Sinema Genel Müdürü Birol Güven, sabah.com.tr'nin yeni programı Pazartesi Sohbetleri'nin ilk konuğu oldu. Sinema sektöründen, bürokratlıktaki günlerine kadar pek çok alanda çarpıcı ifadeler kullanan Güven, "Ben başarı karşıtı bir adamım" diyerek dikkatleri üzerine çeken bir çıkış yaptı. Güven, bürokrasi ile birlikte tanık olduğu bir süreci anlattı, "Devlet zannettiğimizden daha güçlü ve daha muhteşem" dedi.
"BÜROKRATLIĞA ALIŞMAYI DÜŞÜNMÜYORUM"
Senaristlik ve yapımcılıktan sonra Sinema Genel Müdürlüğü görevi ile bürokratlığa soyunan Birol Güven, "Bürokratlığa tabi ki alışmadım, alışmayı da düşünmüyorum. Sinema ile ilgili bir bölüm olduğu için, kendine özgü bir birim. Bürokrasinin içinde de sinemacılığımız devam ediyor. Hayatım yine festivallerde, setlerde geçiyor, çok değişen bir şey olmadı." dedi.
Sinema Genel Müdürü Birol Güven: Devlet zannettiğimizden daha mükemmel!
"SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BİZİMLE DAHA FAZLA GÖRÜNÜR OLDU"
Göreve geldiği günden beri hangi konularda adım attığını sorduğumuz Güven, "7 ay gibi bir süre geçti. Doğal olarak öğrenme süreci diyebiliriz. Geldik ve 7 ayda çok şeyleri değiştirdik, bunu zannetmiyorum. Ama zannediyorum daha görünür olduk. Arkadaşlar yıllarca çok güzel şeyler yapmışlar ama bunu pek anlatmamışlar. Belki bunu daha fazla anlatan bir genel müdürlüğe dönüşmüş olabiliriz. Yaptıklarımızı bu yıl da anlatmaya çalışacağız." ifadelerini kullandı.
"BEYAZ PERDE SİNEMACILIĞI AÇISINDAN ZORLU BİR SÜREÇ VAR"
Dijital platformların hızla büyümesinin sinemayı öldürdüğüne dair görüşleri de değerlendiren Güven, çok çarpıcı ifadeler kullandı:
Dijital platformlar da sinema aslında. Dünyanın en büyük kitle sanatı sinema. 21.YY'da sinema yüzyılı aslında. Bütün TV kanallarını, platformları sinema mecralarıdır. Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar sinema üretiliyor ve tüketiliyor. Beyaz Perde sinemacılığı açısından zorlu bir süreç var. Sinemanın ölmesi gibi bir cümle kullanamayız. Gelişen teknolojiler hayatı her zaman değiştirmiştir. Matbaa icat olmuştur kitaplar olmuştur. Radyo olunca kitaplar yok olmamıştır mesela. Radyodan sonra televizyon gelmiştir, ama radyo yok olmamıştır. İnternet de televizyonu yok etmemiştir. Bunlar değişerek, dönüşerek varlıklarını sürdürecekler.
"BEYAZ PERDE SİNEMASI ZARAR GÖRÜRSE BİZ HİKAYE ANLATMA YETENEĞİMİZİ KAYBEDERİZ"
"Sinema salonları deneyimi belki bugünkü gibi değil ama farklı bir hal alacaktır." diyerek beyaz perde geleneğinin korunması için yeni yollar gerektiğini vurgulayan Birol Güven, "İnsanların beyaz perdeden kopmaması gerekir. Biz sinema toplumuyuz. Bizim genetiğimizde sinema var, bilet alıp film izlemeye giden bir milletiz. Sinema, beyaz perdede, karanlıkta, yüksek ses tasarımıyla kalabalıkla beraber izlenir. Dolayısıyla biz diğerlerine de şemsiye olarak sinema diyebiliriz belki ama beyaz perdede izlediğimiz filmle, telefondan izlediğimiz şeyi aynı sinema kategorisine koyamayız. Beyaz perde zannetiğimizden daha önemlidir. TikTok videosu bile çekseniz sinemadan öğrendiklerimizle çekersiniz. Bize hikaye anlattıran şey sinemadır, televizyonda, YouTube'da ya da sosyal medyada yeni bir hikaye anlatım tekniği göremezsiniz. Beyaz perde sineması zarar görürse biz hikaye anlatma yeteneğimizi de kaybederiz." şeklinde konuştu.
"SALON İŞLETMECİLİĞİNE ODAKLANILDIĞI İÇİN SİNEMANIN KÖTÜ GÜNLERİ GİBİ ALGILANIYOR"
Güven, sinema sektörünün en güçlü dönemlerinden birinin yaşandığını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
Sinema ölüyor dersek, herkes evinde film seyrediyor. Hepsi bizim konumuzdur. Salon işletmeciliğine odaklanıldığı için bizim işlerimiz sinemanın kötü günleri gibi algılanıyor. Güçlü ülke 21.YY'da güçlü sineması olan ülke olacaktır.
"EVDE FİLM İZLEMEK EVE KEBAP SÖYLEMEK GİBİDİR, O ZEVKİ ALAMAZSINIZ"
Platformlar üzerinden evde sinema izleme sürecini eleştiren Güven, beyaz perde geleneğine destek vererek çarpıcı bir örneklendirme yaptı:
Bir metaforla anlatalım, yemekten yola çıkalım. Yemeği eve söyleyebiliriz. yemek eve gelir, karnımız doyar mı, doyar. Gidip kebap yemek mi daha güzeldir, eve söylemek mi? Gidip yemek daha keyiflidir. Evde film seyretmek, eve kebap söylemek gibidir. Onu izlersiniz ama beyaz perdedeki o keyfi alamazsınız.
"CEP TELEFONUNDAN İZLEDİĞİNİZ ŞEY KONUŞAN KAFALARDIR, ONA SİNEMA DENİLEMEZ"
Beyaz perdenin özenine vurgu yapan Güven, "Sinema çekimlerinde ışık bekliyoruz derler, saatler sürer, 'hocam beyaz perdeye çıkacağız, perde hata kaldırmaz' derler. Makyaj saatler sürer, 'Hocam perde hata kaldırmaz.' derler. Beyaz perde özen demektir. Sinemayı sinema yapan beyaz perdedir. Biz cep telefonundan bir şey izleyeceksek ona özenmemize gerek yok ki. Cep telefonunda izlediğimiz şey konuşan kafalar. Biz sinema sanatına erişmek istiyorsak bu beyaz perdededir. Özen oradadır." dedi.
"İNSANLAR KARAR VERECEK, MÜŞTERİ Mİ OLACAK, SEYİRCİ Mİ?"
"Bir sektörden endüstri diye bahsediyorsak onun müşterisi vardır." diye devam eden Birol Güven, "Sinema endüstrisinin müşterisi olur. Sinema sanatının sanat severi olur. Bence seyirci nerede duracağına karar verecek. Yemeğini eve mi söyleyecek, seyirci mi olacak, müşteri mi olacak? Biz müşterileri de önemsiyoruz. Dijital platformlardan izlenenleri de, TV'den izlenenleri de önemsiyoruz. Ama beyaz perdenin başımızın üzerinde yeri var. Sinema sanatının keyfine evde varılmaz. Metroda giderken kulaklıktan dinleyerek izlediğiniz şeye sinema sanatı diyemezsiniz." dedi.
"TÜRKİYE ÇOK İYİ BİR DİZİ İZLEYİCİSİ AMA ÇOK İYİ BİR FİLM İZLEYİCİSİ DEĞİL"
Türk izleyicisinin dizi ve film ihracatı için çok önemli bir misyonu olduğunu söyleyen Güven sözlerine şöyle devam etti:
Bizim dizilerimiz 150'ye yakın ülkede gösteriliyor, 1 milyara ulaşıyor. Aşk-ı Memnu dizisi birçok ülkeye satıldı. Aşk-ı Memnu'nun en başarılı olduğu ülke Türkiye'dir. Türkiye'de başarılı olmayan dizi dünyaya satılamaz. Türkiye çok iyi bir dizi izleyicisi. Bütün dünya bize bakıyor, Türkler neyi seyrediyor? Türkler bir diziyi izliyorsa biz bunu dünyada çok ülkeye satabiliriz diyorlar. Türk insanı çok dizi izliyor, çok dizi satıyoruz. Ama bizim insanımız çok film izlemiyor. Bizim filmlerimiz içerde sınıfı geçmiş değil.
"SALONLAR DOLUP TAŞIYOR DA BİZ Mİ FİLM SATAMIYORUZ"
Endüstriyel sinemadan bahsediyoruz. Türkiye'de salonlar doluyor taşıyor da biz satamıyor değiliz. Türk insanı diziler için ekrana kilitleniyor. Onun için de çok satıyoruz. Dizi uzmanları diyor ki, 'Bu Türkiye'yi yıktı geçti', alıcılar bunu hemen alıyor. Dizi pazarımız çok güçlü, sinemada aynı durumda değiliz maalesef.
"ŞU AŞAMADA SİNEMA FİLMLERİMİZİ YURT DIŞINA SATMAKTAN BAHSETMEK FANTEZİ OLUR"
"2024 yılında sadece 3 filmimiz 1 milyonu geçti." diyerek sözlerine devam eden Güven, "Şu aşamada bizim sinema filmlerimizi yurt dışına satmaktan bahsetmemiz büyük bir fantezi olur. Biz dizi satmayı biliyoruz, filmlerimizi de satabiliriz ama önce burada çok izlenen filmler üretmemiz gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Sanat sineması alanında çok daha başarılı olunduğunu ifade eden Sinema Genel Müdürü Birol Güven, "Bizim sanat sinemamız oldukça başarılı. Düşünce yoğun filmlerimiz var, festivallere gönderiyoruz. Seçiliyorlar, yarışıyorlar, ödül alıyorlar, alamıyorlar önemli değil. Sanat sinemasında daha iyi sonuçlar almaya başladık. Ama endüstriyel sinemada o seviyede değiliz." dedi.
"BU KADAR ÇOK FİLM ÜRETMESEK Mİ DİYORUM"
Sözlerini sürdüren Güven, şöyle devam etti:
Biz çok film üretiyoruz. Bu kadar çok film üretmesek mi diyorum. Çok sayıda küçük film üretiyoruz. Küçük film olsun, benim olsun. Yapımcılarımız küçük olsun ama benim olsun yaklaşımında. Biraz fıtratımızda var herhalde.
"BİZ İHRAÇ ETMEYECEĞİMİZ DİZİLERİ ARTIK ÜRETMİYORUZ"
Çocuklar Duymasın, 80'ler gibi yapımlar ile bir döneme damgasını vuran Birol Güven, "Bugün olsa bu diziler tutar mı?" şeklindeki soruya ise şöyle yanıt veriyor:
Türkiye televizyon endüstrisi dünyadaki birkaç endüstriden biri. Amerika'dan sonra bazı coğrafyalarda 2'nci, bazılarında 3'üncüyüz. ABD, İngiltere ve Türkiye, çok önemli bir ülkeyiz. Bizim Türkiye'de izlediğimiz şeyleri belirleyen unsur ihracat. Türkiye, ihraç edemeyeceği şeyleri üretmiyor artık. Daha yerel hikayelerden daha çok dünyada karşılığı olan anonim hikayeler üretiyoruz. Melodramlar üretiyoruz. Melodramlarda iyiler çok iyi, kötüler çok kötüdür. En iyi melodram örnekleri bizimdir zaten. Yeşilçam'dan mirasımız vardır. En iyi hikayeler melodram hikayelerdir. Çocuklar Duymasın gibi hikayeler yerel hikayelerdir. Bunları yurt dışına satamayız. Yapımcılar da, kanallar da ihraç edebileceklerini çektiriyorlar.
"BEN KÜÇÜK HİKAYELER SEVERİM, SIRADAN İNSANLAR SEVERİM, ENTRİKALAR SEVMEM"
"Bu yaklaşım doğru ya da yanlış önemli değildir." diye devam eden Güven, "Doğru subjektiftir. Ben küçük hikayeler severim. Sıradan insanları seyretmeyi severim. Büyük entrikalar sevmem, onları izlemem. Benim gibi olan insanlar da vardır ama melodramın da çok büyük karşılığı var. Bu dönem melodram dönemidir, gün gelir yine değişir." şeklinde konuştu.
"GÜNLÜK HAYAT DİZİLERİ KESİN TUTAR AMA YURT DIŞINA SATAMAYIZ"
Güven, dizi sektörü ile ilgili değerlendirmelerine şöyle devam etti:
Bu arada gündelik hayat dizileri kesin tutar. Onda sorun yok. Herkes izler ama satamayız. İnsanlar dünyanın her yerinde aynı şeye ağlar ama farklı şeye gülerler. Komedi dizileri diyelim, neşeli dizilerin ihraç edilme ihtimali düşüktür. Hiçbir ülke mizah olarak aynı değildir. Ülke içinde bile mizah farklıdır. Esenler ile Etiler'de aynı mizaha gülünmeyebilir. Bu çok normaldir.
"SOBALI EVLERDEN KALORİFERLİ EVLERE GEÇİNCE BİZ AYRILDIK, AYNI ŞEYİ İZLEMEZ OLDUK"
Biz birbirimizden ayrıldık. Tematik kanallar var. Eskiden haberler, dizi, sonra siyaset meydanı, çarkıfelek, 32.gün, bir başka gece. Sonra tematik kanallar çıktı. Müziği buradan, belgeseli buradan, diziyi buradan, haberi buradan diye ayrıldık. Dijital arz da gelince iyice ayrıldık. Normaldir. Sobalı evlerden, kaloriferli evlere geçişimiz de ailenin farklı şeyler izlemesine sebebiyet verdi. Eskiden bir odada soba vardı, bir televizyon vardı, herkes orad aolur, açık olanı izlerdi. Refah arttı, kalorifer ile diğer odalar ısındı. Bir TV o odaya koyalım, bir de mutfağa koyalım. Bir de yatak odasına koyalım. Kolay olmadı ailenin ayrılması. Biz birlikte film, dizi izleyen bir toplumduk. Yeşilçam filmini koyduğunuzda herkes izlerdi. Biz bugün Yeşilçam'ın yaptığını yapmıyoruz, yapamıyor değiliz. Arz farklı, herkes başka bir şey izleme imkanı buluyor.
"HİÇBİR ÖDÜLÜN ÇOK ÖNEMLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM"
Sinema filmleri ile ilgili, 'Ödül' tartışmalarını da ele alan Güven, "Ödül alırsak değerlidir, alamazsak hiç önemli değil. Oscar'ı çok önemseyenlerden değilim. Verirlerse de gider alırız. Hiçbir ödülün çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Festivaller sinemacının bayramıdır. Ödül almak çok değerlidir. Ama alkışlamak da o kadar değerlidir. Ödül alınmazsa da dünyanın sonu değildir. Bir ödül alanı festivalde alkışlamak da o kadar önemlidir. Ödül almazsam gelmem diyenler oluyor, bunu da kabul etmiyorum." dedi.
"DEVLET PARAYI VERİYOR, HANGİ FİLME DESTEK VERİLECEĞİNİ SEKTÖR KENDİSİ BELİRLİYOR, BU MUHTEŞEM BİR ŞEY DEĞİL Mİ"
Sinema Genel Müdürü Birol Güven, Sinema Genel Müdürlüğü'nün faaliyetleri ve sektörü destekleme süreçleri ile ilgili de dikkat çeken bilgiler verdi:
Sinema Genel Müdürlüğü, devlet kurumu ama sivil bir kurum. Devlet bize bir bütçe veriyor. Alın bunu sinema filmlerini destekleyin diyor. 8 kişiden oluşan bir kurulumuz var. 7'si sivil toplum örgütlerinden. Yönetmen, senarist, yapımcılardan oluşuyor. Hepsi bilinen, tanınan insanlar. Devletten bir kişi var o da benim. Devlet alın bu parayı istediğiniz filmi destekleyin diyor. Muhteşem bir şey değil mi bu?
"DEVLET BİZE KARIŞMIYOR, BASKI YAPMIYOR"
Devlet bize karışmıyor, baskı yapmıyor. İstediğimiz filmi destekleyebiliyoruz. Oy çokluğu ile de olabilir, oy birliği ile de olabilir. Benim desteklemediğim bir film de desteklenebilir. Söylemek istediğim şey şu, parayı devlet veriyor, paranın kime dağıtılacağına sektör kendisi karar veriyor.
"381 MİLYON TL KATKI SUNDUK"
Sektöre yönelik destekleri de aktaran Güven, "156 projeye 256 milyon TL destek sağladık. Yerli film yayınlama desteği kapsamında sinema salonlarına destek veriyoruz. 105 sinema salonuna 28 milyon TL destek verdik 2024 yılında. 140 kültürel ve sanatsal etkinlik için 97 milyon TL vermişiz. Toplamda 381 milyon TL ile sektöre katkı sunduk." dedi.
Güven, "Bir yapımcı sadece devletin desteği ile film çekemez, kendi öz sermayesi de olması lazım." diyerek bir de not düştü.
'ÇOCUKLAR DUYMASIN ÜZERİNDEN KARİYER YAPTILAR' ELEŞTİRİSİNE YANIT: HERKES KARİYERİNİ BİR ŞEYLE YAPAR
Taner Karadağlı'nın Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, kendisinin de Sinema Genel Müdürü olmasının ardından, muhalif sanatçıların, "Çocuklar Duymasın ile kariyer devşirdiler" şeklindeki eleştirilerini de değerlendiren Güven, "İnsanlar her zaman kariyerlerini bir şey ile yapacaklar. Biz de Çocuklar Duymasın ile yaptık. Burada bize yönelik eleştiriyi anlamadım. Ben Sinema Genel Müdürlüğü için uygun muyum, değil miyim, bu tartışılır. Ben giderim, başkası gelir. Ama devlet muhteşem bir şey yaptı. Sektöre bürokraside kapılarını açtı. Devlet sahada tecrübesi olan insanları bürokrasi tarafına aldı." dedi.
"DEVLET ZANNETTİĞİMİZDEN DAHA GÜÇLÜ, DAHA MUHTEŞEM"
Bürokrasinin çok iyi devlet çalışanları tarafından yönetildiğini vurgulayan Güven, "Devlet öyle güçlü bir algoritma ki, devlete hiçbir şey olmaz. Devlet sandığınızdan çok daha güçlü ve zannettiğimizden daha mükemmel." ifadelerini kullandı.
"BEN BAŞARI KARŞITI BİR ADAMIM"
'Sinema Genel Müdürlüğü görevinizde ne yaparsanız, bıraktığınızda kendinizi başarılı kabul edersiniz' şeklindeki soruya nasihat gibi bir yanıt veren Güven, yaşam felsefesini de bu sözlerle aktardı:
Ben başarı karşıtı bir insanım. Ben başarının serbest piyasa ekonomisinin bize dayattığı bir şey olduğunu düşünüyorum. İdeali olan insanların dünyayı daha iyi bir yere getireceğini düşünüyorum. Kendime bir hedef, çıta koymuyorum. Geçici olduğumu biliyorum.
"BAŞARI SPORDA ANLAMLIDIR, GERİ KALAN HER ŞEYDE KARŞINDAKİNİ YOK ETMEN GEREKİR"
Benim hayat felsefem Yunus Emre'nin iki mısrası, benim burada kararım yok, ben buradan gitmeye geldim. Ne yapacaksam çok hızlı yapmam lazım. Acelemiz var. Bu bir bayrak yarışı, istenen yere de koyamayabiliriz. Bizden sonra gelenler de güzelini yapacaktır. Başarıya neden karşıyım. Sporda anlamlıdır başarı. Ama diğerlerinde başarı, diğerini yok etmek demektir. Üstüne basarak devam etmek demektir.
"BİZİM TOPLUMUMUZDA DAHA GÜZELİ VAR İDEAL"
Bizim kültürümüzde daha güzeli var, ideal. İdeali olanlar rekabet etmezler, kendileriyle rekabet ederler. Başarılı olayım, şöyle yaptım, böyle yaptım gibi biri olmadım, olmayacağım. Verilerle , şuradan buraya getirdim demeyeceğim. Sanat öyle bir şey değil. Verilerimiz kötü olsa da çok güzel şeyler yapabiliriz. Ben sivil genel müdürüm.