Mevlâna Dergâhı'nın çekirdeğini Kubbe-i Hadra'nın örttüğü türbe ile şeriat- tarikat sembolleri olan semâhâne ve mescit oluşturuyor.
Dervişân (Dervişler) Kapısı dergâhın batısında yer alıyor. Bu kapıdan iki tarafı derviş hücreleriyle çevrili bir koridorla geniş avluya geçiliyor.
Dergâh avlusunun batı ve kuzeyini L şeklinde çevreleyen bu kubbeli küçük odalar, Osmanlı döneminde yapılmış ve çilesini tamamlayan dervişlere tahsis edilmiş. Toplam sayıları 18'dir. 18, Mevlevilikte sembolik bir rakamdır ve "Nezr-i Mevlâna" diye bilinir. Önü revaklı bu hücreler günümüzde idari bürolar ve sergi galerileri haline getirildi.
Dergâh avlusunun güney batı köşesindeki bina, Meydan-ı Şerif'tir ve Mevlevi Postnişinin bulunduğu mekândır. Bu yüzden saygındır ve herkes giremez. Dünyanın çeşitli yerlerindeki mevlevihâneler hep buradan yönetilmiş. Meydan-ı Şerif olarak adlandırılan salon günümüzde müze müdüriyeti olarak kullanılıyor.
Dergâh avlusunun güney batı köşesinde, Meydan-ı Şerif'in önünde yer alan havuz, "Şeb-i Arus Havuzu" olarak biliniyor. Eskiden yazlara tesadüf eden Şeb-i Arus etkinlikleri ve semâ âyinleri burada yapıldığı için bu adı almış.
Dergâhın güney avlusunda, Osmanlı döneminde Hürrem Paşa, Fatma Hanım Hatun, Sinan Paşa ve Hasan Paşa türbeleri inşa edilmiş.
Dergâhın güneyindeki Hâmuşân yani mezarlık. Mevleviler ölene göçtü-göçündü, hâmûş oldu, mezarlıklara susanlar vurdu ve susanlar anlamına gelen Hâmûşân, Hâmûşhâne, cenazeyi defnetmeye de sırlamak derlermiş. Osmanlı dönemine ait Hürrem Paşa, Fatma Hanım Hatun, Sinan Paşa ve Hasan Paşa türbeleri de burada yer alıyor.
Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan şadırvan, dergâhın batısındaki "Hadîkatu'l Ervah" (Ruhlar Bahçesi) olarak adlandırılan avluda bulunuyor. Ortasındaki yekpâre mermer havuz, Ulu Arif Çelebi'ye Kütahya'dan hediye olarak gönderilmiş ve şadırvanın yapımında buraya yerleştirilmiş.
Derviş hücrelerinin önünde, avlu ortasında bağımsız bir şekilde duran selsebil, Tekliği, kardeşliği ve yaradılış felsefesini sembolize ediyor.
Dergâhın yeniden düzenlenerek bahçe haline getirilen kuzey avlusu, Selçuklu sarayının gül bahçesinden kalan bir duvarla sınırlandırılmış. Burada Çelebiler Kapısı ve Valideler Mezarlığı bulunuyor.
Konya'nın simgesi olan Kubbe-i Hadra. Mevlâna Hazretleri'nin türbesini örten dilimli gövdeli ve külâhlı kubbe, Karamanoğlu Ali Bey tarafından 1396 yılında inşa ettirilmiş. Âyete'l- Kürsi kuşaklı, 12 dilimli gövdesi ve külâhı yeşil çinilerle bezeli. Mevleviliğin sembolü olan sikke motifli alemi de sekiz mikron altınla kaplanmış.
Mevlâna Türbesi'nin ilk bölümü tilâvet yani okuma odasıdır. Bab-ı Şerif denilen ilk kapıyla ulaşılan bu oda, türbe ve diğer kapalı mekânlara girişi sağlıyor. Okuma odası olarak kullanılan mekânda, günümüzde Osmanlı döneminin ünlü hattatlarının eserleri ve kündekâri bir kapı kanadı sergileniyor. Buradan Gümüş Kapı'yla Huzur-ı Pir'e geçiliyor.
Okuma odasından Huzur-ı Pir'e geçişi sağlayan kapı. Mevlevi kültüründe gümüşün önemli bir yeri var. Çift kanatlı bu kapı da gümüşle kaplı. Söveleri de gümüş renkli mermerden. Kemerinde Hayat Ağacı motifinin yer aldığı bu kapı, Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa tarafından 1599 yılında dergâha hediye edilmiş.
Mevlâna Hazretlerinin yakınları ve ünlü mevlevilerin mezarlarının yer aldığı bu mekânın duvarları hat ve motiflerle süslü. Sol tarafta köşede, mescide açılan "Çerağ Kapısı" kapısı bulunuyor. Sekilerdeyse Horasan Erleri'nin kabirlerini sembolize eden ahşap sandukalar var. Horasan Erleri, Mevlâna kafilesiyle Merv'den Konya'ya gelen muhafız müritlermiş. Ünlü "Nisan Tası" da burada sergileniyor.
Mevlâna Hazretleri'nin kabrinin batısını ve kuzeyini çevreleyen mekân, "Kutupların Kubbeleri" anlamına gelen "Kıbâbu'l Aktab" olarak adlandırılmış. Burada Mevlâna yakınlarının ve ünlü Mevlevîlerin sandukaları bulunuyor. Duvarlar da hat ve motiflerle süslenmiş.
Horasan Erleri, Mevlâna kafilesiyle birlikte Merv'den Konya'ya gelen muhafız müritlerdir. Huzur-ı Pîr bölümünün girişinde, soldaki sekiler üzerinde yer alan altı ahşap sanduka Horasan Erleri'nin kabirlerini sembolize ediyor. Sol köşede mescide açılan Çerağ Kapısı, sağda da ünlü Nisan tası görülüyor.
Günümüzde müze olarak hizmet veren Mevlâna Dergahı'nda, Mevlevi kültürüne ait birçok sanat eseri sergileniyor. Horasan Erleri'nin sandukalarının yanında yer alan Nisan Tası da bunlardan. Bronz üzerine altın ve gümüş kakmalarla süslenmiş bu tasta nisan yağmurları biriktirilirmiş.
Gümüş Kafes, Mevlâna Türbesi'nin hemen önünde, kubbenin oturduğu iki fil ayağının arasındaki mermer şebekelerin ortasında yer alıyor. Gümüşle kaplı olduğu için böyle adlandırılan kafes, 1597'de Maraş Valisi Mahmut Paşa tarafından Kalemkâr İlyas'a yaptırılmış. Önünde Gümüş Eşik ve Gümüş Merdiven bulunuyor. Her üçü de Mevlevîlerce mübarek sayılırmış.
Büyük mütefekkir ve mutasavvıf Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, 17 Aralık 1273 tarihinde vefat edince, sade bir mezarda yatmakta olan babası Bahaaddin Veled'in baş ucuna defnedilmiş. 1274 yılında Tebrizli Bedreddin bugünkü türbeyi yapmış. Daha sonra vefat eden oğlu Sultan Veled de Mevlâna'nın yanına defnedilmiş. Muhteşem bir sandukayla sembolize edilen naaşları, türbenin mahzenindedir. Gümüş eşiğin altında naaşların bulunduğu yere inişi sağlayan bir merdiven var fakat burası beton ve kurşunla kapatılmış.