Okuma eylemi yazıyla, metinle ilişkilidir diye öğrendik biz. Sonra aradan yıllar geçti, okuma eylemi de kapsama alanını genişletti. Seyredilen film de, görülen resim de okunur hale geldi. Şimdilerdeyse sınırlar adeta ortadan kalktı, okuma eylemi 'toplumu okumak', 'olayları okumak' gibi farklı kullanımlarla karşımıza çıkıyor… Yani sizin anlayacağınız her şey okunur hale geldi. Okumak için malum önce okumayı sökmek gerekiyor. İlkokulda koca bir yıl harcanıyor bunun için. Bu durum da bize bir yerde okunacak bir şey varsa, o alanın dilini sökmemiz gerektiğini gösteriyor. James Monaco'nun Bir Film Nasıl Okunur? kitabı bu açıdan önemli bir yapıt. Seyredilen filmlerin aslında okunabilen bir yanı olduğunu anlatır bize. Oğlak Yayınları tarafından 2000'lerin başında bu kitap yayımlandığında çevirmeni, rahmetli Prof. Dr. Ertan Yılmaz 'film okuma' deyiminin akademik kaynaklı olduğunu yazmış, sinemayla kurduğumuz ilişkide edilgen izleyici konumundan etkin, uyanık, verilenle yetinmeyen ve sorgulayan bir izleyici konumuna ulaşmak için izlemek yerine okuma eylemini gerçekleştirmenin gerekliliğini vurgulamıştı. Peki edilgen izleyici nasıl etkin hale gelecek? Sinemanın, filmin dilini sökerek tabii… Monaco'nun kitabı da temel olarak bunu yapıyor işte. Size bir dil öğretiyor sonra da kitabın isminden de anlaşılacağı üzerine bir filmin nasıl okunması gerektiği konusunda yol gösteriyor. Üstelik bunu büyük bir alçakgönüllülükle yapıyor. Köprünün altında çok sular aktı tabii. Sinema alanında birçok kütüphanenin demirbaşı olan Monaco'nun kitabının baskısını artık bulmak çok zor. Sağolsun Alfa Kitap, Tufan Göbekçin çevirisiyle kitabı yeniden yayımladı. Dünya Felsefe Tarihinin Oluşumu, Dünya Tiyatro Tarihi, Shakespeare Kitabı gibi 100'ün üzerinde eser çeviren Göbekçin, işinin ehli bir çevirmen. İngilizce aslından kitabı akıcı bir Türkçe ile yeniden dilimize kazandırmış. Lakin bu yeni baskıyı yazar James Monaco, beklenildiği gibi güncellemiş. Dünyada ilk olarak 1977 yılında yayımlanan kitabı Monaco her baskısında sinemanın değişkenliğini göz önünde bulundurarak sürekli güncelliyor. Yeni bölümler ekliyor, bazı bölümleri kısaltıyor. Bu güncelleme Alfa Kitap'tan çıkan versiyonu için de geçerli. Özellikle son 20 yılda sinemanın dijitalleşme sürecini de layıkıyla anlatıyor Monaco. Burada Orwell'ın 1984 ile Huxley'in Cesur Yeni Dünya karşılaştırmasının epey zihin açıcı olduğunu söylemek gerek. Fakat temel bölümler, yani bir filmi neden okumamız gerektiğini ele aldığı yerler duruyor kitapta. Monaco bu bölümde, sinemanın tarihi gelişimini, kuramlarını, akımlarını, ekonomisini, en başından beri teknolojiyle kurduğu ilişkiyi anlattıktan sonra aslında sinemanın, filmlerin kendi gerçekliğimizden kaçtığımız ve kısa süreliğine ferahladığımız bir alan olmadığını anlamamızı sağlıyor. Tam da bu yöndeki yaklaşımların, insanları belirli inanışlara, algılara yönlendirmek için nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor. Özellikle Film Tarihinin Şekli bölümü bu anlamda çok önemli. Yazar kimi karşıtlıklar üzerinden bu meseleyi ele alırken (mesela Hollywood- Dünya, janr-yaratıcı yönetmenlik, eğlence- iletişim gibi) sinemayla kurduğumuz ilişkiyi yeniden gözden geçirmemize vesile oluyor. Başa dönersek okuma eylemi bizi yazmaya götürür. Pasif izleyici konumundan kurtulup aktif izleyici olduğumuz andaysa filmlerle ilgili söz söyleme ihtiyacı duyarız. Artık herkesin de söz söyleyebildiği mecralar var. Ve bu mecralarda ne kadar çok aktif izleyici filmlerle ilgili kendi sözünü söylerse o kadar iyi. Çünkü her şey sadece ve sadece bizim 'hoşumuzla' ilgili değil.
MEĞER HİTCHCOCK ÖLÜM KORKUSU'NU KASADA SAKLAMIŞ
Sinemayla açtık oradan devam edelim. Alfa Kitap'ın ikinci sürprizi Peter Ackroyd'un Alfred Hitchcock kitabı. Ackroyd sinemanın dahilerinden olan yönetmenin hayat hikayesini, tam da Hitchcockvari bir soğukkanlılıkla anlatıyor. Lakin kitapta, usta sinemacının en önemli filmlerinden biri kabul edilen Ölüm Korkusu/ Vertigo ile müthiş bilgiler var. Malum film, Sight and Sound dergisinin 2012'deki soruşturmasında Yurttaş Kane'i yerinden edip tüm zamanların en iyi filmi kabul edilmişti. İşte bu film gösterime girdiğinde başarısız bulunmuş. Öyle ki Hitchcock filmin hakları kendisine geçince bir kasaya kilitlemiş ve filmi hayatta olduğu süre boyunca hiç göstermemiş. Nereden nereye?
HADİ BİRAZ EVDEN KAÇALIM!
Hepimizin zorunlu olarak eve kapandığımız şu günlerde, Doğan Kitap'tan çıkan Evden Kaçmanın Yolları kitabı, ismiyle bile hınzırca şeyler çağrıştırıyor insana. Ama aklımıza gelen o hınzırlıklarla alakası yok tabii kitabın. Defne Suman, küçükken en güvenli yer olarak hissettiğimiz evin, biraz büyüdükten sonra sınırlarını aşıp yeni dünyalarla tanışma hissi üzerinden bir derleme yapmış. Derleme derken 24 yazarın öykülerinden ya da öykü gibi anılarından oluşuyor kitap. Bu metinler açıkçası hayatın içinde kaybolma arzusunu kamçılıyor insanın. Ve tabii insanın kendi başına kalmasının da ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Buyrun evdeyken sizi evden çıkaran bir kitap!