkadaşlığı mevzu bahisti. Liseden beri arkadaş olan Ender (İlker Aksum) ve Çetin (Fatih Al) aynı evi paylaşıyor; yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu.
OYUNCU İLKER AKSUM
Mutfağa giremezdim, ama Devin çok iyi yemek yapardı
“1995’te Engin’in (Günaydın) Kuruçeşme’deki evinde başladı benim ev arkadaşlık dönemim. O evin sakinleri sonradan arttı. Amerika’dan Timuçin (Esen) geldi.
Devin (Özgür Çınar), Binnur (Kaya) ve Şinasi Yurtsever ile ev arkadaşlığı yaptık. Ev arkadaşlığı aslında dostluğu perçinliyor. Paylaşmayı öğretiyor insana. Sonuçta benzer ilgi alanlarınız olsa da herkesin yetiştirilme şekli farklı.
Yani farklı dünyaların insanlarısınız. Ama birlikte yaşamayı öğreniyorsunuz. ‘Sorunlar çıkmıyor’ demek doğru değil. Özellikle iş paylaşımı konusunda mutlaka sorun çıkar.
YÖNETMEN DURUL TAYLAN
Zeki, beni sinema sektörüne soktu
“Üniversitede yaşadığım bekar evlerini saymazsak, iki kişiyle ev arkadaşlığı yaptım. 1990-1994 arası yaklaşık üç sene Yağmur’la (Taylan), bir sene de Zeki’yle (Demirkubuz). O zamanlar ne Yağmur’un ne benim ne de Zeki’nin mesleği yönetmenlikti.
Ama tabii ki muhabbet dönüp dolaşıp sinemaya geliyordu. Ama öyle sabahtan akşama kadar filmlerden konuşan tipler de değildik. O yılların bana kattığı şeyler mesleki değil aslında, daha varoluşsal. Hâlâ yakamı bırakmayan, genel, hatta biraz soyut bir sorumluluk duygusu.
O yıllarda üçümüz Lawrence Kasdan’ın Grand Canyon filmine gitmiştik. Eve döndük. O dönem sinemayla çok ilgili bir işte çalışmıyordum, film yapmak ya da yönetmen olmakla ilgili atıp tuttum bütün gece boyunca.
YAZAR MUHSİN KIZILKAYA
Yılmaz’la camiden bidonla su taşırdık
“1984-91 arasında birçok kişiyle ev arkadaşlığı yaptım. Şu anda spikerlik yapan Fuat Kozluklu, yönetmen Serdar Akar ve en çok da Yılmaz Erdoğan... Ev arkadaşlığı insanı paylaşımcı yapıyor. Dayanışma duygusunu geliştiriyor. Dertlere ortak olmayı öğretiyor. Ve en önemlisi insanı evliliğe alıştırıyor.
1989’da Yılmaz Erdoğan’la Kuledibi’nde bir evde kalıyorduk. Ev bir çatı katıydı. Kapısı yoktu, her dem açık olan kapıdan isteyen herkes gelip girebiliyordu, tanıdıklarımız tabi... Ev lebideryaydı, muhteşem bir manzarası vardı. Fakat kötü tarafı suyu akmıyordu.
Yakınlardaki camiden bidonlarla su taşıyorduk eve. Bir yaz günü öğleden sonra ikimiz eve gittik. Evin denize bakan salonunda bir adam çilingir sofrasını kurmuş ufak ufak demleniyordu. İkimiz de adamı tanımıyorduk. ‘Sen kimsin,’ demeye kalmadan adam kendi evindeymiş gibi mutfağa gitti birer çay bardağı daha aldı, bize de rakı koydu.