Çağan Irmak filmlerinin bir tarafında kâbuslar, bir tarafında naiflik var. Hayallerindeki kadına hediye etmek üzere her gün aynı çilekli pastayı yapan aşçıyı hayal eden de (
Çilekli Pasta), değme korku filminde zor göreceğiniz sahnelerle bir ailenin en karanlık ve 'sakat' sırrını ifşa eden de (
Mustafa Hakkında Herşey), Çağan Irmak. Hem devlet baba hem de evdeki baba tarafından sıkıştırılmış evlatların (
Babam ve Oğlum) hikâyesini anlatan, ama baba güvencesiyle özdeş bir Atatürk'ü özleyen de (kısa filmi
Düşlerimde Atatürk), yine aynı yönetmen. Irmak'ın popülerlikle de beklenmedik bir ilişkisi var. Hikâyelerini ve (çoğu kez parlamasını sağladığı) oyuncularını, seyirci tavlama kurallarına istinaden seçtiği söylenemez. Aksi halde
Babam ve Oğlum gibi tipik bir melodramın üzerine
Ulak gibi fantastik bir denemeyi, herkeslerin kendisini bulduğu
Issız Adam'ın üzerine, toplum dışı kalmış ana-oğulun hikâyesi
Karanlıktakiler'i izlemezdik. Ancak bir halk anketi yapmaya kalksak, herhalde Irmak şu an yurdun en sevilen yönetmeni çıkar. O halde Çağan Irmak, Türk seyircisinin beklentilerini saptayıp birebir karşılamaktan çok, kitlelerle ortak bir duyarlılığı yansıtıyor olmalı. Öyle olmalı ki,
Babam ve Oğlum haricinde, başka hiçbir filmde, Yeşilçam'ın 'altın çağ'ı bittiğinden beri sinemaya adım atmamış olma ihtimali çok yüksek insanları bir arada sinema salonuna toplanmış olarak görmedim.
ZEYTİNYAĞLI DOLMA İMGESİ
Orta yaş ve üstündeki Türk kadınına (veya annesine) özgü 'teklifsiz iletişim'in hüküm sürdüğü ortamda dolma yoktu, ama
Babam ve Oğlum'u izlediğim seansı, nedense bir 'zeytinyağlı dolma' imgesiyle birlikte hatırlıyorum. Haliyle Çağan Irmak'ın, herkesi sinemaya çekebildiği için, Yeşilçam'ın 'halk sineması' tarafına en çok yaklaşmış 'güncel' yönetmen olduğunu düşünüyorum. Komedi dışındaki türlerle, aşk veya aile draması gibi türlerle buna uzanabilen başka bir yönetmen de yok ortada. Sinemadaki ilk uzun metrajlısı
Bana Şans Dile'nin setini ziyaret edip de Çağan Irmak'tan konu özetini dinlediğimde, filmle ilgili olumsuz 'önyargı'lara kapılmaktan kendimi alamamıştım. Bir gün okula silahla gidip herkesi karanlık sırlarını ortaya dökmeye zorlayan liselinin (Rıza Kocaoğlu), 'medya ve şiddet kültürü' eleştirisine odaklı hikâyesi, 'kulağıma' fazlasıyla şematik gelmişti. Nitekim filmin prodüksiyonuyla da ilgili binbir dert, binbir şanssızlık vardı ve
Bana Şans Dile, Irmak'ın da 'arkasından' çok iyi konuşmadığı bir filme dönüştü. Gelgelelim, geçmişinde ödüllü kısa filmler (örneğin
Bana Old and Wise'ı Çal) ve seyirciyi yakalayan TV işleri (diyelim ki
Şaşıfelek Çıkmazı) vardı.
Bana Şans Dile'den bir sonraki adımı, TV camiasında yeni bir sayfa anlamına geliyordu. Meral Okay ile Mahinur Ergun'un yazdığı
Asmalı Konak, hikâyesinden de önce, görsellik anlamında 'sinema filmi gibi dizi' yakıştırmalarıyla gündeme geldi ve 'sevilen dizi'den 'fenomen dizi'ye terfi ederek, çekim mekânlarına turistik gezi düzenlenen ilk Türk dizisi oldu.
KARİYERİNDE BİR ZİRVE
Fikret Kuşkan, Nejat İşler ve Başak Köklükaya'lı
Mustafa Hakkında Herşey, 'reklamcının yalan dünyası' gibisinden basit gözlemlerle, 'birinin üzerine işeme'yi dahi içeren ağır psikolojik karşılaşmaları birbirine katan, ilgiye değer bir girişimdi. '78 kuşağının acılarıyla birlikte bir büyük aşk hikâyesini ele alan
Çemberimde Gül Oya, Irmak'ın televizyonda rakip tanımadığının kanıtı oldu. Diziyle benzer politik acıları, bir baba-oğul çatışması ekseninde anlatan
Babam ve Oğlum, yakaladığı tartışmasız gişe zaferinden eleştirmenlerden aldığı takdire kadar, Irmak'ın kariyerinde bir zirveydi. Onun üzerine,
Kabuslar Evi adlı, her bölümü birbiriyle alakasız, ama 'uzaktan bağlı' hikâyeleri anlatan TV serisi geldi. Bu seri, yerli ekranın çıtasını yükselten bir girişim olmanın yanında, Irmak'ın çok sevdiği 'geçmişle hesaplaşma' temasının fantastik tezahürüydü. Bir sonraki sinema filmi
Ulak, bunun bir başka uzantısı oldu. Eski Anadolu kültürlerinden bolca esinlenmesine rağmen 'zamansız' ve 'mekânsız' bir atmosferi yansıtan filmde,
Babam ve Oğlum'daki gerilimli baba-oğul ilişkisi, 'çekirdek' versiyonuyla boy gösterdi. Buna benzer ve hatta
Bana Old and Wise'ı Çal'daki yalnız radyo DJ'ini TV filmi
Günaydın İstanbul Kardeş'e taşımasına benzer şekilde,
Issız Adam'ın arka planındaki esas hikâye gibi duran ana-oğul ilişkisini de
Karanlıktakiler'e taşıdı Irmak. Gerçi sanmayın ki, 'anneden kopamama sendromu'nun daraltıcı sonuçlarına dair karanlık yorumlarda bulunuyor. Aslında bulunuyor da, son kertede lafı, 'annenin de sebepleri vardı'ya getirerek bir 'kurbanlar zinciri' kuruyor. Tıpkı
Ulak'ta gaddar babanın yerine 'kurtaran' babayı koyması, 'Kalp kıran / ıssız adam'ın nihayetinde 'layığını' bulması gibi. Bir terazi, hep var. Irmak, bir taraftan popüler kitlesel algıyı eksiksiz doğrulayan gözlemleri ortaya koyup ('reklamcılar havalı gözlükler takıp, bütün gün cep telefonunda konuşur', 'Beyoğlu entelleri şarap içer' vs.), bir taraftan da seyirciyi 'dürten' kâbusları anlatıyor.
Karanlıktakiler'deki kâbusun içinde, değişen yaşam kültürü, evlatla beslenen anne ve dışlanmışlık var. Film yer yer bir gerçekçiliğe, yer yer de Tom Tykwer'in
Ölümcül Maria'sı veya
Şarküteri tipi 'full atmosfer', yarı gerçeküstü yapımlara yaklaşıyor. Kısmen ilginç gelen, kısmen de kopukluk hissi yaratan bir tarz. Irmak, çoğu işinde olduğu gibi, 'sinema'sını izletmeyi ve hikâyesinin üzerinde düşündürmeyi başaracak. Tabii aynı şekilde, terazinin dengesini korumayı da.
FİLMLERİ:
Çilekli Pasta (2000)
Bana Şans Dile (2001)
Mustafa Hakkında Her Şey (2004)
Babam ve Oğlum (2005)
Kabuslar Evi (2006)
Ulak (2008)
Issız Adam (2008)
Karanlıktakiler (2009)
DİZİLERİ:
Şaşıfelek Çıkmazı (2000)
Asmalı Konak (2002)
Çemberimde Gül Oya (2004)