Richard Linklater, "Me and Orson Welles/Ben ve Orson Welles" adlı yeni filminin biyografik olmadığı belirtiyor. Telefonla yaptığı son röportajında, "Biyografi en zayıf tür. Artık kimse buna teşebbüs etmemeli" diyor. Dahası, çok yönlü ve anlaşılması zor Welles gibi bir şahsiyet söz konusu olunca işi zorlaştıran bazı faktörler beliriyor. Linklater, Welles'in sadece kendi yaşamının en güvenilmez anlatıcılarından biri olmasının dışında başkaları için de ölçüye gelmez biri olduğunu söylüyor. Başyıpıtı "Citizen Kane/Vatandaş Kane"' (1941), biyografinin zorlukları üzerine berrak gösterge ve bu zorlukta filmdeki gazeteci karakterine şunları söyletiyordu: "Herhangi bir kelimenin bir insanın yaşamını anlatacağını düşünmüyorum." Robert Kaplow'un romanından uyarlanan ve ABD'de perdelerini 25 Kasım'da açan "Me and Orson Welles" filmi, şöhreti yakalamış 22 yaşındaki tiyatro ve radyo yıldızı Wells'in sadece birkaç şaşalı gününü anlatıyor. Takvimler 1937 yılını gösteriyor. Sadece bir filmi bulunan İngiliz tiyatro sanatçısı Christian MKay'in canlandırdığı Welles, sadece siyahî aktörlerle sahnelediği "Machbeth" oyununun çok başarılı bulunmasının verdiği zafer sarhoşluğu içinde. Welles'e ilah gözüyle bakış da filmin ismindeki kurgusal "ben"den geliyor. Bu rolü hevesli genç tiyatrocu Zac Efron oynuyor. Efron, Welles ve John Houseman'ın kurduğu Mercury Tiyatrosu'nda "Jul Sezar"ın modern kıyafetlerle olan versiyonunda ufak bir rol kapmış. Linklater, Welles'in herhangi bir portresini çizmenin tartışmalara yol açacağını kabul ediyor. Her çalıştığı sanat dalında devrim niteliğinde yeniliklere yol açmış ve hayatının son birkaç on yılını Hollywood'dan aforoz edilmiş bir şekilde geçirmiş bir sanatçıyı anlatmak zor. Welles'in hayat hikâyesini yazanlar onun muhafazakar ve duyarsız bir sistemin kurbanı olmuş bir dâhi veya olağanüstü yeteneklerini kendi eliyle yok eden başarısız bir sanatçı olup olmadığı konusunda fikir ayrılığı yaşıyorlar. Linklater, ikna edici bir Welles portresinin zor olduğunu kabul ediyor. 2007 yılının baharında Linklater, "Rosebud:The Lives of Orson welles/Gülgoncası:Orson Welles'in Hayatı" adlı Mark Jenkins tarafından yazılan tek kişilik şovu gördü. Oyunda Welles'i McKay canlandırıyordu. Linklater işte o zaman gerçek Orson'unu bulduğunu fark etti. Welles rolüne hazırlanmak için McKay, yüzlerce saati bulan söyleşileri dinledi ve Welles'e has o gırtlaktan gelen sesi çıkarmaya çalıştı. McKay, her ne kadar Welles'in fiziksel ayrıntılarına karşı dikkat kesilse de, "Ancak çekimler başladıktan sonra bile kaşlarımı kontrol edemiyordum" diyor. Ardından da Welles'in etkileyicilik ve kendine güveni gibi psikolojik özelliklerini rolüne yansıtmaya çalıştığını belirtiyor. Linklater, "Welles öyle bir süpernova ki, insanlar onun doğal olduğuna inanamıyor. Bu yüzden de onu parçalara ayırıp ortalamaya getirmeye çalışıyorlar. Fakat Welles'in başarıları çok büyük. Onu eksik göstermeye çalışabilirsiniz. Fakat onu gökyüzünden yeryüzüne indiremezsiniz" diyerek noktalıyor.