Seksen yaşına kadar sağlıklı gelenlerin yüz yaşına kadar yaşama şansı daha çok artıyor. Bu yaşlarda kronik hastalıklar onları daha az rahatsız ediyor. Daha güzel bir haber de var; bahar aylarında vitamin yüklemesi yapılan yaşlı hastaların ani ölümleri neredeyse engelleniyor.
Bütün bu veriler araştırmalar sonucu elde ediliyor ve böylece daha sağlıklı yaşlanmanın yolları belirleniyor. İstatistikler Türkiye'nin giderek yaşlanan ülkeler arasına girdiğini gösteriyor. 100 yaşına gelenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Akdeniz Üniversitesi, 33 bin olarak belirlenen resmi rakamın, 40 bin olduğunu tahmin ediyor.
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan, 80 yaşına sağlıklı gelen kişilerin 100 yaşına kadar gelme olasılıklarının bir hayli arttığını söylüyor. Çünkü kronik hastalıklar bu yaşlardan sonra çok daha az görülüyor, düşme ve kazalar olmazsa yaşam süresi daha uzun olabiliyor. Düşmeler yaşlılarda ciddi travmaya neden olup kırıklar yaşamı bu dönemde kısaltan en önemli neden arasında bulunuyor.
Akdeniz Üniversitesi yaptığı çalışmalarda 80 sonrası yaşlılarda genellikle hastalık nedeniyle değil ani ölümler yüzünden kayıpların yaşandığını saptamış. Ancak tıp dünyası ani ölümü kabul etmiyor, 'yaşlandı öldü' kavramını artık doğru bulmuyor. Yaşlılığın tek başına bir ölüm nedeni olarak görülmesi ve kabullenilmesi istenmiyor.
BAHARDA ÖLÜYORLAR
Bunun üzerine Gerontoloji Bölümü yaşlıların ani ölümlerden en çok hangi aylarda kaybedildiğine bakmış. Sonuç ilginç, kışın zorlu günleri ya da dayanılmaz yaş sıcaklarında değil, en fazla mart, nisan, eylül ile kasım aylarında ölüyorlar. Hava değişimine vücutları adapte olmakta zorluk çekiyor. Ancak bu ayları rahat atlatanlar sağlıklarını koruyabiliyorlar. Bunun üzerine huzurevinde önemli bir çalışma yapılmış.
VİTAMİN KURTARDI
80 yaş grubundan en tehlikeli aylar olarak belirlenen baharda 30 yaşlı seçilmiş. Birdenbire sağlıkları bozulan, ortaya hayati tehlike çıkan yaşlılar özel olarak belirlenmiş. Ve bu aylarda eksik olan vitamin yüklemeleri yapılmış. Çıkan sonuç ilginç 26'sı kurtulmuş ve yılı son derece sağlıklı geçirmiş. Kritik olarak görülen otuz yaşlıdan dördü ise kaybedilmiş. Ancak onlarda da ölüm nedeni kalça kırığı ve daha önceki damar tıkanıklığı rahatsızlığı olarak tespit edilmiş. Ani ölümler diğer yaşlılarda o yıl görülmemiş.
Gerontoloji araştırmasının başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan bu sonucu şöyle yorumluyor: "Yaptığımız şey büyük bir girişim de değildi. Sadece iyi beslenmelerine özen gösterdik ve ek olarak birkaç vitamin verilmesini sağladık. Bedensel olarak güçlendirdik. Başarılı olduk. Huzurevlerinde farkına vardığımız durumun evdeki yaşlılar için de geçerli olup olmadığını henüz araştırmadık. Ama benim tavsiyem şu anda hepsi için bu sistemin kurulmasıdır. İyi beslenirlerse, vitamin desteklerini alırlarsa yaşam sağlıklı şekilde uzayabilir."
Nuri Öztunç eğer kemik ölçümü yapılsa belki de dünyada en uzun süre yaşayanların arasına adını yazdırabilecek. Nüfus kayıtlarına göre tam 125 yaşında. 1301 olan doğum tarihi çevrildiğinde kayıtlara 1885 olarak geçmiş. Oğulları onun yaşının tespiti için başvuru yapmış ama doktorlar riskli olur diye kabul etmemişler. Şırnak Beytülşebbap ilçesi Boğazören köyünü 1985'de ailesiyle birlikte terk edip Antalya'ya yerleşmiş. Tam on hane. Hâlâ davaları sürüyor, köylerine bir gün dönmek istiyorlar. Nuri Öztunç köyüne dönmeden ölmemek konusunda iddialı. "Köyümü son bir kez görmek istiyorum" diyor.
SİGARA BİLE İÇİYOR
Uzun yaşam konusundaki tüm kriterleri yerle bir edecek gibi yaşıyor. Dokuz yaşında başladığı sigara onun olmazsa olmazı, koyu çayı kırklama yaparak içiyor. Hayatı boyunca çiftçilik ve hayvancılık yapmış. Eti iyi tanıyor, hâlâ iyi eti bulunca miktarına bakmadan yiyor, süt, yoğurt, pekmez ve balla bu yaşlara kadar gelmiş. Etrafından oğulları, gelinleri, torunları hiç eksik olmamış bütün aile onun bu yeminine saygılı, "Babamız topraklarına dönmeden ölmez" diyorlar.
Yalnızca Kürtçe konuşabiliyor, bildiği çok az sayıda Türkçe sözcüğü artık unutmuş. "Bizim zamanımızda Kürdü, Lazı toplanıp vatan için savaşırdık, şimdi kardeş kardeşe savaşıyor" diyor.
Fatma Tunguz, Gazeteci- Yazar Tuluhan Tekelioğlu'nun anneannesi ve Fatoş'u... Tam 98 yaşında. İki yıl sonra yüz yaşını kutlama hazırlığı yapıyor. Tunguz uzun yaşam sırrını, kendisinden "Benim anneannem ruhu genç kız bedeni yüzlük bir Arnavut kadınıdır" diye bahseden torunu Tuluhan Tekelioğlu'na anlattı:
Hayatta en çok önemsediğin şey nedir?
Tasarruf hep idareli yaşadım. Yedi çocuğum oldu hepsini okuttum. Dördünü sonra çeşitli hastalıklardan kaybettim, Allah kimseye evlat acısı vermesin. Gözyaşlarımı kimse görmedi, geceleri ağladım. Yaşamı ve yaşamla mücadele etmeyi sevdim ben.
Âşık oldun mu?
43 yaşımda kocamı kaybettim, onu çok severdim, melek gibiydi. Rumeli erkekleri kadın kıymeti bilir. Anadolu erkeklerinden kadın kıymeti bilen istisnaidir. Erkek merhametli olacak. Deden maaşını alıp bana verirdi. Fazla zengin iyi değil, şımarır gözü dışarıda olur
KREMİM EL YAPIMI
Yüzünde hâlâ çok az kırışıklık var, hiç yüz kremi kullandın mı?
Kullandım, kendim yapardım, gül suyundan. İçine ayva çekirdeği koyarsın, bir akşam bekletirsin, pelteleşir. Bir de yüzümü akşamları sodayla yıkardım.
Çay kahve içer misin?
Her gün kahvaltı sonrası Türk kahvemi içerim, açık çayımı içerim. Sigara bile içtim de kızım öldükten sonra bıraktım, bazen keyif için tüttürürüm o kadar.
Hiç rejim yaptın mı?
Gülerim rejim yapanlara. Rejim demek, kısıtlama demek iştahı açar. Sabah bir kaşık pekmez veya bal yerim, öğlen sıcak sulu yemek, geceleri bir bardak sütümü içip yatarım. Kuru üzüm hep elimin altındadır.
Hiç ilaç kullanıyor musun?
Tek ilacım B vitamini. Hayatımda bir kere safra kesesi ameliyatı oldum bir de 20 sene önce katarak o kadar. Kolesterolüm yok tereyağından hiç vazgeçmedim. Şekerim de yoktur benim.
Hiç düşmanın oldu mu?
Karşılaştım ama taş atana ekmek vereceksin.
Ölümden korkar mısın?
Hayır, akşam sabah bekliyorum. Ben 90'lı yaşlarda görmüyorum kendimi 65 hissediyorum.
Yalova'nın tepelerinde şelaleye henüz gelmeden tepede Ferhat Dede'nin hormonsuz bahçesi var. Buraya kadar tırmananlar onun küçük bahçesinde çaylarını, ayranlarını içiyor. Ferhat Dede'yi topladığı ıhlamurları ayıklarken bulduk. Sonra bize ağaçtan dut topladı. Bahçenin en dik bölümüne zorlanmadan tırmanıverdi. Yaşamı boyunca avcılık yapmış, tüfeğini iki yıldır bırakmış "Ben 80 yaşımda delikanlıydım, attığımı vuruyordum şimdi gözlerim biraz bozuldu diye tüfeğimi bıraktım" diyor.
Henüz gözlük kullanmıyor, "Gözlük kullansam cep telefonu da kullanırım" diyor. Televizyonda en sevdiği kanal Yaban TV'iymiş ülke gündemini yine gazete ve televizyondan izliyor. Çok mutlu bir evliliği olmuş, eşini yirmi yıl önce kaybettikten sonra evlenmeyi tüm ısrarlara rağmen reddetmiş. "Ben eve ekmek getirirdim, avlanırdım, çok çalışkandım. Evdeki işleri, para yönetimini her şeyi eşim yapardı" diyor. Kavga nedir hiç bilmemişler, eşi tasarruflu olduğu için mal mülk sahibi bile olmuşlar. Çocukluğunda açlığı fakirliği görmüş yıllarca mercimek çorbası içerek yaşamış, sonra çalışmış ve rahat etmiş hâlâ da çalışıyor.
92 yaşında hacca gitmiş, inançlı. Gürcüce, Lazca ve Türkçe üç dil konuşuyor. Şimdi yeşillikler içinde olan meyve bahçesi eskiden çorak bir toprakmış hepsini o dikmiş gelenlere hormonsuz meyve sebze satıyor. Erken gitmek isteyenler tatlı, tuzlu, yağlı yesin diyor. Ete bayılıyor, 'pirzola buldum mu kaçırmam' diyor. Her gün ıhlamur içiyor, dut pekmezi ile tadlandırıyor. Haftada üç gün düzenli olarak yediği tereyağındaki alabalığı ise yüz yaşına gelme sırrı diye anlatıyor.
Türkiye'de en uzun süre yaşama rekoru Nazilli'de... Burada yüz yaşına ulaşanlar her gün daha da artıyor. Akdeniz Üniversitesi'nin araştırdığı ilçe dünyanın da ilgi odağı. Nazilli Kaymakamı uzun yaşamanın formüllerini kendine de uyguluyor
Türkiye'nin en uzun ömürlü ama en sağlıklı insanları Aydın'ın Nazilli ilçesinde yaşıyor. Burada 65 yaş üzerinde 40 bin kişi var. 90 yaşın üzerindekilerin sayısı ise 161. Yüze ulaşanlar da her yıl artıyor, üstelik bunların hepsi dinç ve kendilerine bakacak durumda. Nazilli Kaymakamlığı ve Akdeniz Üniversitesi bu bölgeyi özel olarak incelemeye aldı. Uzun yaşamın sırrını ve burada neden daha fazla kişinin 100 yaşına ulaştığını araştırıyor. Bu bölge Amerika ve Almanya'da da üniversitelerin ilgisini çekti, geontoloji bölümleri incelemek üzere buraya geldiler. Nazilli, dünyada en uzun yaşanan yer olarak bilinen Japonya'daki Okinowa adası ile kardeş şehir olmaya hazırlanıyor.
HERODOT'UN SÖZÜ...
Nazilli'de bulunan Kuyucak ve Yenipazar'da 100 yaşını çoktan geçmiş tam 28 kişi var; üstelik bunların hiçbiri yatalak değil. Kaymakamlığın kapısında Herodot'un bir sözü yazılı "Ve Tanrı insanları uzun ömürlü olsun diye Nazilli'yi yarattı." Heredot'un bu sözü söyleyip söylemediği bilinmiyor ama öyle olduğu kabul ediliyor ki artık resmi bir dairenin kapısını süslüyor. Nazilli Kaymakamı Caner Yıldız bölgeye geldiğinde 102 yaşındaki Hatice Aktaş'ı evinde ziyaret etmiş. Onun yaşam enerjisine, öğütlerine hayran kalmış sonra ilçede, 100 yaşında çok kişi olduğunu öğrenince, araştırmaya başlamış. İşte projenin temelleri böyle atılmış. Hatice Nine geçen yıl ölmüş ama onun sayesinde başlayan proje devam ediyor. Son yıllardaki çalışmalar Kaymakam Caner Yıldız'ın yediğinden içtiğine hayat felsefesine kadar pek çok şeyini değiştirmiş.
HAVA KARARMADAN YİYORLAR
İşte Kaymakam Caner Yıldız'ın uzmanlarla birlikte tek tek kapıları çalarak sürdürdükleri araştırmadan notlarına aktardığı gözlemler:
Gamsızlar, eşlerini kaybediyorlar, bazıları çocuklarını bile kaybetmişler 100 yaşına gelene kadar pek çok arkadaşlarından olmuşlar ama neşelerini kaybetmemişler.
Hava karardıktan sonra hiç yemek yemiyorlar. Akşam yemekleri altı yedi gibi bitiyor ve daha sonra ağızlarına bir şey sürmüyorlar.
Bir elleri yağda bir elleri balda yaşamları olmamış çoğunun yaşamı çok zor geçmiş. Sıkıntıyı biliyorlar ve nasıl başa çıkmaları gerektiğini öğrenmişler çok fazla üzerlerinde taşımıyorlar.
ZEYTİN VE İNCİR...
Çok fazla ot yiyorlar, ısırgan otu, zeytin ve incir uzun yaşayanların sofralarından eksik olmamış.
Hava ve su bileşimi önemli. Yüz yaşına gelenlerin bulunduğu bölgelerde hep bir su kaynağı ve değişik bir hava akımı oluyor. Onların bulunduğu yerlerde zeytinlikler çok daha bereketli.
Yüz yaşına gelenlerin HDL'lerini ölçtürdük iyi kolesterolleri hepsinin artık yaşlanmalarına daha hareketsiz bir hayata geçmelerine karşın 68'den yüksek çıktı. Total kolesterolleri hiç sorunlu değildi.
Buraya geldikten sonra aldığım tavsiyelerle çay yerine tarçın, karabaş otu ve kimyonu karıştırarak bir çay içmeye başladım. Günde üç fincana kadar içiyorum onların formüllerini hayata uyguluyoruz.
Kübra Girgin 101 yaşında; bu aralar yaylaya çıkıp yazı orada geçirmeyi planlıyor. Nazilli'nin en ünlü yüzlüklerinden biri. Çünkü yaşının çok gerisinde bir yaşam enerjisi var içi içine sığmıyor. Gözleri ise pırıl pırıl...
ZEYTİNYAĞI SABUNU
"Ben 15 yıl daha yaşarım" diyor. Tansiyonu yok, kolesterolü yok. Arada bir grip olduğunda otları kaynatıp içiyor... Çocukluğu sıkıntılarla geçmiş, babasını Balkan Savaşı'nda kaybedince kardeşleriyle evlatlık verilmiş, çok yokluk çekmiş. 44 yaşında verem geçirmiş sonra yola devam etmiş. "Ben keyifli, cilveli, neşeliyimdir" diyor. Elma yanaklarının sırrını zeytinyağlı sabun kullanmasına bağlıyor. Hâlâ zeybek oynadığını söylüyor, eşine çok âşık olmuş. Kimseyi kırmamış, kötü söz söylememiş. "Ballı bir hayatım oldu, ben daha çok yaşarım" diyor.
Mustafa Hacıkundakçı en dinç yüzlüklerden biri. Görüntüsü en fazla 75 ama takvim yaşı 103. Yalnız başına yaşıyor, iki katlı evini kendi çekip çeviriyor, arada bir tanıdıkları gelip yardım ediyormuş ama yemeğine kadar kendi pişiriyor. Sigara hiç içmemiş, içkiyi bilmiyor. Çobanlık yapmış çok yol yürümüş. Dört çocuğu olmuş ve 24 yıl önce eşi ölünce o da yalnız yaşamaya başlamış. Evlendirmek isteyenler olmuş ama o istememiş. Çok inançlı, namazını hiç kaçırmamış ama "yüzden sonra bize sorgu sual yok, günahlarımız sıfırlanıyor" diyor. Yüz yaşında olmasına karşın kulaklık kullanmasına gerek yok, gözlüğü ise okumak için kullanıyor o kadar. Öğlen uykusu mutlaka uyuyor ve uyumadan önce mutlaka kitap okuyor. 80 yaşında hacca gidip gelmiş bu nedenle dini kitapları sevdiğini söylüyor.
KENDİMİN DOKTORUYUM
"İnsan kendinin doktoru olacak" diyor. Tıka basa yemek hiç yememiş, hep tek çeşit yemekle sofradan kalkmış. "Mide çok karıştırılmaz" diyor. Acı, ekşi ve turşu sevmezmiş. "Şimdiki sofralarda on çeşit yemek var ya şaşıyorum" diyor. Eti yiyebildiği kadar yediğini söylüyor. Çarşı, pazar alışverişini bile kendisi yapıyor. Evi iki katlı rahatlıkla inip çıkıyor. Bastonunu süs diye kullandığını gün içinde kaldırıp askerlikteki gibi egzersiz yaptığını anlatıyor.
Bekir Adalığ tam 103 yaşında yalnız yaşıyor. Kızı karşı apartmanda oturuyor; ama tüm işlerini Bekir Dede tek başına yapabiliyor. Onunla evinin tam karşısındaki kahvede buluşuyoruz. Dördüncü kattaki evinden kahveye gelmek için tam 80 merdiven iniyor. (Üşenmeden saydık) Ve bu işi gün boyu defalarca yaptığını da öğrendik. Elinde büyüteci her zamanki gibi gazetelerini okuyor. Ülke gündemini kaçırmak istemiyor; en büyük merakı ise sohbet ettiği komşularına çay ısmarlamak. Kolesterol, şeker, tansiyon hiçbiri yok. Doktorlar onu sıkı bir incelemeden geçirmiş ve çok çok sağlıklı olduğuna karar vermişler. 90 yaşında bir kez prostat ameliyatı olmuş o kadar. Bekir Dede, kendi sağlığı kadar başkalarını da düşünüyor. 13 yıl önce organlarını bağışlaması da bunun en somut örneği. Bir asırlık hayatı boyunca tam 10 kez içki içmiş onun da tadını beğenmemiş, sigaranın tadını ise hiç bilmiyor. Onun kızdığını kimse görmemiş, kendini bildi bileli hep aynı kilosunu korumuş. Beklemiş yemek ağzına koymamış, yoğurt, peynir, yumurta bal ve cevizi hiç eksik olmamış. Margarin hiç yememiş, zeytinyağını tatmadan almamış. Akşamları yalnızca çorba içmiş o da altı buçuktan sonra hiçbir şey yemiyor.
EN BÜYÜK KAYGI SAĞLIK
-Yaşlıların yarısı düşük gelirli ama yalnızca 4 kişiden bir tanesi düşük gelirli olduğunun farkında. O kadar geçim sıkıntısı çektiklerini bilmiyorlar.
-Yüz yaşlıdan dokuzu orta gelirli ama yüzde 27'si ekonomik durumunu 'orta gelirli' diye tarif ediyor.
-Bize göre 'yüksek gelirli' sınıfına ancak yüzde biri girebilir. Ama yaşlılardan yüzde 6'sı kendisini yaşıtlarına göre 'yüksek gelirli' sınıfında sayıyor.
-Yüzde 95'i 'para' kavramının önemsiz hale geldiğini söylüyor.
-Bütün bu veriler sonucunda gördük ki, 30-50 yaş grubu dediğimiz orta yaş grubunda yaşam kalitesi iyiyse yaşlılıkta dar gelirli olmak büyük bir problem yaratmıyor. Orta yaş grubunda isteklerini gerçekleştirenler uzun vadeli yaşlılık dönemlerinde daha sağlıklı olabiliyorlar. Yaşam kaliteleri bundan pek etkilenmiyor. Ayaklarının üzerinde durabilecek gelirleri yaşlılıkta sigorta anlamına geliyor.
-Mesela yaşı 100 ve üzerindeki insanların hala pek çoğu kendi günlük işlerini kendileri yapabiliyor.
-Yaşlıların yüzde 67'sinin evinde banyo yok. Tuvaleti evin dışında olanların oranı yarı yarıya. Sıcak suyu bulunmayanların oranı yüzde 92. Yüzde 87'si, ısınma "tertibatı" demek için bin şahit isteyen harabe evlerde, teneke soba ile ısınmaya çalışıyor. Tabii ki sobayı yakacak birilerini bulabilirse! Aileler yaşlısına yardımcı olmaya çalışıyor. -Günlük işlerinde başkasının yardımına muhtaç olan yaşlılar arasında ihmal edilenler de var.
-Yaşlıların nerdeyse yüzde 90'ı okuma yazma bilmiyor.
-En büyük kaygıları, yatalak olmak; artık çoğu yaşamın maddi yönüyle ilgilenmiyor.
ALKOL VE SİGARALARI YOK
-Dikkat çeken bir nokta ise bu uzun ömürlü insanların çoğunun dindar olması. Yüzde 97'sinin 'öbür dünya' inancı var. Yüzde 89'u 'cennet var', yüzde 72'si 'cehennem var' diyor. Dindar olmaları nedeniyle "kötü alışkanlıları" yok.
-Çoğu hiç sigara ve alkol kullanmamış. Şu anda hiçbiri sigara kullanmıyor. Daha önce sigara içmiş olanların oranı yüzde 9. Alkol kullanmış olanları oranı yüzde 1'in altında kalıyor. Fakat onlar da hiçbir zaman alkolizm düzeyinde içki içmemiş.
-Genel yaşam memnuniyetleri oldukça yüksek. Uzun yaşamın sadece iyi yönlerini değil, zor yönlerini de dile getiriyorlar. Eşini özlediğini söyleyenlerin oranı yüzde 81. Bugün -boşanmaların çoğaldığını düşünecek olursak, bu rakam az değil. Eşleriyle yaşadıkları problemleri, kavgaları, ama aynı zamanda mutlulukları da anımsıyorlar.
GÜNDEMİ TAKİP EDİYORLAR
-Devletten beklentileri yok! Hiçbir şey istemiyorlar ve hepsi birer vatanperver. İlk dünya savaşını, cumhuriyetin kuruluşunu, Atatürk dönemini ve sonrasını hatırlıyorlar. Bunları anlatırken gözleri yaşaranlar hiç de az değil.
-Aralarında hâlâ güncel politikayı takip edenler var. Özellikle erkeklerin politik konulara ilgisi yüksek ve birçoğu sokakta veya kahvehanede, tanıdıklarıyla görüşüyor ve ülke politikasından yerel politikaya kadar her konuyu tartıştıklarını söylüyor.
-Birçoğu kendine yetecek kadar sağlıklı, ama çoğu büyük sağlık sorunlarıyla karşı karşıya, mesela en çok Alzheimer hastası bu yaş grubunda var. Bizim görüştüğümüz grupta Alzheimer hastalarının oranı yüzde 44'ü aşıyor.
"Çamaşır işi Hüseyin Amca'nın"
Onlar tam 85 yıldır evli. Aynı köyde doğup büyümüşler, yaşları geldiğinde -ki 17 diyorlar- evlenmişler. Üç çocukları olmuş ve ömürleri böyle geçmiş. Şefika Akıncı 105, eşi Hüseyin Akıncı ise 101 yaşında. Antalya Serik Abdurrahmanlar kasabasının en yaşlıları. Geçen yıl Başbakan Tayyip Erdoğan eşi ile birlikte onları ziyaret edip ellerini öpmüş. O gün hayatlarının en ilginç günü olmuş. Kapıya dizilen arabalara kadar her şeyi büyük bir heyecanla anlatıyorlar. İkisinin de emekli maaşı yok. Başbakan'dan maaş istemişler ama üzerlerine kayıtlı arsa çıktığı için maaşları bağlanamamış.
'HÜSEYİN CAHİL!'
Ancak Başbakan Erdoğan onlara çamaşır makinası göndermiş. Bu makina Akıncı çiftinin hayatını değiştirmiş. Şefika Teyze, "Hayatımız kolaylaştı" diye anlatıyor, 100'ü devirdikten sonra sahip olduğu çamaşır makinasının yarattığı etkiyi. Tek odalı minicik evlerinde makina baş köşede. Kullanımından da Hüseyin Amca sorumlu. Evdeki telefonu kullanma işi Şefika Teyze'ye ait. "Hüseyin kullanamaz, o cahil. Ben üçe kadar okudum; kağıttan bakıp, çeviriyorum" diye konuşuyor. Şefika Teyze, Başbakan'ı ve eşini, "Daha çok gençler, benim oğlum yaşında" diye tarif ediyor. Hediye ettikleri battaniye ve eşarbı ise bize göstermek için sandıktan çıkartıyorlar. Bir türlü örtmeye kıyamayıp saklamışlar. Minicik evlerinde bulaşıkları daha dinç olduğu için Hüseyin Amca yıkıyormuş. Klimaları var, dışarıda sıcaklık 40 dereceden fazla ama elektrik parası çok gelir diye kullanamıyorlar. Yine de mutlular. "Ne yiyorsunuz?" diye sorduğumuzda, "Ne bulursak" diye gülüyorlar. Çocuklarının gönderdiği para ile geçiniyorlar; evin kış boyunca akan çatısı dışında hiçbir şeyi dert etmiyorlar.
'100 yaşında emekli oldum hâlâ çalışıyorum'
Bursa'nın Orhangazi ilçesine bağlı Gürle köyünde yaşayan 100 yaşındaki İbrahim Topçu, Sosyal Güvenlik Yasası'ndaki olanaklardan yararlanarak Marmarabirlik aracılığıyla bu yıl emekli olmuş. Yani 100 yaşına bastığı yıl. Kendisine tam 474 TL emekli aylığı bağlanmış. Emekli olmasını sağlayan son ödemeyi yapmak için zeytin toplamış. Sağlıklı olmasını da bu kadar yıl çalışmasına bağlıyor. "Emekli oldum ama yine çalışırım, duramam" diyor. Hâlâ yalnız başına yaşıyor, köyde sabah namazını kılmak için camiye imamdan önce gitmesiyle ünlü. Bu yıl kirazları da yine kendi toplamış. Yunan işgalinin canlı tanıklarından İbrahim Amca, kendine göre sağlıklı yaşam reçetesi de uyguluyor. Açken sarımsak yemeyi alışkanlık haline getirmiş. "Temiz hava, sağlıklı gıda, hareket uzun ömrün reçetesi" diyor.
ZEYTİNYAĞI İÇİYOR
Tansiyon sorunu çıkmadan önce her gün iki avuç zeytin yermiş, şimdi sabahları bir avuca düşürmüş. Bir de her sabah bir kaşık zeytinyağı içtiğini böylece vücudunu beslediğini söylüyor. Doktor, ilaç bilmezmiş; bilmek de istemiyor.
'Bizim zamanımızda 60'lıklara yaşlı denirdi'
Bursa'nın Orhaneli ilçesi Dağgüney köyü, Gülizar Zafer'in tam 100 yıllık adresi. Burası Uludağ'ın kendine sakladığı bir köy. Uzun bir tırmanış ve yeşillikler içindeki yolculuktan sonra köşeyi dönünce pat diye insanın karşısına çıkıyor. Zaten cennete benziyor ama köyün gençleri burayı terk etmiş, yaşlılar baş başa kalmış. 100 yaşındaki Gülizar Nine, burada, 78 yaşındaki oğlu Selim Zafer'in ailesiyle birlikte yaşıyor. Köyün eski muhtarı ve Boğaziçi Köprüsü'nün yapıldığı tarihten, Kabe'nin yüksekliğine kadar her türlü rakamı ezberinde tutmayı seviyor. Bunları annesine bir bir anlatıyor. Gülizar Nine, bu rakamları dinlerken güllerle dolu bahçesinde bir kahkaha atıveriyor. Karşı evde doğmuş sonra şimdi yaşadığı eve gelin gelmiş. Evi bütün vadiyi kuşbakışı görüyor. Hep şükrediyor, hiç yokluk çekmediğini söylüyor. Bahçesinde mevsimine göre yetişen meyveler bile onu doyurmaya yetiyor. Savaş döneminde 3 yıl, sadece üzüm ve buğdayla beslendiği için şimdi "Her şeyimiz var" diyor. "Bizim zamanımızda, 60'ındaki insanlara ihtiyar derlerdi. Halbuki çok gençlermiş" diyen Gülizar Zafer'in, uzun yaşam sırrı ise şu: "Kimseye kızmasınlar, ben hayatım boyunca kimseye kızmadım."
Türkiye'nin dört bir yanında 100 yaşını devirenlerle konuştuk. Formülleri ortak bir sırrın parçası gibiydi. Tereyağ ve yoğurt masalarından hiç eksik olmamış. Kırmızı ete düşkünler, kolesterol bilmiyorlar. Hırslı değiller ve paraya önem vermiyorlar.
Başlarken
100 yaşına kadar yaşamak hayal değil, çok uzak değil hatta gün geçtikçe çok daha mümkün. Sanıldığı gibi bir iki kişi değiller; bugün Türkiye'de 100 yaşına sağlıklı girenlerin sayısı 33 bini buldu. Bu sayı giderek de artıyor. 33 bin yaşlı arasından alzheimer'le hiç tanışmamış olanları bulduk, parkinsonun yanına yaklaşmayan delikanlı gibi yaşayanları seçtik. Türkiye'nin 7 bölgesinde 100 yaşına sağlıklı girenleri bulduk, konuştuk. Sağlıklı, dinç, zehir gibi beyinleri ile 100 yaşına kadar yaşayanlardan bunun sırrını sorduk. Hâlâ zeybek oynayan Kübra Teyze, günde 80 merdiven çıkan Bekir Adalığ, bu yıl zeytinleri ağaçlarından kendisi toplayan İbrahim Topçu, "Gözlük kullanmaya şimdilik ihtiyacım yok" diyen Ferhat Kaya, birbirlerine 80 yıldır âşık olan Akıncı çifti, 100 yaşına gelmenin yollarını anlattı. Neyi asla yapmıyorlar, neleri ortak, vazgeçemediklerinin peşine düştük. Uykuları, alışkanlıkları, inanışlarını, aşklarını sorduk onlar anlattı. Ellerini öptük, evlerini ziyaret ettik, akrabaları, çocukları, komşuları ile konuştuk. Tüm dünyanın peşinde koştuğu "İnsanları 100 yaşına kadar genetik mirasları mı, yaşam şekilleri mi koruyor" sorusunun yanıtını araştırdık. Bilinen yaşam önerilerini nasıl yalanlıyorlar. Açlık da çekmişler, yokluğu da biliyorlar, tereyağını kaşık kaşık yiyenler bile var. Savaşta yaşamışlar, büyük acıları görmelerine rağmen bugüne kadar dimdik ayakta kalabilmişler. Bu yazı dizimizde, Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü yolumuzu açtı. Prof. Dr. İsmail Tufan'ın yaptığı 100 yaş araştırması pusula gibi oldu. Türkiye'nin tüm bölgelerini dolaşıp, 100 yaşı deviren 30 yaşlıdan uzun yaşamın sırlarını dinledik.