Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MEVLÜT TEZEL

Cem Yılmaz o otobüse binmeli

Cem Yılmaz, Akmerkez'e gitmiş.
Alışveriş yaptıktan sonra dışarı çıkmış ve kendisini alacak VIP minibüsünü beklemeye başlamış.
Tam o sırada Ortaköy-
Taksim seferi yapan bir otobüs, Yılmaz'ın önünde durmuş. Otobüsün içindeki vatandaşlar telefonlarına sarılarak komedyeni görüntülemeye başlamış. Yolcular Yılmaz'a "Cem Abi!" diye bağırınca, ünlü komedyen hayranlarına el sallayarak karşılık vermiş.
Cem Yılmaz, en son ne zaman bir belediye otobüsüne ya da metrobüse bindi acaba? Daha konforlu bir toplu taşıma aracı olan metroyu kullanan ünlülerin görüntüleri bazen basına yansıyor. Ama Yılmaz'ı bir toplu taşıma aracında en son ne zaman gördüm, hatırlamıyorum.
Önemli mi şimdi bu? Eminim, Cem Yılmaz bu soruyla acayip dalga geçer. Aslında sanatçılar, özellikle de komedyenler için halkla yakın temas kurmak önemli. Örneğin Yılmaz'ın, stand-up'larında anlattığı askerlik anıları ve tespitleri müthiş komiktir. Yılmaz'ın stand-up kariyeri, sinema macerasından daha başarılıdır. Çünkü stand-up'larında yaptığı espri ve tespitlerle Türk halkının kılcal damarlarına kadar iner.

HALKTAN KOPUYOR
Ama sinema macerasında Yılmaz her filminde biraz daha günlük hayattan ve halktan uzaklaşıyor. Elbette Yılmaz, fantastik dünyalar yaratıp kendine has bir tarz oluşturmaya çalışıyor ama o ortaya koyduğu 'Türk olma' olgusu, kendini çok tekrar eden bir espri malzemesine dönüştü.
Yılmaz, ilk standup gösterilerinde Leman dergisinde çalışmış olmasının etkisiyle, 'Türkler uzayda' temasından çok ekmek yedi. 'G.O.R.A' fantastik bir komediydi ve ana ögesi 'Türkler uzayda olsa neler yaşanır?' sorusuydu. 'A.R.O.G' da fantastik bir komediydi, bu sefer de 'Türkler ilkçağda olsa' teması üzerinden espriler üretiliyordu. 'Yahşi Batı'da ise Osmanlılar'ın Vahşi Batı'daki komik maceraları anlatılıyordu. 'Ali Baba ve 7 Cüceler', Hollywood yapımlarına ve Yılmaz'ın filmlerine göndermelerin olduğu, ful aksiyonlu bir komediydi ve yine 'Türkler yurt dışına çıksa neler yaşar?' sorusundan espriler üretiliyordu. Zombi esprileri bile 'Bir Türk zombi olsa' temasından besleniyordu.
Türkler uzayda, Türkler ilkçağda, Türkler Vahşi Batı'da, Türkler yurt dışında vs...
Yılmaz'ın sinema diline dair eleştirilecek çok nokta var ama her Cem Yılmaz filminde Türkler bir yere gitmek ya da bir yerde olmak zorunda mı? Yılmaz, her filminde fantastik bir evren yaratıyor ama özünde sürekli kendini tekrar ediyor. 'Pek Yakında'yı, Cem Yılmaz sinemasında ayrı bir yere koymak lazım.
O film, Türk sinemasına bir saygı duruşuydu. 'Her Şey Çok Güzel Olacak' ve 'Hokkabaz' ise sinema otoritelerinin de hemfikir olduğu, en iyi Cem Yılmaz filmleri kabul ediliyor.

KENDİNİ TEKRARLAMA
Bu filmlerin diğerlerinden farkı; 'Her Şey Çok Güzel Olacak'ta, Yılmaz'ın yönetmenliği üstlenmemesi, senaryoyu da bir ekiple birlikte yazması. 'Hokkabaz'da ise senaryo yazarlığı ve yönetmenliği farklı beyinlerle paylaşması. Bu filmler Yılmaz'ın kariyerindeki emekleme dönemine denk geliyor ama şaşırtıcı bir şekilde en kaliteli yapımlar olarak da öne çıkıyor. Belki de fark, Yılmaz'ın bu filmlerde fantastik bir dünya yaratmaması ve 'Türkler bir yerde olsa' temasının işlenmemesi. Bu iki filmde de günlük hayattan, insanlık durumlarından, kaygılardan, zayıflıklardan, Türk insanının psikolojisinden espriler, durum komedileri çıkarılıyordu. Bu iki film, hayatın tam ortasındaydı.
Cem Yılmaz, o müthiş zekası ile kendini tekrar etmemeli; o otobüse binmeli, hayatın içinden öyküler yazmalı, tıpkı standup'larında olduğu gibi halka, günlük hayata, insanlık durumlarına dokunmalı.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA