"Elinizdeki bu kitap okuyucu ile çok daha erken buluşacaktı, eğer yazarı sosyal medyada gereksiz vakit geçirmeseydi, sürekli akıllı telefonu ile meşgul olmasaydı, dijital platformlardaki filmleri ve dizileri takip etmeye çalışmasaydı..." diye başlıyor kitabına İsmihan Şimşek... "Bir Müslüman olarak dijital dünyaya karşı tavrım ne olmalı, bu dünyada nasıl var olmalıyım?" sorumluluğundan hareketle yazdığı Kodlanmış Kötülük Dijital Kibir vesilesiyle söyleştiğimiz Şimşek, "Her seferinde kibrimize yeniliyoruz" diyor.
- "Dijital Kibir" tabirini çok sevdim. Bunu biraz açar mısınız?
- "Dijital kibir" dediğimiz şey, insanın dijital dünyada elde ettiği görünürlük, etki ve hız duygusunu gerçek bir yetkinlik sanmasıyla ortaya çıkıyor. Beğeni sayıları, takipçi grafikleri, paylaşım hızları insanın kendi sınırlarını unutmasına neden oluyor. Her şeye yetişebildiğini, her konuda söz söyleyebileceğini ve her an görünür olmasının gerekli olduğunu düşünen kişi, farkında olmadan kendini merkeze koyuyor.
Oysa bu merkez, insanın değil; çoğu zaman algoritmaların kurduğu bir merkez. Sürekli konuşan, sürekli görünür olan ama hiç durmayan bir zihin, zamanla kendine de yabancılaşıyor. Bu yüzden dijital kibir, sadece ahlaki bir zaaf değil; aynı zamanda bilgiyle, varlıkla ve insanın kendini konumlandırma biçimiyle ilgili derin bir sorun. En tehlikeli yanı ise çoğu zaman fark edilmemesi. Çünkü dijital kibir bağırmaz; alışkanlıklar içinde normalleşir.
Onu görünür kılmanın yolu da biraz yavaşlamak, biraz geri çekilmek ve dijital dünyayla araya bilinçli bir mesafe koyabilmekten geçiyor.
- Dijital dünyayı Kur'ân kıssaları ve ayetlerden örneklerle işlemeyi neden tercih ettiniz?
- Çünkü İlk insan Hz. Âdem'den bu yana insanın değişmediğini düşünüyorum. Tarih ileriye doğru giden bir çizgi değil, kendi etrafında dönen bir tekrar. Bugün geçmişe göre daha mükemmel insanlar değiliz. Zaten Kur'ân'ın bütün zamanlar için geçerli olmasının sebebi de bu. Hayatımdaki her meselede referans noktam Kur'ân olduğu için dijital dünyaya da bir Müslüman olarak o pencereden bakıyorum.

- "Dijitalizm Müslümanı Allah'tan uzaklaştırıyor" diyorsunuz. Dijitalleşmeyle inanç arasındaki ilişkiyi nasıl açıklarsınız?
- Dijital dünya da onu nasıl kullandığımızla bağlantılı olarak hayatımıza etki ediyor. Ancak dijitalizmin en büyük meydan okuması kitaba yöneliktir. Sözün yerine sayının, anlamın yerine verinin geçmesi, kitap medeniyetinin çözülmesi anlamına geliyor. Din, internetten öğrenilen hap bilgilerle hayata geçirilecek bir şey değildir. Dini bir yaşam biçimi olarak öğrenmek ve hayata geçirmek uzun soluklu bir yolculuktur ve insanlardan, kitaplardan, yaşadığınız olaylardan beslenir.
- Algoritmaların "ruhumuzun röntgenini çektiği" bir çağda, mahremiyet kavramına sizce nasıl yeniden tanımlanmalı?
- Mahremiyet artık sadece gizlenen bilgilerle sınırlı değil. Bugün mahremiyet, insanın farkında olmadan çözümlenen duyguları, eğilimleri ve kırılganlıklarıyla ilgili. Kişi hiçbir şey paylaşmasa bile dijital izleri üzerinden okunabilir ve yönlendirilebilir hâle geliyor. Bu nedenle mahremiyet, yalnızca bireysel bir tercih değil; güç ilişkilerinin belirlediği yapısal bir meseleye dönüşmüş durumda. Bugün mahremiyet, insanın dijital dünyayla araya bilinçli bir mesafe koyabilme becerisidir.
GÖNÜLLÜ KÖLELER HALİNE GELDİK
- Dataizmi "sanal bir din" olarak ele alıyorsunuz. Bunun en büyük tehlikesi nedir?
- Gönüllü köleler haline gelmemiz... Dataizmin veriyi mutlak hakikat kaynağı hâline getirmesi. Bu anlayışta ölçülebilen her şey değerli, ölçülemeyen her şey ise önemsiz kabul ediliyor. İnsanın vicdanı, niyeti, merhameti ve hikmeti sayılara indirgenemediği için zamanla görünmezleşiyor. Veriye dayalı kararlar tarafsızmış gibi sunulsa da insanı ahlaki ve iradi bir özne olmaktan çıkarıp yönetilebilir bir nesneye dönüştürüyor. Böylece hakikat, sorgulanan bir değer olmaktan çıkıp istatistiklerin ürettiği bir sonuca indirgeniyor.
- Şeytanın vesveselerinin dijitaldeki karşılığını biraz daha somutlaştırır mısınız?
- Şeytanın vesveseleri dijital dünyada artık sistematik ve sürekli çalışan mekanizmalara dönüşmüş durumda. Geleneksel vesvese, insanın iç zaaflarına sessizce dokunurken; dijital vesvese bu zaafları ölçer, kaydeder ve tekrar tekrar tetikler. Algoritmalar neye zaafımız olduğunu bilir: beğenilme arzusu, öfke, merak, haz, korku... Karşımıza çıkan içerikler, duygusal tepkilerimizi kışkırtmaya yöneliktir. Böylece insan, düşünmeden tepki veren bir varlığa indirgenir. Bildirimler, sonsuz kaydırma, "trend" olanın kutsanması gibi mekanizmalar, vesvesenin sürekliliğini sağlar. Artık şeytan "fısıldamaz"; hatırlatır, önerir, bildirim gönderir. Kişi yanlış bir eğilime bir kez kapıldığında sistem onu orada tutacak içerikleri çoğaltır. Bu da günahın, hatanın ya da zihinsel dağınıklığın istisna olmaktan çıkıp alışkanlığa dönüşmesine yol açar.
Gençler tehdit altında
- Dijitalizmin en çok etkilediği kesim gençler. Bugünkü gençliğin teknolojiyle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Gençler dijital dünyaya doğmuş ilk kuşaklar. Bu yüzden teknolojiyi sorgulanacak bir araçtan çok doğal bir ortam olarak deneyimliyorlar. Bu durum onları teknik olarak yetkin kılarken, sabır, derinlik ve tefekkür gibi becerileri zayıflatıyor. Dijital oyunlar, bahis ve pornografinin kolay erişilebilir olması gençler için ciddi psikolojik ve sosyal riskler oluşturuyor. Saldırganlık artıyor, sosyal beceri zayıflıyor. O yüzden her şeyi ölçülü kullanmak gerekir.
Her seferinde kibrimize yeniliyoruz
- Bugünün dijital çağının "imtihanı" sizce hangisi?
- Bu çağın imtihanı dijitalizm ve türevleri... Transhümanizm, yapay zekâ, dataizm, sosyal medya vs. Fakat gelmiş geçmiş tüm toplumların imtihanında aynı dürtü var. Kibir... Her seferinde kibrimize yeniliyoruz.