Bir çocuk düşünün, erken yaşta yatılı okula verilmiş olsun. Sekiz yaşında yeni düzene alışamayıp geceleri altına kaçırsın! Onu takip eden mürebbiyenin kendisini okul müdürüne şikayet etmesiyle şiddete uğrasın... Geceleri işemesinin elinden olmayan sebeplerle olduğunu söylese de yaptırıma uğramaktan kurtulamasın! Yine altıma işeyecek miyim? Uyumamalıyım, işememeliyim! Beni gözleyen var mı? "Yine yaptı mı?", "Çarşaf kuru mu?" Endişe, korku, uykusuzluk, huzursuzluk... Bahsettiğimiz çocuk Eric Arthur Blair, ileride alacağı ismiyle George Orwell.... Korkunç travmalarla baş etmenin bir yolu da yazmak, duygularını ifade etmek. O da bunu öyle etkileyici yapıyor ki, yazdığı bilim kurgu roman 1984, yıllar sonra yaşadığımız hayatın ta kendisi oluyor. Filmi başa saralım. Eric, 1903 yılında, İngiliz sömürgesi Hindistan'da dünyaya gözlerini açar. Babası, Hindistan Devletine çalışan Richard Walmesley, eşini ve Eric'i dört yaşına geldiğinde İngiltere'ye gönderir. Sekiz yaşına kadar hiç görmez onları. Bu hayatındaki ilk kırılma olsa gerek. Sekiz yaşında yatılı bir okula gönderilir. 13 yaşına kadar burada kalır. Okulda yaşadıklarını ileride Such, Such Were the Joys (Ah, Ne Sevinçli Günlerdi) kitabında yazacaktır. Utanç, şiddet, dışlanma ve sürekli gözetim.. Eğitimi sonrası babası gibi Hindistan'a giderek polis teşkilatına katılır ve 1922-27 yılları arasında Birmanya'da görev yapar. Burada şahit oldukları onu ülkesini sömürgeci yapısıyla yüzleştirir. Bu da üçüncü kırılma olabilir. İstifa eder. Londra'nın semti Notting Hill'de bir oda tutar. Yoksullarla iç içedir. Paris'e gider, yine fakir mahallelerde yaşar. Bulaşıkçılık gibi işlerle uğraşıp hayatını sürdürür. Ardından ülkesine döner. Kısa ama dolu dolu geçen yılların ardından kendini yazıya verir. İlk kitabı Paris ve Londra'da Meteliksiz'i yazar. George Orwell ismini kullanır. Yaşadıklarının ailesine olumsuz etkisinden korumak ister. Peki neden George? İngiltere kralı VI. George'u çağrıştıran, halkın kolay bağ kurabileceği geleneksel bir İngiliz ismidir. Orwell ise, İngiltere'de sevdiği bir nehir olan River Orwell'den gelir. İlerleyen yıllarda İspanya İç Savaşına katılır. Tabii ki Marksistlerin safındadır. Yaralanınca yurda dönüp Katalonya'ya Selam kitabını yazar. Verem hastalığına yakalanan Orwell, 1948 yılının yarısını hastanede geçirir. Çıkar çıkmaz 1984'ü bitirmeye çalışır. Ağır hastalık yaşayan, ateşler içinde yanan bir yazarın kaleminde 1984 son şeklini alır. Orwell, 21 Ocak 1950'de hayatını kaybeder. 46 yaşında vefat eden Orwell'ın, son düzlükte yazdığı Hayvan Çiftliği ve 1984, zamanın ötesinde iki şaheser olarak bugün 'okunmazsa olmaz'lar listelerinde ilk sıralarda yer alıyor. 1984 yazılırken internetin olmadığını hatırlatmakta fayda var.
BU KİTAP ALFA KUŞAĞI İÇİN
Bırakın kitap okumak için konsantre olmayı, karşınızdaki kişi sizi telefonuna bakmadan üç dakika dinlese alnından öpeceğimiz günler yaşıyoruz. Bu dönemde "Kitap okumak çok mu önemli?" şeklinde serzenişler geliyor malum kuşaktan. Böyle bir dönemde 1984'ün illüstrasyonlu yeni baskısı çok değerli... Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılan, Andre Carrilho'nun çizimleriyle zenginleşen 1984, yeni kuşaklar için daha kolay okunabilir bir hale geldi. Sürekli gözetleyen gözler, propaganda afişleri, soğuk beton yapılar, gri tonlardaki şehir manzaraları... Benzer bir tarzı daha önce Murat Menteş'in Derde Deva serisinde Hakan Karataş'ın çizgileriyle görmüştük. Yeni kuşağı kitapla buluşturmak için değerli bir çaba...