Aktör, film yapımcısı, fotoğrafçı, sanat koleksiyoncusu, her zaman kendini beladan kurtarmasını bilmiş bir serseri olan Dennis Hopper, "Easy Rider" filmindeki ünlü repliğindeki gibi hiçbir zaman kendini kaybetmedi. Yıllardır oynadığı kötü adam ve ucube karakterlerin aksine, ("Mavi Kadife" filminde annesine düşkün bir psikopatı, "Hız Tuzağı" filmindeyse öfkeli bombacıyı canlandırdı) onun hayatı iyi, kötü ve bazen çok kötü zamanlardan geçti. Bir motosikletçiyi oynadığı 1969 yapımı "Easy Rider" filmiyle Hollywood'da yeni bir altın çağı başlatmıştı. James Dean ile takıldı, Elizabeth Taylor'un oğlunu canlandırdı, Quentin Tarantino'nun filminde oynadı. Zengin oldu, adı kötüye çıktı, bir görünüp bir kayboldu, göklere çıkarıldı ama oyunun sonunda her zaman ayakta kalan tek kişi olmayı bildi. 17 Mayıs'ta 74 yaşına basacak olan Hopper, geçenlerde yine gündeme taşındı. Mart ayında avukatı, Hopper ile beşinci eşi Victoria'nın olaylı boşanma davasında, oyuncunun ölümcül bir prostat kanserine yakalandığını ve mahkemeye gelemeyecek kadar hasta olduğunu açıkladı. Aynı hafta bir deri bir kemik kalmış olan Hopper, Hollywood'un Yıldızlar Bulvarı'ndaki yerini almak üzere Jack Nicholson ile birlikte kameralara gülümseyerek poz verdi. Hopper'ın yanında duran Nicholson, üzerinde Hopper'ın yönetmenliğini yaptığı ve kendisini de ucuz filmlerde oynamaktan kurtaran "Easy Rider" filminin kader mahkûmu iki motorcusunun resminin bulunduğu, yıldızlar ve çizgilerle süslü, çirkin ama anlamlı bir gömlek giymişti. Görkemli ama tuhaf bir Hollywood anıydı bu. Önceden kurgulanmış olmasına rağmen son derece gerçekti. Kariyeri boyunca çelişkili gerçekler arasında sıkışıp kalan Hopper için muhteşem bir jestti bu. Andy Warhol'un 1963 yapımı "Tarzan and Jane, Regained Sort of …" filminde yarı çıplak görünen Hopper, "Katie Elder'in Oğulları" filminde John Wayne'in karşısında bir ihbarcı rolündeydi. Korku filmlerinin unutulmaz aktörü Vincent Price'tan etkilenen Hopper sanat eserleri almaya başladı. Hopper, Warhol'un ilk dönem resimlerinden birkaçını 75 dolara satın aldı. Daha sonra Roy Lichtenstein, Jasper Johns ve Jean-Michel Basquiat gibi sanatçıların şaheserlerini de koleksiyonuna katmakta gecikmedi. "Easy Rider" çıktığında, Hopper'ı ipek üzerine baskıyla ölümsüzleştiren Warhol, gözleri fer fecir okuyan aktörün üzerinde yarattığı etkiyle ilgili, "İnsanların neyi nerde bulacağını asla tahmin edemiyorsunuz" dedi. Hopper açısından üzerindeki etkiler göründüğünden daha belirgin. Johns'un bir tablosunda Amerikan bayrağının katlanmasından Peter Fonda'nın Easy Rider filminde giydiği deri ceketin arkasındaki hedef işaretine kadar etkiler görülüyor. Hopper sadece sanat eserleri almak konusunda uzman değildi. Ayrıca kendi artistik zevkini bazen uçlara götürüp oradan daha ileriye taşıyabiliyordu. "Easy Rider"in en çarpıcı stratejilerinin arasında, Hopper'ın eski dostu, kolaj sanatçısı ve avangart film yapımcısı Bruce Conner'dan esinlenmiş heyecan verici ve şaşırtıcı kurgusal oyunlar vardı. 1970 yılında kehanet niteliğinde bir isme sahip "Son Film"e başladı. Universal Stüdyosu'nun desteklediği proje için Peru'daki And Dağları'na gitti. Filmde bir dublör Hollywood yapımı şiddet içeren Western tarzı bir filmin çekimi bitince bölgede kalmaya karar verir. Hopper'ın canlandırdığı dublör, bir hayat kadınıyla beraber olmaya başlar. "Sierra Madre"nin hazinesi hakkında konuşur ve kendi ölümüyle sonuçlanacak bir film sahnesinde oynar. Film baştan şanssızdı. Pek hâsılat toplayamadı. Alay konusu oldu ve sonra da Hopper'la beraber kenara atıldı. Francis Ford Coppola'nın "Kıyamet" (Apocalypse Now) filminde kafası bulanık bir foto muhabirini canlandırmak için 1976 yılında Filipinlere gidene kadar Hopper pek görülmedi. Hiç durmadan konuşan, boynundan aşağı fotoğraf makineleri sarkan, ağzından T.S. Eliot'un sözlerini düşürmeyen, kirli, pejmürde ve kafayı hafiften sıyırmış bu karakter muhteşemdi. Performansını izlerken hem keyif alıyor hem de rahatsız oluyorsanız, bunun nedeni Hopper'ın gülünç görünmekten hiçbir zaman korkmaması. Çok az oyuncu korku ve komedi arasındaki o ince çizgide bu kadar rahat dolaşabilir. Bunu, David Lynch'in "Mavi Kadife" filmindeki muhteşem performansıyla kanıtlıyor Hopper. Bu karakter nerede bitiyor, Hopper nerede başlıyor, bilemiyorsunuz. Eğer hayatı standart yıldız kalıplarına uymuyorsa, bunun nedeni Hopper'ın en başından beri kendi rotasını belirlemiş olması. 1955 yılında Warner Brothers'la bir sözleşme imzaladıktan sonra stüdyonun baskısından kaçıp New York gitti. Orada Lee Strasberg'le çalışıp sanat koleksiyoncusu oldu. "Night Tide" isimli deneysel filmde oynayıp ve Marcel Duchamp ile bir sanat projesinde yer aldı. Sette ve set dışında ünlü arkadaşlarını, Alabama'da da Papaz Doktor Martin Luther King'i fotoğrafladı. Nicholson'ı bir yıldıza dönüştürdü ve Amerikan sinemasına yeni bir soluk getirdi. Bir zamanlar uçurumun eşiğine gelen birisi için hiç de fena sayılmaz.