Atatürk ebediyete irtihalinin üzerinden 87 yıl geçse de milletin gönlündeki sıcaklığını halen koruyor. Bugünkü yazımızda hem Atatürk'ün aziz hatırasını anacağız. Hem de vefatının öncesi, sonrası ve naaşının Dolmabahçe'den Anıtkabir'e taşınırken yaşananların perde arkasını okuyucularımız için anekdotlar halinde kaleme alacağız. Bu vesile ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle anıyoruz. 10 Kasım 1938 tarihinde aramızdan ayrılan Atatürk için yarın tüm Türkiye saygı duruşunda bulunacak, dualar edecek ve aziz hatırasını hürmetle anacak.
2002-2004 tarihleri arasında Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Müzesi Komutanlığı'nı yapan emekli Albay Dr. Ali Güler ile irtibata geçti. Aleykümesselam Dolmabahçe'den Anıtkabir'e isimli eserinden faydalanarak, bugüne kadar pek bilinmeyen birçok gerçeği yazmak ve fotoğrafları yayımlamak için izin aldık...
BİR TARİH GÖÇÜYOR
Eserin en dikkat çeken kısımlarından biri Atatürk'ün kütüphanecisi Nari Ulusu'nun, büyük önderin vefatına dair anılarının yeri aldığı kısım. Beraber okuyalım: "Atatürk'ün son hastalıklı devrelerinde, yani komalara girip çıktığı günlerde, doktorların ve yakınlarının dışında, yanına girip çıkabilen ender kişilerden biriydim. Zaten bilindiği gibi, çok önemli bir cümlesi vardı:
Özel hemşire falan istemem, bana benim çocuklarım herkesten iyi bakar.' Evet, işte o çocukları ben ve arkadaşlarımdı. Ona öyle güzel ve titiz bakardık ki doktorları dahi şaşırırlardı. İşte böyle girdiği komaları esnasında zaman zaman 'Aman Yarabbim, aman Yarabbim' diye mütemadiyen Halikından, Allah'ından yardım dilediğini gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim."
EL VE YÜZ MULAJLARI ALINDI
Atatürk ile ilgili pek bilinmeyen bir gerçeği de yine eserden öğreniyoruz: "Atatürk'ün vefatının hemen ardından İstanbul Hıfzısıhha Müzesi Müdürü Dr. Nuri Hakkı Aktansel Ata'nın yüzünün ve sağ elinin mulâjını (maskını) yapmıştır. Uzun seneler Dr. Refik Saydam'dan Atatürk'ün ellerinin güzelliğini dinleyen Sağlık ve Sosyal Yardım Müsteşarı Dr. Asım Arar bunu gerekli görmüştü. Uzun süre Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kasalarında saklı duran bu mulâjlar şimdi Anıtkabir'deki Atatürk Müzesi'ndedir."
TABUT BESMELELERLE AÇILDI
Atatürk'ün, Dolmabahçe'den Anıtkabir'e nakli öncesi, 9 Kasım 1953 tarihinde tabutun açılması ve tahnitin kontrolü de yine şahitlerin anlatımıyla kitapta yer buluyor. Orada bulunan Tuğgeneral Nazmi Çağan'ın şahitliğinden okuyalım: "Gözlerim bu büyük başa dikilmiş bakıyorum. Bu uyuyan başta da heyecan veren, kendisini saydırtan bir heybet var... O muhteşem baş yine pamuklarla örtüldü, hususi hazırlanmış bir beyaz kefen başından geçirildi. Salondaki bir grup iki tarafından ellerimizin üstünde bir ağızdan söylenen besmele ile masanın üzerinden aldık. Tabutun kapağı kapandı. Ondan sonra içinde 15 yıldan beri yattığı büyük tabutun içine tekrar kondu, bayrağımız ile örtüldü. Saat 7.30'da dört general ihtiram nöbetine tekrar başladık."
CENAZE NAMAZI KILINDI
Eserde büyük tartışmalara neden olan cenaze namazı hususu da ayrıntılarıyla ele alınıyor: "Atatürk'ün naaşının yer aldığı tabut Dolmabahçe'den çıkarılmadan hemen önce, bu büyük insana bir 'son görev' daha yerine getirildi: 'Cenaze Namazı' sarayda muayede salonunda kılındı."
Kitapta cenaze namazıyla ilgili Fahrettin Altay Paşa'nın anılarına da şu şekilde yer veriliyor: "Zamanın Diyanet İşleri Reisi Şerafettin Yaltkaya'yı çağırdık ve Dolmabahçe'nin büyük salonunda hem de birkaç kişi ile değil, birkaç saf halinde paşalar, subaylar, vazifeliler, saray mensubunu ve Atatürk'ün yakınlarından birkaç kişi olduğu halde kalabalık bir cenaze namazı kıldık."