İstanbul'da dillere destan aşklar yaşandı. Yürekler aşkın hüznünü de sevincini de İstanbul'un büyülü dünyasında yaşadı. Kimi yazar, kimi şair, kimi siyasetçi birçok ismin sevdaları Kültür A.Ş'nin yayımladığı İstanbul'un 100 Sevdası isimli kitapta bir araya getirildi. Kadriye Kaymaz ve Eser Postallı bir yıllık bir literatür taraması yaparak hazırlamış kitabı: "Sadece kitaplardan değil, dergi ve gazete koleksiyonları ile albümlerden de yararlandık" diyor Postallı. Kadriye Kaymaz ise çalışmanın farklı dönemlerden izler taşımasına dikkat ettiklerini söylüyor: "Araştırmamızı Bizans'tan başlayarak yakın geçmişe kadar getirdik. Elbette kaynaklar 19. yüzyıldan itibaren sayıca arttığı ve çeşitlendiği için hikâyeler de doğal olarak daha fazlaydı."
BANA HER ŞİİRİ YAZDIRAN SENSİN!
Yunus Emre'nin "Dağa düşer kül eyler/Gönüllere yol eyler/Sultanları kul eyler/Hikmetli nesnedir aşk" dizelerini paylaşan Kaymaz, "Seversin kavuşamazsın, aşk olur" demiş Âşık Veysel. Bugün aşk veya sevdanın tarifi daha dar kalıplara sığdırılmış durumda" diyerek içinde vefa, dostluk ve fedakârlık olan hikâyelerden daha çok etkilendiğini söylüyor. Aşkın farklı hallerini yansıtan hikâyeler var kitapta. Filizlenen aşklar, ömre sığmaz sevdalara dönüşmüş çoğu zaman. Kimi şair "Bana her şiiri yazdıran sensin!" demiş, kimi yazar "...senden başka gerçek bir varlık yoktur ortada" diyerek romanlarına işlemiş aşkını. İstanbul'un masmavi denizinde masmavi muhabbetler, bulutların beyazlığında harmanlamış yüzyıllar boyunca.
Her şey seninle güzel
Aşk şarkılarını besteleyen ve yazanların aşkları da dillere destan. Besteci Melih Kibar ve söz yazarı Çiğdem Talu'nun İçimdeki Fırtına şarkısının ömürlerine yansıması gibi... Tanıştıkları gün beraber çalışmaya başlayan ikili Türk müziğine 270 şarkı kazandırdı, sevdaları şarkılarda ölümsüzleşti. "Her şey seninle güzel/Olmayacak düşlerin peşinden koşmak bile..." ya da "Seni düşündüm, dün akşam yine/Sonsuz bir umut doldu içime/Bir de kendimi düşündüm sonra/Bir garip duygu çöktü omzuma..." sözleriyle tekrar tekrar aşklarını ilan ettiler sözlerde, bestelerde birbirlerine. Aşklarının hikayesi şarkılarında gizli. Bir gemi yolculuğunda fırtınaya yakalandığında bir beste yapmış Kibar. Talu'ya sözlerini yazması için göndermiş. Fırtına esnasında yazıldığından bihaber sevgili, şarkı sözlerini yazıp postalamış Londra'daki aşkına. Kibar postadan gelen zarfı açtığında şarkının adının İçimdeki Fırtına olduğunu görünce heyecandan neredeyse yere düşecekmiş.
Öyle bir yâr için âdile ağlar elbet
Sulltan Abdülmecid'in kardeşi Adile Sultan, Osmanlı hanedanında divanı olan tek kadın şair. Kanuni Sultan Süleyman'ın "Muhibbî" mahlasıyla yazdığı şiirlerini Muhibbî Divanı'nda toplayarak bastırmış bir isim. Hem besteleri hem de şiirlerinden bestelenmiş şarkıları mevcut. Küçük yaşlarında kaybettiği sevdikleri için şiirler yazmaya başlamış. Tophane Müşiri Mehmed Ali Paşa ile evlenmiş. Neşatabad Sarayı'nda çok sevdiği eşiyle debdebeli ve neşeli bir hayat yaşamış. Sadrazamlık görevine kadar yükselen Mehmet Ali Paşa Kastamonu'ya sürgüne gönderilince Adile Sultan çok üzülmüş ve ona kavuşmak için her şeyi yapmış. Mehmet Ali Paşa'nın sonsuz hayata göçmesiyle Adile Sultan yüreğindeki acıyı: "Devlet ü dine sadakatle ederdi hizmet / Emr-i Peygamberi icraya kılardı hizmet / Bir özü doğru, sözü doğru muhibb- i devlet / Öyle bir yâr için Âdile ağlar elbet" diyerek dökmüş mısralara.
Yüreği kanatan sevda
Yüreği kanatan sevdalar da yaşanmış İstanbul'da. Aşkı dert edinenlerin sevdaları gibi. Arkadaşının eşine âşık olan şair Osman Fahri de onlardan. Âşık olduğu kadın romancı ve şair Şükûfe Nihal. O dönem Faruk Nafiz, Nazım Hikmet dahil pek çok edebiyatçının gönlünü çelmiş. Osman Fahri ise aruz dersi verdiği öğrencisi Nihal'in arkadaşının eşi olmasını kendine yediremeyince İstanbul dışına tayinini istemiş. Şehir değiştirmiş olması aşkını öldürmek yerine yüreğinde alevlendirdikçe alevlendirmiş... "Bana her şiiri yazdıran sensin!" diyen Fahri çaresizliğinden bir gün kafasına tabancayı dayamış ve tetiği çekmiş ama ölmemiş. Ama bu olay nedeniyle rahatsızlanınca İstanbul'da La Paix Fransız Hastanesi'nde yatarken delirmiş. Şükûfe Nihal, ölümünden sonra Elazığ'a gidip onun gezdiği sokaklarda dolanmış, onun soluduğu havayı teneffüs etmiş. İki evliliğinde de mutluluğu bulamayan Şükûfe Nihal, Osman Fahri'nin özlemini ebedî ayrılıktan sonra şiirleri ve romanları vasıtasıyla söze dökmüş: "İnsan hayatında bir defa sever. Gerisi kapılış, aldanış. Ben bütün şiirlerimi bir tek şahıs için yazdım. Hep onu anlattım, ona seslendim."
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek
Osmanlı'da padişahların aşkları da dizelere yansıdı. Yavuz Sultan Selim'in bir sefer sonrası bir handa konaklarken hizmetine genç ve güzel bir kadın bakarmış. Bir gün sabah temizlik için odasına gittiğinde Yavuz Sultan Selim'i görünce gönlüne padişahın aşkı düşmüş. Söylemek istemiş ona sevgisini. Ne yapacağını bilememiş. Sonunda odasındaki duvara "Âşık olan neylesin!" diye bir mısra yazıvermiş. Sultan Selim bunu görünce duygulanıp mısranın altına: "Derdi ne ise söylesin!" cevabını yazmış. Genç kadın bunun üzerine "Ya korkarsa neylesin?" yazınca Yavuz, bu tertemiz duyguya değer verip "Hiç korkmasın söylesin" mısrasını yazmış. Bunun üzerine kadın korksa dahi tüm gücünü toplayıp padişahın huzuruna çıkmış. Odada Yavuz'un yüzüne baktığı an masum ve tertemiz duygularla atan kalbi bir anda duruvermiş. Yavuz Sultan Selim'i bu ölüm öyle sarsmış ki, Mısır seferini bir süre ertelemiş. İsmini bile bilmediği bu genç kadın için bir mezar yaptıran padişah, yazdığı şiirin dörtlüğünü de mezar taşına yazdırmış: "Merdümi dîdeme bilmem ne füsûn etti felek / Giryemi kıldı hûn eşkimi füzûn etti felek / Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân / Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."
Sevdası ve ilham perisi
Edebiyatımızın önemli isimleri de büyük aşklar yaşadı. Eserlerine mutlulukları, sevinçleri, yalnızlıkları ve hüzünleri yansıdı. Oğuz Atay da hayatının dönüm noktalarında aşka tutulanlardan. 1967 yılı Atay'ın hayatında dönüm noktası. Eşi Fikriye Hanım ile ayrıldığı dönemde yazıları dergilerde yayınlanmıyor. İyi arkadaşı olan Sevin Seydi eşinden boşandığında ilişkilerinin seyri değişmiş; Atay'ın sevdası olmuş Sevin Seydi. Tehlikeli Oyunlar ve Tutunamayanlar romanlarını onun desteğiyle yazmış. Romanlarını ona ithaf etmeyi ihmal etmemiş. Tehlikeli Oyunlar'da ise yazar "Belki de bu satırların yazarından ve onun kafasını sürekli meşgul eden senden başka gerçek bir varlık yoktur ortada" diyerek Seydi'ye olan duygularını dökmüş. Prof. Dr. Yıldız Ecevit'in Ben Buradayım isimli kitabında ise Atay ve Seydi aşkıyla ilgili "Sıradışı bir kadının, alışılmış ölçütlerle anlaşılması mümkün olmayan sıradışı sevgisidir bu" cümlesi yer alıyor. Atay'ın hayatının son on yılında Seydi hep var. Tanıştığı günden ölümüne kadar süren bu sevgi zaman içinde farklı biçimlere bürünmüş; kimi zaman ilham perisi, kimi zaman tutkuyla bağlandığı kadın, kimi zaman da en yakın arkadaşı olmuş.