İstanbul'un tarihi semtlerinden Balat'ın Lonca Mahallesi, yüzyıllardır bu toprakların en iyi müzisyenlerine ev sahipliği yapıyor. Roman vatandaşlarımızın yaşadığı Osmanlı'da da Saray'ın müzisyen menbaı olmuş. Bugün de en ünlü solistlerin müzisyenleri buradan çıkıyor
Sonbaharın tatlı dengesizliğinin kendini iyiden iyiye hissettirdiği bir İstanbul günü... Güneş bir görünüyor, bir kayboluyor. Sokaklarda kalınca kıyafetlerine sımsıkı sarınan da var, yazın alışkanlığını üzerinden atamayıp bir tişörtle yetinen de... İstikametimiz, Tarihi Yarımada'nın en özel semtlerinden Balat'ın Lonca Mahallesi...
Burası yüzyıllardır, İstanbul'un hatta Türkiye'nin müzisyen menbaı... Yaklaşık 5 bine yakın Roman vatandaşımız yaşıyor burada. Çoğunun geçim kaynağı müzisyenlik. Zeki Müren'den Müslüm Gürses'e, İbrahim Tatlıses'ten Yıldız Tilbe'ye aklınıza ne kadar solist gelirse orkestrasında muhakkak buranın müzisyenlerine yer vermiş, veriyor.
OSMANLI'DAN GELEN GELENEK
Fatih Sultan Mehmet'in, 1453'de İstanbul'u fethinden sonra, Bizans döneminde çökmeye başlayan şehri canlandırmak amacıyla farklı bölgelerde yaşayanları İstanbul'a davet etmesiyle, İstanbul'a gelen Romanların bir kısmı Ayvansaray'da Lonca Mahallesi'ni kurarken, bir kısmı da Edirnekapı'da surların dışındaki bir alana yerleşmiş. Mahallede yaşayanların çoğu Selanik göçmeni. Kimisi atadan, dededen Loncalı, kimisi Bursa, Tekirdağ, Çanakkale gibi şehirlerden gelip yerleşmiş buraya... 2012'den yakın döneme kadar burada kendi açtığı Roman Müzisyen Sanatçılar Yetiştirme ve Geliştirme Derneği'nin çalışmalarını yürüten keman sanatçısı Tahsin Kurt bize bir nevi rehberlik ediyor.
Dernekte Loncalı çocuklara, semtin usta müzisyenleri tarafından müzikle ilgili temel bilgiler ve enstrüman dersi verilmiş. Kendi çabalarıyla kurdukları dernek ne yazık ki, maddi imkansızlıklar nedeniyle iki sene önce kapanmak zorunda kalmış. Ama içi rahat Tahsin Kurt'un "Pek yakında Fatih Belediyesi semtimize tıpkı Sulukule'de olduğu gibi bir kültür merkezi açacak. Amaç buradaki çocuklarımızı hem kötü alışkanlıklardan korumak hem de müzikle, sanatla haşır neşir olmalarını sağlamak..." Tahsin Kurt, Romanlar için çok önemli ve faal bir isim.
Aynı zamanda Türkiye Roman Federasyonu'nda da görevli. Romanların hayatını ilgilendiren pek çok konuda yöneticilerle görüşmeler yapıyor: "Kim ne derse desin" diyor Kurt, "Bundan 20 sene öncesine kadar Romanlarla ilgili çok büyük önyargılar vardı. Biz öyle kaymakama, emniyet müdürüne falan gidip ricacı olamaz, derdimizi anlatamazdık. Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan bizimle ilgili pek çok önyargının kırılmasına öncülük etti. Şimdi yerel yönetiminden bakanlara kadar taleplerimizi gönül rahatlığıyla iletebiliyor ve karşılığını alabiliyoruz." Tahsin Bey bizi önce dernekte kendisine yardımları olmuş kemancı dostu Saffet Şekeroğlu'yla tanıştırıyor. Bu arada Kurt uzun süre Yıldız Tilbe'ye çalmış.
Şekeroğlu ise çocukken hayali olan Bülent Ersoy'un orkestrasında çalmış: "Korkarak gitmiştim Bülent Ersoy'la ilk provama. Fakat sonra sonra bir baktım mevzu müzik olunca Ersoy şeker gibi. Ama müthiş bir kulağı var. Onca enstrümanın arasında biri yanlış bir ses bassa hemen fark eder." Şekeroğlu'nun çaldığı isimler arasında Müslüm Gürses de var. Tahsin Bey bizi mahallenin meşhur müzisyenler kahvehanesine götürüyor. Eski Rum yapısı binaları, karşılıklı gerilen iplerdeki çamaşırların birbirine bağladığı rengarenk bir sokakta kahvehane. Bizi ilk önce, semtin en kıdemli müzisyenlerinden Erkan Dedeoğlu'yla tanıştırıyor Kurt. Dedeoğlu, Klasik Türk Müziği ile ilgili olanların iyi bildiği bir soyadı.
SARAY MÜZİSYENLERİNİN TORUNU
Erkan Bey'in büyük dedeleri, Osmanlı'nın saray müzisyenlerinden Hanende İbrahim Efendi ve Kemani İhsan Efendi. Rahmetli babası Şerif Dedeğolu ise yıllarca Amerika'da yaşamış önemli bir kanun üstadı. Erkan Dedeoğlu'nun Türkiye'de çalmadığı solist neredeyse yok. Zeki Müren dahil aklınıza gelebilecek her solistle çalışmış. Yayınladığı enstrümantal albüm Darüş Şifa ise 80 ülkede yayınlanmış. Kendisi sağlam müzisyen kimliğinin dışında, mahallenin bilge abisi. Müzik ve hayat üzerine kafa yoran bir usta. Kendisi bize önce çocukluğunun Lonca'sını anlatarak başlıyor söze: "Burası sadece İstanbul'un değil Türkiye'nin en iyi müzisyenlerinin yetiştiği mahalledir.
Osmanlı'nın fasıl müzisyenleri hep buradan çıkmadır. Çok değil ben çocukken hatırlarım, düğünlerden önce müzisyenler kahvesinde fasıllar olurdu. Hem de öyle bugün bilinen birkaç makamda değil. Bestenigar makamını duydunuz mu. Bugün unutulan pek çok makamda fasıllar yapılırdı ve halk da bilir ve zevk alırdı bu fasıllardan. Sadece müzik için yaşayan, müzikle yaşayan insanlar çıkar buradan. Müzik için yaşayacaksın! Hem onu yapayım, hem bunu yapayım olmaz..." Kahvehanedeki isimlerden biri de kanun sanatçısı Hakan İlter. O da pek çok soliste çalmış. Zaten bu mahallede "Kimlerle çalıştınız" diye sorduğunuzda, "Hatırlamıyoruz ki!" yanıtını veriyor herkes, gülerek. İlter de, özel kanalların kurulduğu yıllarda yapılan müzik programlarında sayısız soliste çalmış. "Biz Erkan Bey'e göre orta seviye müzisyenleriz" diyor tevazuyla. Ona göre müzik Roman müzisyenlerin DNA'sında var: "Burada herkes müzisyen doğar. Roman müzisyenler sadece müzik yapmazlar, müziğin kendisine dönüşürler. Babadan oğula geçiyor bizde müzik..."
'SİLAHSIZ' YAKALANDIK!
Mahalledeki müzisyenler kahvehanesinde gündüz müzik üzerine derin sohbet var. Akşam ise herkes enstrümanıyla ekmeğinin peşinde... Enstrümanlarını, çaldıkları yerde bıraktıkları için, onların tabiriyle 'silahsız' çekebiliyoruz fotoğraflarını.
Lonca'da çocuları eğitmek için dernek kuran Tahsin Kurt, "Çocuklarımızın geleceği bizim için çok önemli. Onların her yönüyle sağlam müzik eğitim almalarını istiyoruz" diyor
KANDIRALI'YLA CAZ ÇALDIK
Kanun sanatçısı Erkan Dedeoğlu bir Mustafa Kandıralı anısını anlatıyor: "Kandıralı'ya baktığınız zaman nota bilmez ama işin ruhunu bilir. Almanya'da bir caz festivalinde çaldık birlikte. Dünyanın pek çok yerinden müzisyenler gelmişti. Hepsi yırtık kotlar falan, biz takım elbiselerle çıktık. Mustafa Abi'nin müziğe saygısı böyleydi. Kıyafetten başlardı işe..."
Semtin popüler siması
KOBRA MURAT
Şarkıcı Kobra Murat semtin en popüler simalarından. Kendisi aynı zamanda bir terzi. Mahallede bir atölyesi var. Pırıl pırıl, rengarenk düğün, kınagecesi kıyafetleri dikiyor, Roman geleneğine uygun olarak. "Bizim buralara aslında yazın gelmeniz lazım" diyor Kobra Murat ve devam ediyor: "Düğün geleneği hâlâ sürer sokaklarımızda. Sabahlara kadar eğlenilir, müzik yapılır. Hıdırrellez şenlikleri olur. Lonca Roman geleneklerini yaşatan, unutmayan ender mahallelerden biri. Biz bu kültürü yaşatmaya çalışıyoruz. Yaşantısıyla, müziğiyle, giyimiyle... Romanlar ekmeğinde, barışçıl insanlardır..."
ÇOCUKLAR LONCA'NIN UMUDU
Kiminle konuşsak "Çocuklarımız Lonca'nın umudu" diyor burada. Artık onlar daha sağlam eğitim alabiliyorlar. Erken yaşta notayla derse başlıyorlar.... Rasim Kurt 12 yaşında. Yaklaşık bir yıldır kanun dersi alıyor. "Bu ses beni çok etkiliyor abi" diyor enstrümanını anlatırken. "Nasıl yani, biraz daha anlat" diyoruz, anlatıyor: "Böyle ruhum dinleniyor çalarken. Okulda canım bir şeye mi sıkıldı, geliyorum eve sazımın başına geçiyorum.
Her şeyi unutuyorum." 11 yaşındaki Cengiz Matoğlu da kanun çalıyor. "Bizde doğuştan bu işler" diyor ve ekliyor: "Ben de bütün abilerim gibi müzikte ilerlemek istiyorum. Sadece birilerine çalmak değil kendi müziğimi de yapmak istiyorum."Davut Matur da 12 yaşında. Çok yönlü. Hem darbuka hem keman çalıyor. "Bakalım diyor, ileride hangisinde ilerlemek istersem birinde karar vereceğim. Ama ritim herkes çalar burada.
Zararı yok yani iki enstrümanın." Turgay Kızıltan ise farklı bir enstrüman seçmiş. Babası kanuncu. O ise trompette karar kılmış. "Bir Batı sazıyla makam çalmak ilginç ve zor. O yüzden seçtim" diyor. Cengiz Matoğlu üç yıldır kanun çalıyor. "Amacımız Lonca'nın müzik geleneğini sürdürmek" diyor. Henüz iki yaşındaki İnanç Matoğlu'nun müzik kulağını keşfeder keşfetmez eline darbuka vermişler. Tanık oluyoruz ki müzik duyduğu zaman, yaşından beklenmeyecek bir refleksle ritim tutuyor...