Franz Kafka'nın bu kitapta bir araya gelen hikayelerinde dikkat çeken ilk şey, sade, soğuk, süsten uzak bir dille yazılmış olmaları. Dikkat çeken ikinci şey, birer meseli, felsefi risaleyi, çıkışsız labirenti andırmaları. Hikayelerde üçüncü dikkat çeken şey ise, Amerikalılar'ın 'poetic bullshit', İngilizler'in ise daha kibar bir kelime seçimiyle 'purple prose' dedikleri duygusal ve şiirsel görünümlü içi boş laflardan uzak durmaları. Hıristiyan vaazcı ve yazar John Bunyan'ın meşhur kitabı Çarmıh Yolcusu bir meseldir; sade bir dille yazılmıştır, lafı döndürüp dolandırmaz, şiirsellik ayaklarına yatmaz. Velakin Kafka'nın mesellerini Bunyan'ınkinden ayıran fevkalade hayati bir yan vardır. Onlarda ahlakçılığın izine rastlamayız hiç. Sesinin sadeliğine, süsten arınmışlığına ve soğukluğuna bakıp ahlaki bir yargı vermesini beklediğimiz hikaye bizi hakikatin soğuk dünyasında tek başımıza bırakıverir. Kafka'nın sunduğu dostluk, birlikteyken hayatta her şeyin bize anlamlı göründüğü fakat sonra anlam arayışımızda bizi tek başımıza bırakıp sırra kadem basan insanlarınkine benzer. Bu kitaba adını veren Çin Seddi'nin İnşası hikayesi, bizi anlattığı yapının tuhaflığıyla yüzleştirir önce. Yapımı tamamlanmamış, uçları birleşerek set çekme işlevini layığıyla yerine getirmeye henüz başlamamış bir set nasıl set olarak adlandırılabilir? Seddin uçlarının birbirine dokunmaması, arada kalan parçaların her an çalınabilmesi tehlikesini de yaratmaz mı? Peki işlevi nedir Çin Seddi'nin? Dışarıda tuttuklarını karanlık birer vahşi olarak işaretleyip, içeride koruduklarını kutsamak mı? Elbette insanın aklına İsrail'in 'güvenlik bariyeri', Filistinlilerin ise 'utanç duvarı' dedikleri duvar geliyor. Veya kendi memleketimizde halk dışarıda dursun, vatandaş içeri girebilsin diye örülen çok sayıdaki setler... Kafka'nın hikayesi, yalnızca Çin pasaportu sahiplerini ilgilendirmediği, pekala kendi gerçekliğimize de uyarlayabildiğimiz için güzel.
FRAGMANLARDAN OLUŞUYOR
Çin Seddi'nin İnşası'ndaki diğer hikayeler, mesela Karı Koca, daha çok birer fragman olarak adlandırılmayı hak ediyor. Zaten Kafka romanlarının fragmanlardan oluştuğunu, diyelim ki birer Thomas Mann romanı gibi iç içe giren motiflerle örülmekten ziyade birbirini takip eden labirentimsi sahnelerle inşa edildiğini söyleyeceksiniz. Haklısınız: Mesela Avcı Gracchus isimli hikayede bir film kamerasının yapacağı gibi, bakışımızı bir karakterden diğerine yönlendiriyor Kafka. Yazarın hayal gücü, sahneye patlamayacak tüfekler yerleştiriyor. Nihayetinde Kafka'nın fragmanlarındaki her detayın bir işlevi, hikayeye faydası yok; karakterleri belli bir görüşün temsilcisi değil; hikayeleri de adını koyabileceğimiz bir tarihsel dönemde geçmiyor. Şayet Kafka 20. yüzyılın gerçekten modern ilk romancısıysa tam da Çin Seddi'nin İnşası'ndaki hikayelerinin içerdiği belirsizlikler yüzünden bu böyle.
Murakami, Gregor Samsa'yı baştan yarattı
Geçtiğimiz ay edebiyat dünyasının konuştuğu konulardan biri, Japon yazar Haruki Murakami'nin Franz Kafka'nın
Dönüşüm romanını 'yeniden yazdığı' hikayesi oldu.
New Yorker dergisinde
Samsa in Love (
Âşık Samsa) başlığıyla yayımlanan hikaye, bir sabah uyandığında kendini aniden bir böceğe dönüşmüş halde bulan Samsa'nın kambur bir kadınla yaşadıklarını anlatıyor. Murakami'nin Kafka sevgisi zaten sır değil. Yazarın en ünlü kitaplarından birinin adı
Kafka Sahilde.
Kafka harikasının sırrı
Bu arada Reiner Stach'ın kaleme aldığı ve Türkiye'de Sel Yayınları tarafından yayımlanan Kafka biyografisinin dünyadaki yankıları da sürüyor. İlk cildi
Karar Yılları, ikincisi
Kavrama Yılları başlığıyla yayımlanan biyografi, Kafka'nın nasıl dünyayı sarsan kitaplar yazdığını, onun yaratıcılığının kaynağını mektuplar ve yeni ortaya çıkan belgeler aracılığıyla inceliyor.