Mario Simmel,
Ve Palyaçolarla Gözyaşları'nda da yine kendisinin bir çeşit alamet-i farikası olan iki kutuplu, soğuk savaş dönemi hikâyelerinden birini işliyor. 1986'da geçen hikâye, pek çok açıdan okuyucuya nostalji duygusu yaratsa da (CD'ler yeni bir teknoloji ve henüz sadece bilimadamları tarafından kullanılıyor; ABD ve Rusya iki süper güç olarak, dünyayı ele geçirmek üzere hâlâ kıyasıya savaşıyor; cep telefonu daha görünürde yok!), dünyada dönen gizli dolaplar ve 'derin devlet' güçleri gibi pek çok konunun da aslında hiç değişmediğini gözler önüne seriyor.
KADIN GAZETECİNİN MÜCADELESİ
İki süper gücün, tüm insanların alınyazısıyla nasıl umursamadan oynadığını ve insanlığı bekleyen büyük tehlikeleri anlatması açısından da özel bir yere sahip olan
Ve Palyaçolarla Gözyaşları, yazarının da başında belirttiği gibi büyük oranda gerçek olaylara dayanıyor. Atom savaşlarının olanaksızlığı üzerine yeni ve çok daha korkunç silahların arayışına giren bu iki süper güç, gözünü Almanya'daki bir genetik araştırmalar kliniğine dikiyor ve yepyeni bir kavram olan, ateşli silahların yer almadığı ancak çok daha ürkütücü olan 'software' kavramıyla tanışıyoruz. Ve günümüz okuyucusu olarak domuz gribi ve sars gibi pek çok öldürücü salgın hastalık ve hatta AIDS'in kaynağı hakkındaki kuşkularımızı bir kez daha doğruluyoruz. Romanın merkezinde yer alan hırslı kadın gazeteci Norma Desmond, kendisi gibi savaş muhabiri olan kocasını Lübnan savaşında kaybetmiş, oğluyla yaşamaktadır. Ancak oğlunu da bir sirkte gerçekleşen kuşkulu bir silahlı çatışmada yitirince, hayattaki tek amacı bu saldırının nedenini çözmek ve oğlunun katillerini bulmak olur. Onun bu yoldaki en büyük yardımcısı ise babası gibi sevdiği, eski bir bakan ve uluslararası dostlara sahip olan yaşlı ve saygın Alvin Westen'dir. Son derece tanınmış ve prestijli bir gazeteci olan Norma'nın araştırmaları onu Virchow hastanesine ve sirkteki saldırıda yaşanan Prof. Martin Gellhorn'un ölümünün ardından, buradaki gen araştırmalarının başına geçen Dr. Jan Barski'ye yöneltir. Barski ve ekibi iki süper gücün de iştahını kabartan ve dünyadaki tüm insanları pasifize edebilecek bir çeşit gen değişimini keşfetmişlerdir. İlk başta pek anlaşamasalar da, giderek dost olan Norma ve Dr. Barski araştırmalarını sürdürürken, onlara başkomiser Carl Sondersen de yardımcı olur. Ancak bir yandan tuhaflıklar da meydana gelmekte, Norma hem bildikleri nedeniyle iki süper güç tarafından ölümle tehdit edilmekte hem de yine birbirlerine karşı korunmaktadır. Polis şefinin kuşkulu davranışları akla devlet içindeki özel timleri getirirken, Dr. Barski'nin klinikteki meslektaşları arasında var olduğu bilinen bir hainin varlığı da, Norma'nın etrafındaki çemberi giderek daraltmakta ve herkesten şüphe duymasına yol açmaktadır. Tüm engellemelerine rağmen bir şeyler hissetmeye başladığı Dr. Barski'den bile! İnsanlığın geleceği ise bir avuç iyi insandan oluşan meleklerle, süper güçlerin ardındaki şeytanlar arasındaki savaşın sonlanmasına kalmıştır. Almanya ve Fransa'da geçen uluslararası bir hikâyeyi anlatan Simmel, sonlara doğru hikâyenin düğümündeki inandırıcılık dozu biraz azalmakla beraber, 522 sayfa boyunca gerilimi ve merak duygusunu zirvede tutmayı başardığı bu polisiye gerilimde; II. Dünya Savaşı'ndan Lübnan Savaşı'na dek savaşları ve savaş sonrası yaşanan travmaları, tüm kötülüklerin tohumu olarak konumlandırıyor. Anlatılanlar hayli karanlık olsa da, hikâye yine de iyimser bir tona sahip. Başına gelen tüm acılardan sonra Tanrı'nın varlığını sorgulayan Norma ile ona olan inancını hiç kaybetmeyen, sanata tutkun Dr. Barski arasında her şeye rağmen doğan aşk gibi...