KABUL, Afghanistan - Erkek çocukların daha değerli olduğu bir ülkede, sadece kız çocuğu olan ailelere acıma hissiyle bakılıyor. Miras sadece erkek çocuklara gidiyor. Bu yüzden erkek çocuğu olmayan bazı Afgan aileler, erkek çocuk yaratıyor. Kaç tane Afgan kızın etrafta erkek kılığında dolaştığı konusunda istatistikî bir bilgi yok. Ancak bu geleneğin nesillerdir Afgan toplumunda olduğu konusunda hikâyeler mevcut. Bu çocuklara genellikle Dari dilinde "erkek çocuğu gibi giyinmiş" anlamına gelen "bacha posh" deniyor. Afgan ailelerinin bu geleneği devam ettirmek zorunda kalmalarının birçok nedeni var. Bunların içinde erkek kılığında dolaşan kızın gerçek bir erkek çocuğun doğumuna sebebiyet vermesi gibi bir inanış da bulunuyor. Bir bacha posh çok daha kolay eğitim alabiliyor, evin dışında çalışabiliyor ve hatta kız kardeşlerine halka açık yerlerde eşlik edebiliyor. Dört kızından bir tanesi bacha posh olan parlamento üyesi Azita Rafet, "Afganistan'da oğlunuz yoksa bu hayatınızda büyük bir eksikliktir. Herkes sizin için üzülür" diyor. Çok iyi bir öğrenci olan, altı dil konuşan ve bir gün doktor hayaliyle Kabil'de büyüyen Rafet, babası onu kuzeninin ikinci karısı olmaya zorlayınca okuma yazma bilmeyen bir çiftçinin eşi olmayı kabul etmek zorunda kalmış. Dul kalmış kayınvalidesinin sözünün geçtiği bir köy evinde yaşamaya başladı. Hayatı hiç iyi değildi. Hamile kalınca aile üyeleri ona biraz daha iyi davranmaya başlamış. Derken ikiz kız çocuk dünyaya getirince herkeste hayal kırıklığa yaratmış. İki kere daha hamile kalmış ve iki kız çocuk daha doğurmuş. "Ölmeyi düşündüm" diyor. Bugün Afganistan'daki 249 kişilik meclisinin 68 kadın vekilinden bir tanesi. Baghis Eyaletini temsil ediyor. Kocası işsiz ve zamanın büyük bir çoğunluğunu evde geçiriyor. "O benim ev erkeğim" diye şaka yapıyor. Kocasını, kayınvalidesinden ayrı yaşamaya ikna ederek ve ailenin gelirine katkıda bulunmayı istediğini söyleyerek, siyasi hayatının alt yapısını oluşturmuş. Ancak oğlan çocuğu baskısı devam etti. Seçmenler onu evinde ziyaret edince, konuşulan tek konunun bu olduğunu söylüyor. Kocasına, en küçük kızları Manuş'u erkek kılığına sokmayı teklif etmiş. Birlikte kızlarıyla konuşmuşlar. "Bir erkek olmak, onun gibi giyinmek ve bisiklete binmek, futbol ya da kriket oynamak gibi erkeklerin yaptığı daha eğlenceli şeyler yapmak, ister misin?" Manuş, evet demekte tereddüt etmedi. Babası onu berbere götürüp saçlarını kısacık kestirmiş. Oradan pazara gidip yeni kıyafetler almışlar. Yeni bir ismi bile olmuş. Erkeksi bir isim, Mehran koymuşlar adını. Babası kendini Mehran'a diğer çocuklarına olduğundan daha yakın hissetmiş ve onu oğlu gibi benimsemiş. "Şimdi insanlar bana sorduklarında, evet diyorum ve bir erkek çocuğum olduğunu görüyorlar. Susuyorlar, ben de susuyorum" diyor. Mehran örneği nadir rastlanan bir durum değil. On yaşındaki Mina, okul kıyafetleri ve başörtüsüyle her sabah iki saatliğine okula gidiyor. Ancak sabah 9'da Kabil'in en yoksul semtlerinden birindeki evine erkek kıyafetleri giymek için geri dönüyor. Buradan Abdul Mateen ismiyle işe gidiyor. Yakınlardaki bir bakkalda çıraklık yapıyor. Sekiz kız kardeşinin bakımına ve 40 yaşındaki annesi Nasima'ya yardımcı olmak için her gün eve yaklaşık 1,30 dolar para getiriyor. Mina'nın babası işsiz bir duvarcı ve zamanının büyük bir kısmını evden uzakta geçiriyor. Nasima, onun geçici işler bulduğunda parasının çoğunu uyuşturucuya harcadığını söylüyor. Annesi, Mina'nın erkek kılığına girmesinin ailenin ayakta kalması için bir gereklilik olduğunu söylüyor. Mina çok utangaç bir çocuk ama tekrar kız gibi görünmek istediğini de açıkça söylüyor. "Hergün şikâyet ediyor" diyor annesi. Bu kızlar belli bir süre sonra erkek olarak dolaşamıyor. Bedenleri değişmeye başladığında ve evlilik yaşları yaklaşınca, aileler onları erkeklerin içinde bulunmalarını fazla riskli bulmaya başlıyorlar. 15 yaşındaki Zehra uzun süre erkek gibi giyinip erkek gibi davrandığını anlatıyor. Ona kalsa kız olmaya hiç geri dönmezdi. "İçimde hiçbir şey bana kız olduğumu hissettirmiyor" diyor omuzlarını silkerek. Annesi Leyla ona birkaç kez biraz daha kadınsı görünmesini önermiş ama Zehra kabul etmemiş. "Ben her zaman bir erkek olmak istemiştim" diyor üzerine basarak. Şükriye Sıdıka için de kılık değiştirme işi fazla uzun sürmüş. Bugün 36 yaşında, evli ve üç çocuğu var. Kabil'de bir hastanede anestezi hemşiresi olarak çalışıyor. Bir gün teyzesinin kendisine yerlere kadar uzanan bir etek aldığını ve ona değişiklik zamanının geldiğini söylediğini hatırlıyor. Bunun nedeni yakın zamanda anlaşıldı. Evleniyordu. Ailesi ona, daha önce hiç tanışmadığı birisini bulmuştu. O zamanlarda Şükür (kendisine bu ismi koymuştu) kendisi için ve etrafındaki çoğu insan için 20 yaşında bir erkekti. Cebinde bir bıçakla dolaşırdı. Kot pantolonlar ve deri bir ceket giyerdi. Zorunlu evlilik herkes için zordur ama Şükriye buna özellikle hiç hazırlıklı değildi. Hayatında hiç yemek pişirmemişti. Giymek zorunda olduğu burkaya takılıp düşüyordu. "Tekrar değiştiğinizde yeniden doğmuş gibi hissediyorsunuz ve her şeyi yeni baştan öğreniyorsunuz" diyor. Şükriye şanslı olduğunu, kocasının iyi birisi olduğunu söylüyor. Kısa süren sorunlu bir dönemde kocası bir kez ona vurmaya teşebbüs etmiş ama Şükriye onu ittirince bu bir daha hiç tekrar etmemiş. Şimdi o bir kadın gibi görünmek, çocuklarının annesi olmak istiyor. Ancak arada "en iyi günlerim" dediği zamanı hatırlamadan da edemiyor. Rafet ailesi Mehran'ın ne zaman tekrar kız olacağına dair kararı henüz vermemişler. Annesi, "Ona yavaş yavaş ne olduğunu, büyüdükçe nelere dikkat etmesi gerektiğini söylemeye başlamam gerekiyor" diyor. Kızının bundan nasıl etkileneceği konusunda endişelenirken birdenbire kendi geçmişinden bir şey hatırlıyor: "Seninle bir şey paylaşabilir miyim? Bir dönem ben de erkektim." Ailesinin ilk kız çocuğu olan Rafet, babasının küçük bakkalında çalışmaya başlıyor. 10 yaşında başladığı bu işte dört yıl çalışıyor. Bu deneyimin onun meclise girmesine katkıda bulunduğuna emin. "Bu beni daha enerjik yaptı. Daha güçlü yaptı" diyor. Rafet kızının da psikolojisi ve kişiliği için bunun bir kısıtlamadan çok bir avantaj olduğuna inanıyor. Bu konunun açıkça konuşulmasının tepki çekeceğini bildiğini söyleyen Rafet, Afgan kadınlarının çoğunun olmasını istemediği bu geleneğin ortaya çıkmasının önemli olduğunu söylüyor. "Bu Afganistan'ın bir gerçeği" diyor.