İstanbul'un güzide semtlerinden Çamlıca'daki Mehmet Akif Ersoy mahallesi burası... Burayı özel kılan bir yerdeyiz. 60 metrekarelik bir mekana bir dünya sığabilir mi? Ortak nokta Müslüm Gürses, nam-ı diğer Müslüm Baba olunca sığıyormuş. Bunu görüyoruz. Müslüm Gürses'e fiziki benzerliğiyle semtte adı Müslüm Baba'ya çıkmış Yılmaz Tunç'un, dört bir yanı 'Baba'nın posterleriyle dolup taşan, 7/24 onun şarkılarının çaldığı çay evi burası. Adı Müslüm Baba Çay Evi... Logosunda Gürses fotoğrafıyla, bu yazı yer alıyor. Bu küçücük mekan İstanbul'un, hatta Türkiye'nin dört bir yanından gelen Müslümcülerin buluşma noktası. Yılmaz Tunç dört sene önce açmış burayı. İsim hakkını ise bizzat Muhterem Anne diye hitap ettiği Muhterem Nur'dan almış. "Baba'nın ölüm yıldönümlerinde her zaman kabirdeyizdir. O ziyaretlerden birinde sordum Muhterem Anne'ye. 'Alt tarafı bir çay ocağı, aç evladım' dedi. Gönülden bir rıza, bir sözdü bu. O zaman açtık." Tunç aslen Sivaslı. 46 yaşında. 1985'te gelmiş İstanbul'a: "İstanbul'a bir geldim. Her yerde Müslüm Gürses çalıyor. Topkapı, Kumkapı, Beyazıt... El arabalarında kaset satarlardı, her arabada Müslüm Baba posterleri, kasetleri. Bangır bangır çalıyor kasetleri. 1986'da da bir afiş gördüm. Konser afişi... Baba'nın Gülhane konseri. Gittim. Hayatımda öyle bir izdiham görmemiştim. Bırakın sahne yakınına gitmeyi Gülhane Parkı'nda, hatta dışında yer kalmamıştı. Böyle bir aşk, böyle bir sevgi görmemiştim hiçbir yerde. O gün Müslümcü oldum. Çok etkilendim. Bu bir müzik değildi sadece. Aynı duyguyu hissedenlerin, hayatta ezilenlerin yoluydu, yolculuğuydu. Ben hamal çocuğuyum. Kendim de işportacılıktan temizlik işçiliğine her şeyi yaptım bu hayatta, ezilmişlikten geliyorum. Müslüm Baba bizi buradan yakaladı. Çok iyi biliyorum ki kendisi de gariban dostudur. Ruhu garibandır.
Sırtındaki paltosunu çıkartıp bankta yatan insanlara verdiğini biliriz. Dört sene önce de burayı açtım işte. Sağolsunlar her semtten geliyor arkadaşlar. Burası bir kaynaşma, kendi ruh kardeşlerimizle buluşma yeri oldu." Mekanın müdavimlerinde İdris Çavuş, nam-ı diğer Müslümcülerin Çavuşu yıllardır sosyal medya için Müslüm Gürses klipleri hazırlıyor. Fotoğraflar ve videolar eşliğinde... Milyonlarca izleniyor, dinleniyor hazırladığı klipler... "Bu çay evi çok küçüktür uzaktan bakıldığında ama içerideki dünya, içindeki kalpler büyüktür" diyor ve ekliyor: "Mekanın sahibi Yılmaz Abi'yle Baba'nın kabrinden tanışıyoruz. Açıldığı günden beri haftada en az dört-beş gün uğrarım buraya. Bizi biz yapan şarkıları dinleriz, sohbet ederiz. Kendi benzerlerimizle tanışırız. Bizi buluşturan tabii ki önce Müslüm Gürses aşkı ama sonrasında temiz kalp. Müslüm Baba gerçek Müslümcülere saflığı, temizliği, garibanı koruyup kollamayı öğütlemiştir. Biz böyle yaşamayı vasiyet sayıyoruz... Onun vasiyetini yerine getirmek isteyenlerin buluşma yeri burası." Çetin Ergün de mekanın sağlam müdavimlerinden. Siirt'ten gelmiş İstanbul'a yıllar önce çalışmak için. Açıldığı ilk günden itibaren mekana uğrayanlardan. O önce kendi Müslümcülük anlayışını anlatarak başlıyor söze. Epey filozof bir arkadaş: "Müslüm Gürses dinlerken bütün hayatınızı ele alırsınız. Ailenizi, sevdiklerinizi, kazandıklarınızı, kaybettiklerinizi... Baba size bir özet çıkarttırır. Dertlenirsiniz ama Baba size yine cankurtaran simidi atar, 'Derdinde yalnız değilsin' der. Bu bir terapidir aslında. 'Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi' dediğinde, 'Oh be yalnız değilim işte, benim gibi binlercesi var' dersiniz. Baba hep ders verir, öğüt verir." Ergün için Müslüm Baba Çay Evi'nde olmak günlük hayatın zorluklarından, gerçeklerinden kısa bir müsaade isteyip kendi ruhunu dinlemek. Öyle diyor ve ekliyor: "Ruhdaş diye bir şey vardır. Senin ruhuna benzeyen diğer ruhlarla birlikte olunca huzur buluyor insan. Biz burada seçmece bir ekibiz. Hep birlikte her sene Baba'nın kabrinde Kuran okuturuz. Çiçeklerini yenileriz. Her hafta en az bir gün o kabirdeyizdir. Babayı yaşar, yaşatırız. Bu mekan da bizi buluşturuyor, yaşatıyor. Sadece bizi değil Müslümcülüğü de yaşatıyor."
YILMAZ TUNÇ (Müslüm Baba Çay Evi'nin Sahibi)
"Burada Muhterem Nur'a mevlit okuttuk"
"İnanır mısınız burayı sosyal medyada görüp Fransa'dan, Almanya'dan gelen Müslümcü kardeşlerimiz oldu. Birer çayımızı içtiler. Ben hayatımı adadım Müslüm Gürses'e. Onun her sözünü, her şarkısını ödev belledim. Burası sadece gelip insanların müzik dinlediği bir yer değil. Gerçek Müslümcülük garibin halinden anlamaktır. Biz burada dayanışma içindeyiz. Aramızda el verdiğince para toplarız. İhtiyacı olan arkadaşlarımıza yardım ederiz. İş bulmaya çalışırız. Ramazan'da Kadir Gecesi dağıtmak üzere bu yakında herkes kendi mahallesinde yetim çocuklarımızı araştırıyor. Onları giydireceğiz topladığımız paralarla. Her sene Baba'nın kabrinde mevlit okutturuyoruz. Muhterem Anne'nin ölüm yıldönümünde de burada mevlit okuttuk. Buraya gelen herkes Müslüm Baba'yı kendi öz babası gibi görür. Bunu ne hayranlıkla açıklayabilirsiniz ne de başka bir şeyle. Bu böyledir... Nedeni, nasılını açıklamak zordur. Anlatılmaz yaşanır. Ama şunu söyleyebilirim: Müslümcü hayatta erdemi, çayda demi sever."
ARİF YAVUZ (MÜDAVİM
Bizi gayri Müslümcülerle karıştırmayın!
"48 yaşındayım, 35 senedir gururla Baba'yı dinliyorum. Baba bizim için bir şarkıcı, bir müzisyenden çok ötelerdedir. Bir hayat biçimidir. İçimizin dışarı yansımasıdır. Bizim söyleyeceğimizi bizim yerimize o söyler. Ben bu aşkı üçe ayırıyorum. Bir Müslümcüler. Normal müzik olarak onu sevenler. İki harbi Müslümcüler. Bunlar bizim gibi bunu bir hayat yolu olarak seçen ve yaşayanlardır. Bir de gayri Müslümcüler var ki onlar sonradan olanlardır. Baba pop söylemeye başladıktan sonra bizi geçmişte aşağılayan, Baba'yı hor gören bir kitle de onu sahiplenmeye, ondaki cevheri görmeye başladı. Bunlar onlardır. Hele bir de Müslüm filminden sonra onu sahiplenen bir kitle var ki, onlar da bir önce söylediğimden daha da zayıf. Yarın unuturlar her şeyi. İşte Müslüm Baba Çay Evi harbi Müslümcülerin mekanıdır. Burası Çamlıca ama buraya İstanbul'un her semtinden hatta şehir dışından bile gelen var."
NECATİ CELİL AVŞAR GÜRSES'İN ŞOFÖRÜNÜN OĞLU)
Baba kapıcısına bağlama çalardı
"Rahmetli babam Halit Avşar 28 yıl Gürses'in şoförlüğünü yaptı. 1986'dan 2011'e kadar hem şoförü hem korumasıydı. 35 yaşındayım. Benim çocukluğum Baba'yla geçti. Çok mütevazı bir insandı. Babamla birbirlerini çok severlerdi. Babamın kendi özel arabası vardı, Şahin. Bir gün iş dışında o arabaya binmiş... Çok lüks bir araba durmuş yanlarında. İçindekilerden biri 'Şu Müslüm Gürses değil mi?' demiş, yanındaki ki 'Yok ya, ne işi var Gürses'in Şahin'de' demiş. Baba da 'Şuraya bak Halit, benim ben olduğuma inanmıyorlar iyi mi' demiş. (Gülüyor) Öyle mütevazı bir insandı ki, para pul, şan, şöhret umurunda değildi. Vaktiyle oturduğu apartmanın kapısına gidip saz çaldığını, şarkı söylediğini bilirim. İnsan ayırmayan, koca yürekli bir insandı. Ve inanın bu mekan, Müslüm Baba'yı en iyi anlayanların buluştuğu yer. Burada nice derin dostluklar, bağlar kuruluyor. Ben yeni keşfettim burayı. Hatta Yılmaz Abi mekana Gürses'in babamla bir fotoğrafını asmış. Çok duygulandım..."
ÇETİN ERGÜN (Müdavim)
Burada insan olmak üzerine düşünüyoruz
"Burada insanları bazen sohbette görürsünüz bazen susmuş, düşüncede. Baba'nın şarkıları öyledir. Dalar gidersiniz kendi içinize. Size sizi anlatır sanki. Ben pek çok Müslümcüye göre gencim. Eski Gülhane günlerini yaşamadım. Ama o ekolden devam ediyorum... O ruhtan devam ediyorum. Bizi insanların kendini dağıtmış, sorumsuz olarak görmeleri de üzüyor çoğu zaman. İsteyen herkes buraya uğrayıp bizimle konuşup tanışabilir. Müslümcü sorumluluk sahibidir. Hayata, doğaya değer verir. Ama adaletsizlik üzerine, insanın dünyadaki yolculuğu, yaşamın zorluğu üzerine düşünür. Bu da insanı insan kılan şey değil midir zaten! O yüzden burası bizim için hayatı anlamak için geldiğimiz bir Müslüm Baba Üniversitesi."