Elizabeth Hand'in Cass Neary serisinin ilk romanı Üretim Kaybı, polisiye ile edebi gerilim arasındaki sınırları bulanıklaştıran güçlü bir metin. Punk sahnesinde genç yaşında çektiği 'ölü junkie' portreleriyle kısa süreli bir şöhret yaşamış olan Cass Neary, şimdilerde kendi enkazında sürüklenen bir figür. Alkol, uyuşturucu ve kayıtsızlıkla ayakta kalmaya çalışan Cass'e verilen yeni görev, Maine kıyılarında ıssız bir adada yaşayan efsanevi bir fotoğrafçıyı ziyaret etmek. Ancak bu yolculuk, yalnızca sanat ve hafıza üzerine bir röportajdan ibaret kalmıyor; çok geçmeden kayıp insanlar, saklı şiddet hikâyeleri ve karanlık sırlarla örülü bir kâbusa dönüşüyor. Romanın atmosferi, başlı başına bir karakter gibi işlenmiş. Maine'in sisli adaları, terk edilmiş evleri ve sert kış rüzgârı, Hand'in cümlelerinde neredeyse bir fotoğraf karesi gibi donup kalmış. Ada, olayların geçtiği bir fon olmaktan çıkıp nefes alıp veren, tekinsizliğiyle karakterlerin ruhuna işleyen bir varlık haline geliyor roman boyunca. Yazarın dili kısa, sert ve net. Her cümle, Cass'in karanlık odasında banyo edilen bir görüntü gibi; keskin, bulanıklaştırıcı, ürkütücü.

ARDI ARDINA DİZİLEN FİLM ŞERİDİ
Cass, okurun kolayca bağ kuracağı bir kahraman değil. Aksine, çoğu zaman itici, yıkıcı, kendine zarar veren bir figür. Ama tam da bu nedenle unutulmaz olmaya aday. Onun objektifinden bakıldığında hayat, kayıpların ve bozulmaların ardı ardına dizildiği bir film şeridine benziyor. Romana da adını veren 'üretim kaybı' terimi, yani bir görüntünün kopyalandıkça bozulması da bu dünyayı simgeliyor. Cass'in kamerası yalnızca görsel gerçekliği değil, şiddetin de tekrar tekrar kopyalanışını kaydediyor. Görüntü çoğaldıkça nasıl bozuluyorsa, şiddet de yinelendikçe 'olağan' bir hal alıyor. İşte Hand'in okura yönelttiği en rahatsız edici soru da burada saklı: Sanat tanıklık mıdır, yoksa sömürüye mi dönüşür? Romanın temposu bilinçli bir tercih olarak ağır kurulmuş. İlk sayfalarda sabırlı olmayı gerektiren bu yavaşlık, ilerleyen bölümlerde gerilimin bir anda yükselmesine zemin hazırlıyor. Ada sakinlerinin geçmişten sarkan sırları, kaybolan gençler ve sanatla suçun iç içe geçtiği ilişkiler, okuru giderek karanlık bir girdabın içine çekiyor. Son sayfalara gelindiğinde roman, türün ötesine taşan bir yoğunlukla okuru sarsıyor. Hand'in başarısı, tür kalıplarını kullanırken onları aşmasında saklı. Polisiye gerilimin hızını edebiyatın derinliğiyle birleştiriyor; tekinsiz atmosferle felsefi soruları yan yana getiriyor. Üretim Kaybı bu yönüyle yalnızca bir ada hikâyesi değil, sanatın şiddetle kurduğu gizli akrabalıkların da romanı. Punk estetiğinin çiğ ve umursamaz ruhu, Maine'in donuk manzaralarıyla birleşerek alışılmadık bir edebi deneyim yaratıyor. Cass Neary karakteri, Hand'in uzun soluklu bir seriye dönüştüreceği evrenin de başlangıcı. Sonraki kitaplarda Norveç'in karanlık metal sahnesinden İzlanda'nın buzullarına uzanan yolculuklar anlatılırken, Cass'in kafası kırık kişiliği değişmez bir sabit gibi kalıyor. Bu ilk kitap, serinin pusulasını belirliyor: Kaybolan gençler, fotoğrafın gölgesi ve insanın kendi karanlığıyla yüzleşmesi. Cass Neary ise sevilesi bir kahraman değil ama unutulmaz bir tanık. Alfa Yayınları'nın okurla buluşturulan Üretim Kaybı, yalnızca bir gerilim romanı değil. Sanat ile şiddetin, hafıza ile yozlaşmanın, tanıklık ile sömürünün sınırında bir edebi deneyim. Neary'nin kamerası okura dönüp soruyor: Gördüğün şeyin kaçıncı kopyasına bakıyorsun ve hâlâ bakmaya devam edebilir misin?