Razafindramonja Olivier Nicolas Jean Jacques, yedi yıldır Sakarya'da yaşayan bir Madagaskarlı. Türkiye'nin verdiği bursla, Sakarya Üniversitesi'nde Siyaset bilimi ve kamu yönetimi okumak için 19 yaşında yollara düşüyor. İstanbul'a ilk vardığında hayretler içinde kalıyor. Çünkü uzun süre Fransız sömürgesi altında yaşadıkları için televizyon kanallarında Türkiye, bombaların patladığı bir Arap ülkesi olarak gösteriliyor. Oysa karşısında modern, teknoloji olarak ilerlemiş, sıcakkanlı insanların olduğu bir ülke vardır.
Sakarya halkı da Olivier'i bağrına basıyor. Burada modern tarımı da öğrenen Oliever'ın en büyük hedefi, ülkesine dönünce susuz tarım yapmak ve bunu halkına öğretmek. Diğer yandan daha ülkesine gitmeden geliştirdiği su kuyusu projesi ile Madagaskar'ın güneyindeki birçok köye su kuyusu açtırmayı başarmış. Öyle ki, onun bu başarısını biz İstanbul'dan duyduk ve Olivier'ı tanımak için Sakarya Üniversitesi'ne doğru yol aldık.
Oliever gerçekten çok sıcakkanlı ve Türkçeyi oldukça güzel konuşuyor. Türkiye ile Madagaskar arasından bir kardeşlik köprüsü kurmayı başarmış. Yardımsever Türk halkı da onun çağrısına duyarsız kalmayarak Madagaskar'a su kuyusu açtırmak için kolları sıvamış. Son iki yılda sadece kendi çevresinin yardımı ile tam 23 su kuyusu açtırmayı başaran Olivier, susuzluktan hayatını kaybeden, hastalanan Madagaskarlı başka çocuklar olmasın diye yola devam ediyor. Gelin, Olivier'ın hikâyesini kendisinden dinleyelim.
- Biz Madagaskar'ı filmlerden tanıyoruz, gerçekte nasıl bir yer?
- Bir ada ülkesi, Güney Afrika'nın
yanında. Nüfusumuz 25 milyon. Daha
keşfedilmeyen de çok yerimiz var. Filmlerde
gördüğünüz zürafa, aslan, zebra gibi
hayvanlarımız yok ama su aygırının daha
küçük olan çeşitleri var. Çünkü beş yüz yıl
önce topraklarımızı sömüren Fransızlar su
aygırlarını da tüketmişler.
- Fransızların sömürgesi olarak yaşamak hayatınızı nasıl etkiledi?
- 1896'da Fransızlar bizi sömürmeye
başladı. Altı kraliyet ailesi vardı, onlar birbiri
ile savaşırken içlerinden birini Fransa
destekliyor ve o kraliyet galip geliyor.
Fransa Hristiyanlığı yaymaya çalışınca
o Kraliyet de Fransa'yı kovmak istiyor.
Dönemin kraliçesi de çok güçlü bir kadın.
Fransa ve İngiltere'ye ilk büyükelçimizi
gönderiyor. Fransa beş sene sonra tekrar
ülkemize saldırdı. Fransızlar Madagaskar'ı
modernleştireceğiz diyerek bizi sömürge
haline getirdiler. Oysa bizim okullarımız,
bir dilimiz, fabrikalarımız vardı. Bankamızı
bile kurmuştuk, çağ dışı değildik
dedikleri gibi. Gözleri bizim zenginliklerimizdeydi...
- Nasıl bir ailede büyüdünüz?
- Madagaskar'ın güneybatısından geliyorum.
Eski, köklü bir ailem var. Ben
bir şehirde doğdum ve büyüdüm. Babam
vergi dairesinde memurdu, annem de baharat
ihracatı yapardı. Bir de küçük erkek
kardeşim var. Ailem geleneksel bir aileydi.
Modernlik olarak sunulan şeye çok alışamadılar.
Evde büyük annem ve büyük
babamla birlikte yaşardık. Daha çok bizim
kültürümüze ait yemekleri yiyorduk. Her
cuma akşamı büyük babam ve büyükannemim
köydeki evine giderdik. Orada tarım
yapardık.
- Türkiye'ye gelmeye nasıl karar verdiniz?
- Bize İtalya, Fransa ve İngiltere burs
veriyordu ama kazanmak kolay değildi.
Çünkü torpili olanı alıyorlardı. Bu bilinirdi
zaten ülkede. Türkiye'den gelen bir arkadaşım,
bana aldığı burstan bahsetti. Başvurdum
ama olmaz diye düşünüyordum.
Çünkü ben Fransızca biliyordum. Kabul
şartlarında ise İngilizce ve Türkçe bilme
şartı vardı. Beni başkentimize mülakata
çağırdıklarında çok şaşırdım. Türkiye'nin
yetkilileri beni müthiş iyi karşıladılar.
Fransızca konuştular benimle. Çok şaşırdım
ama çok da sevindim. "Türkiye'ye gelince
önce Türkçe sonra İngilizce öğreneceksin"
dediler. Bu cümleden beni kabul
edeceklerine emin oldum.
- Aileniz nasıl tepki verdi?
- Ailem çok sevindi ama biraz da korktu.
Çünkü Fransız medyası televizyonlarda
hep Türkiye'yi bir Arap ülkesi olarak
gösteriyorlar, yüz yıl önceki görüntüleri
yayınlıyorlardı. Sanki Türkiye'de hep
bombalar patlıyor gibi bir algı oluşturuyorlardı.
Annem de öyle düşündü ve
"Öleceksin orada oğlum" dedi. "Annecim
öleceksem burada da ölürüm, ben gideceğim"
dedim.
- Dedeniz size öğütler verdi mi?
- Rahmetli dedem: "Olivier nerede
olursan ol bir gün memleketine geri
döneceğine bana söz ver" dedi. Ben de
söz verdim.
- Türkiye'ye gelince ilk olarak ne düşündünüz?
- 19 yaşında elimde bavulla İstanbul'a
geldim ve çok şaşırdım. Fransız medyasının
bize gösterdiği o yer değildi. Modern,
temiz, plazaların yer aldığı, her ülkeden
insanların olduğu çok güzel bir yerdi.
Sonra yetkililerle konuşarak Sakarya'ya
geldim.
- Sakarya'yı görünce ne hissettiniz?
- Sapanca Gölü'nü görünce çok sevindin.
Çünkü deniz zannettim. Ertesi gün
denize gideceğim diye plan yaptım içimden
(Gülüyoruz).
- Türkçe öğrenmeniz kolay oldu mu?
- Çok ama çok zorlandım. Yaklaşık bir
buçuk sene sonra anlamaya ve konuşmaya
başladım. Bu yüzden ilk dönem bütün
derslerimden kaldım. Anlamaya başlayınca
notlarım da düzeldi. Üniversite'yi
başarıyla bitirdim. Siyaset bilimi ve kamu
yönetimi okudum.
- Madagaskar'a dönecek misiniz?
- Okulum bitti ama hâlâ buradayım.
Çünkü bir projem var. Sakarya Üniversitesi
ile birlikte yürütüyorum. Bu konuda
bana üniversitem de Sakarya halkı da çok
destek oldu. Ülkem Madagaskar'da birçok
köyde su yok. İnsanlar, özellikle çocuklar
susuzluk nedeniyle hayatını kaybediyor.
Sağlıksız sudan hastalanıp ölen binlerce
çocuk var. Ben de Madagaskar'ın güney
bölgesi için su kuyusu açtırma projesi başlattım.
Çünkü burası en kritik bölge, nehirler
kurumuştu. Halk zor durumdaydı.
- Peki, projeniz başarılı oldu mu?
- 2020'de başladığımda hedefim 25
su kuyusu açtırmaktı. Çok şükür 23 kuyu
açtırmayı başardık. Bir su kuyusu bir kabileye
yıllarca yetiyor.
- Bir su kuyusu ne kadar zaman dayanıyor?
- Yaklaşık beş-yedi sene arası
dayanıyor. Burada şöyle bir hata
var. Su kuyusu kuruduktan sonra
aslında halk o su pompasını
kullanarak başka bir yerde kuyu
açabilir ve yıllarca böyle devam
edebilirler. Ama su kuyusunu
açanlar, halka su pompasını temizlemeyi
ve kullanmayı öğretmiyor.
- Neden öğretmiyorlar, bu çok basit bir şey değil mi?
- Öğretmemelerinin
politik olduğunu
düşünüyorum. Bize
balık vermesinler
balık tutmayı
öğretsinler.
BİR SU KUYUSU 15 BİN LİRAYA AÇILIYOR
- Peki, projenizi nasıl duyuruyorsunuz?
- İlk yardımımızı bize kampüs camimizin imamı Erol hoca yaptı. Ona memleketim Madagaskar'da su sıkıntısı olduğunu, çocukların bu yüzden öldüğünü söyleyince Erol hoca "Tamam Olivier, ne yapabileceğimize bakacağım" dedi. Bir hafta sonra aradı ve yaşlı bir hanımefendinin bir su kuyusu açtırmak istediğini söyledi. Sonra devamı geldi ve aynı anda dört tane su kuyusu açtırdık. Ben mutluydum ama Madagaskar'daki halk daha da mutluydu.
- Hedefinize iki su kuyusu kalmış. Peki, yardım etmek isteyenler size nasıl ulaşacaklar?
- Şu ana kadar genelde Sakarya Üniversitesi'ndeki hocalarım aracılığı ile bana ulaştılar. İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Adıgüzel'i arayanlar çok oldu. Ama sosyal medya hesabımdan da bana yazabilirler, adresim olivier_napoleon. Üniversiteyi aradıklarında da bana yönlendireceklerdir.
- Bir su kuyusu açtırmak ne kadar?
- Maliyeti, bin 120 dolar. Yaklaşık 15 bin Türk lirası. Sonra Sakarya Üniversitesi'nde duyuldu ve Spor ve Kültür Müdürü Abdülrahman Şafak' da yaptırmak istedi. O ana kadar 16 su kuyusu açtırmıştık ve hedefimize dokuz kuyu kalmıştı. Üniversitemizde İletişim Fakültesi dekanı Prof. Dr. sayın Yusuf Adıgüzel de rahmetli annesi için açtırdı.
- Peki, su kuyusu açtırma süreci nasıl ilerliyor?
- Madagaskar'da bir derneğimiz var. Adı Madagaskar Gençlik Derneği. Biz parayı oraya gönderiyoruz, su kuyusu açtırmak isteyen kişinin adını, hangi şehirden olduğunu ve yazılmasını istediği tüm bilgileri ve hangi köye açılacağını iletiyoruz. 15 gün içinde de su kuyusunu açıyoruz. Yardım eden kişiye, açılış videosunu, fotoğraflarını da gönderiyoruz mutlaka, hatıra olsun diye.
BİZİM TOPRAKLARDA MODERN TARIMI BAŞLATACAĞIM
- Modern tarım yapmak istediğinizi de duydum...
- Ülkeme döndüğümde en büyük hedefim tarım yapmak. Ama modern tarımı halkımıza öğretmek. Bizim başkentimizdeki üniversiteden de bu konuda destek aldım. Madagaskar'ın güney bölgesinde susuz tarım olmak üzere, modern tarıma başlayacağız.
- Neler yetiştireceksiniz?
- Aslında eskiden pirinç yetiştirilirmiş ama su kalmadığı için artık olmuyor. Oysa bizim geleneksel tüm yemeklerimiz pirinçle yapılıyor. Biz az su isteyen sebzeleri yetiştireceğiz. Patlıcan, fasulye, yeşilbiber, patates öncelikli tercihimiz. Yetiştirdiğimiz bu sebzeleri de satıp pirinç alacağız.
- Bizde pirinç çok kullanılır. Bizim pirinç pilavımızı beğeniyor musunuz?
- Çok güzel ama çok yağlı ve tuzlu. Biz de yağ ve tuz kullanmıyorlar, pirinç lapası gibi oluyor. Türkler çok güzel yapıyor ama (Gülüyor).
ÜLKEMDE MİLLETVEKİLİ ADAYI OLMAK İSTİYORUM
- Binlerce insanın suya kavuşmasına elçilik yapıyorsunuz. Aileniz ne hissediyor?
- Ben yardım etmeyi ailemden öğrendim. Çünkü dedem yardıma muhtaç olan insanlardan asla para almaz ve bir evini onlara verirdi. Misafir eviydi o. Bölgede yardıma ihtiyacı olanları dedeme gönderirlerdi. Dedem de elinden gelen yardımı yapardı. Ben atalarımdan bunu gördüm.
- Madagaskar'a dönecek misiniz? Var mı gelecek hedefleri?
- Haziran'da döneğim inşallah. 2023'te Madagaskar'da seçimler var. Ben de milletvekili adayı olmak istiyorum, bağımsız olarak. Türkiye'de de yaşayınca halkımın nelere sahip olması gerektiğini daha iyi gördüm. Onların daha iyi bir hayat sürmeleri için çalışmak istiyorum. Çünkü bizim halkımızın buna ihtiyacı var.