Hasan Bülent Kahraman, kısa bir süre önce Cumartesi SABAH ekinde yayımlanan 'Öykü hayatın damlasıdır' adlı yazısında edebiyat dünyasının öyküye kaydığına, bugün romandan fazla öykü yayımlandığına dikkat çekmişti. Elbette Kahraman'ın asıl değinmek istediği konu günümüzde artık insanların uzun, geniş, derin metinler okumak istememesiydi. İşte böyle bir ortamda usta öykücü Selim İleri'nin yıllar sonra Everest Yayınları tarafından tekrar basılan iki öykü kitabı
Dostlukların Son Günü ve
Pastırma Yazı, okuru birbirinden güzel, şiir gibi öykülerle buluşturmanın yanında gerçekte öykünün ne olduğunu hatırlatma misyonunu da üstleniyor. 1949 İstanbul doğumlu yazar ilk öykü kitabı
Cumartesi Yalnızlığı'nı 19 yaşında yayımladı. Ardından
Bir Denizin Eteklerinde geldi.
Pastırma Yazı ise 1971 yılında yayımlandı. Türk öykücülüğünde iz bırakan eserlerden biri olan
Pastırma Yazı'nda sekiz öykü bulunuyor. Bütün öyküler başkahramanları tarafından anlatılıyor. İleri,
Pastırma Yazı'ndaki öyküleri yazdığı dönemde günlerini gravürler, illüstrasyonlar, eski kitaplar ve moda dergileri arasında geçirmiş. Özellikle çizer Münif Fehim'in kimi sevda kokan kimi yoğun gülmece tadıyla örülü renkli kitap kapakları İleri'ye öykülerini yazarken ilham kaynağı olmuş.
ÖDÜLLÜ KİTAP
İlk baskısı 1975'te yapılan
Dostlukların Son Günü, yazarın dördüncü öykü kitabı. Kitaptaki 16 öykü tek tek, uzunca bir zaman diliminde yazılmış. Hemen hepsi de zamanında Memet Fuat tarafından yönetilen
Yeni Dergi'de yayımlanmış. Çok karlı, soğuk, biraz on dokuzuncu yüzyıl çağrışımlı bir akşamüzerinde Halit Refiğ kitaptaki öykülerden
Gelinlik Kız'ı okumuş, coşkuyla İleri'yi kucaklamış. Fikret Hakan,
Bütün İstanbul Bilsin'i okuduğunda sevmiş, yazardan bu metne kendisinin yönetmiş olduğu filmin adını takmasını istemiş. İleri, Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazanan kitabıyla ilgili 1985 yılında kaleme aldığı 'Rüzgarla Gitti' adlı yazıda şöyle diyor: "Bu öyküler çok mu evcil acaba, diye düşündüğüm oluyor. Yine de, o yıllar öykülere tek tek kaynaklık etmiş o duyarlıklar, anılar, kimi pırıltılı gece yürüyüşleri, kimi çiğ ışıklı gündüz gezintileri, ölünceye kadar bende yaşayacağını umduğum kimi aşklar, iç sarsılışları beni yeniden bu kitaba bağlıyor. Ama bir gençlik, hatta çocukluk coşkusu vardı: öyle sanıyorum ki, rüzgarla gitti o coşku... Sanmıyorum; biliyorum: göz açıp kapayana dek savrukçasına, savrulmuşçasına rüzgarla gitti..." Öykülerinde genç insanları, kent ortamını, yitip giden gelenekleri, aile ilişkilerini anlatan İleri'nin özenli, şiirli ve berrak dili her iki öykü kitabında da kendini gösteriyor, okurun damağında leziz bir tat bırakıyor.
ÖYKÜ YAZMAK ÜZERİNE...
"O zamanlar bütün bunlarda bir daha hiç tadamayacağım bir sevinç, mutlu bir fırtına gizliydi. 'Eserinin' yayımlanacağını öğrenmek, genç bir edebiyatçı için herhalde var olduğunu kavramakla birdir. Sanki bir dönmedolaba biner, bir an için de olsa kentin yüksekliklerinde yüreğiniz titrer. Bazan bulutların akşamla pembeye kesişini, bazan alacalı bulacalı taşıt kalabalığını, bazan da Sirkeci'nin, Köprü'nün martılarını hep o dönmedolap coşkunluğuyla yaşardım. Kendi kendime alıp başımı yürürken, öylesine yoğun bir mutlulukla dolup taşardım ki, hikayelerimle dünyaya gerçekten bir şeyler söylediğime inanacak kadar saflaşır, çocuklaşırdım. Hatta vakit kaybetmeyip yeni bir öyküye başlamalı ve dünyaya bir an önce yeni bir söz söylemeliydim."