Kapalıçarşı, hani o turistlerin İstanbul'a gelince soluğu almak istedikleri yer. Sadece turistler mi, yabancı filmcilerin de onlardan farkı yok. İstanbul söz konusu olunca kameralarını Kapalıçarşı'ya çevirmeyi âdet haline getirdiler. Hem ticari gelenek hem de kültürel değer olarak önemli bir mekân olsa da, belki de bu turist milletinin abartı sevdasından dolayı Kapalıçarşı'ya gerekli ilgiyi göstermedik şimdiye kadar. Yoksa ne sinemada ne de beyazcamda Kapalıçarşı'yı konu alan doğru düzgün bir çalışma yapılmaması nasıl açıklanabilir ki? 2000'li yılların ortalarında bir nevi ikiz senaristler Gaye Boralıoğlu ile Neşe Şen, Kapalıçarşı'nın kutusunu açmak istemiş. Önce film yapalım deseler de dizi yapılmasına karar verilmiş. Yarın atv'de ilk bölümü yayınlanacak
Kapalıçarşı dizisinin çıkış noktası böyle. Nejat İşler, Olgun Şimşek, Aslı Tandoğan, Mert Fırat, Selen Seyven, Erkan Can'ın başrollerini oynadığı;
Bir İstanbul Masalı, Binbir Gece gibi dizilerin yapım şirketi TMC'nin yapımcılığını üstlendiği dizinin çekimlerine katıldık ve üç oyuncusuyla konuştuk. Kapalıçarşı çok kalabalık olduğu için TEM Stüdyoları'nda Kapalıçarşı dekoru inşa edilmiş. Sanat yönetmeni Veli Kahraman açıkçası döktürmüş diyebiliriz. Hani gerçek Kapalıçarşı'dan al birini, gözlerini kapa, getir stüdyoya aç, anlamaz. Çekimlerde Olgun Şimşek ile Nejat İşler'in karşılıklı esprileri sık sık ekibin yüzünü güldürüyor. Çekimlerden sonra oyuncularla bir araya geldik. Aslı Tandoğan ya son derece çekingen biri ya da Nejat İşler ve Olgun Şimşek varken bana konuşmak düşmez tavrında. Çünkü uğraştık ama ağzından pek laf almak mümkün olmadı. Nejat İşler ile Olgun Şimşek ise biraz diziden biraz oyunculuktan konuşsalar da sözü dönüp dolaştırıp hayata getirdiler. Eee ne de olsa aynı mahallenin insanları onlar!
- Malum, diziler hayatımızda bir şeylere tekabül ediyor. Kapalıçarşı neye tekabül edecek?
-
Olgun Şimşek: Kapalıçarşı da memleketin bir birimi, hücresi. Onun için memleket neyse Kapalıçarşı da o. Hani Türklerin dışında yabancıların da yoğunlukla bulunduğu bir yer. Dolayısıyla memleketin renkli bir yerini temsil ediyor. Orada da bu ülkenin insanlarının hayatları dönüyor. Kimi kanaatkâr, kimi çok zengin, kiminin aşırı hırsları var, kimi emektar. Orada biraz vakit geçirin, bu memleketle ilgili önemli izlenimler edinebilir, memleketi orada tanıyabilirsiniz. Bunun için Kapalıçarşı'dan dizi çıkarma fikri bana çok doğru geliyor.
- Nejat İşler: Aslında eski bir hikâye.
Anlat İstanbul'u çekerken konuşuluyordu. Film olarak düşünülüyordu önceleri. Neşe'ler 'film mi yapalım, dizi mi olsun?' diye kafa yoruyordu. Sonunda dizi olmasına karar verildi. Hani Türkiye'nin en tanınmış yerlerinden biri. Yurtdışından gelen biri soluğu Kapalıçarşı'da alıyor. Özellikle yabancılar, genelde Türkiye'ye oryantalist baktıkları için İstanbul ile ilgili bir çekim yapacaksa Kapalıçarşı'da yapıyorlar. Bizimkilerin neden şimdiye kadar ilgi göstermediğini bilemiyorum ama izin alamamış olabilirler.
-
Onu soracaktım, Kapalıçarşı iddialı bir dizi. Sinema ve televizyon dünyamız genelde Kapalıçarşı'ya bugüne kadar pek yüz vermedi. İlk defa böyle bir dünyanın içine giriyoruz, kabaca nasıl bir hikâye izleyeceğiz?
- N.İ: Kapalıçarşı'da biri büyük işletme, diğeri daha usta çırak ilişkisiyle ayakta duran iki dükkân ve orada çalışan insanlar arasındaki çelişkinin üzerinden anlatılıyor hikâye. Yani büyük işletme ve küçük esnaf muhabbeti... Bizim dükkânın sahibi Erkan Abi'nin (Can) oynadığı Ziya Usta. Görmüş geçirmiş, kanaatkâr bir insan. Benim canlandırdığım Cemal'i zamanında evlat edinmiş. Cemal yetiştirme yurtlarında büyümüş bir adam. Ziya Usta'nın bir de gerçek oğlu var ama o ağır abi olmuş biri, birtakım kirli ilişkileri var.
- O.Ş: Ben de Ziya Usta'nın yanında çalışanlardan Mahmut'u oynuyorum. Usta, Cemal ile beni yanına almış, iki katlı bir evi var, alt katına bizi yerleştirmiş. Yani kol kanat germiş bize. Bir arkadaşımız daha var, Mert Fırat'ın oynadığı Arda. O da, Garbis Usta'mız var Kapalıçarşı'da kuyumculuk yapan, onun yanında çalışıyor. Üç arkadaşın, Ziya Usta'nın ailesinin yaşadıkları üzerinden ilerleyecek hikâye.
- Kapalıçarşı'da kriz söz konusu mu?
-
O.Ş: Evet, krizden dolayı işler azalmış. Zaten Ziya Usta bir problemle geliyor ve dükkânı kapatmak zorunda olduğunu söylüyor. Bunun üzerine Cemal ile Mahmut dükkânın kapanmaması için birtakım formüller üretmeye çalışıyorlar. İşte, dünyada eşi benzeri olmayan çok önemli bir halı yapma iddiası ortaya atılıyor. En azından ilk bölüm için bunları söyleyebiliriz.
-Aslı nerede devreye giriyor?
- O.Ş: Ben de yeni öğrendim, santimetrekare başına ne kadar çok ilmek atılırsa halı o kadar değerli oluyormuş. Cemal'in iddiası da santimetrekare başına 40'a 40 yani 1600 ilmek atılan bir halı yaptırmak. Bu iddia neticesinde Aslı'nın oynadığı, Hereke'de yaşayan Diyar'la yolları kesişiyor.
- Aslı Tandoğan: Ben burada devreye giriyorum. Diyar, bir halı dokuma öğretmeni. Güzel, ama ketum. Hereke'de zorla evlendirilecekken yolu Cemal ile kesişiyor.
-Yani ufaktan bir mucize olayı ve masal tadı da var dizide.
- O.Ş: Evet o mucize meselesi var. Hayatın içerisinde mucizevi anlar vardır ya öyle bir şey söz konusu.
- N.İ: Bir uçan halı metaforu var dizide. Bu kadar ipucu yeter, yoksa dizinin sürprizi kaçacak. (Gülüyor)
BİRLİKTE İLK DİZİLERİ
- İşin içerisinde Kapalıçarşı olunca insan merak ediyor, nasıl bir ticaret geleneği var orada ve bu gelenek diziye nasıl yansıyacak?
- O.Ş: Karışık bir ticaret anlayışı var. Çok namuslu esnafın olduğunu biliyorum. Ama 1 liralık malı 85 bin liraya satmaya çalışanlar da var. Hani her alanda olduğu gibi esnafın da iyisi ve kötüsü var. Dizide de bu farklı anlayışlara sahip esnafları görüyoruz. Hırslı, daha fazla para kazanmak için birtakım hoş olmayan ilişkiler kuran esnaf da var, usta çırak ilişkisiyle yetişmiş kanaatkâr, emektar esnaf da.
SIRÇA KÖŞKLERDE OTURUP İNSANLARIN HAYATINA DOKUNAMAZSIN
Türkiye'deki oyunculuk geleneğinde seyircinin algısını bozmamak için genelde aynı türden karakterler canlandırılırdı. Ama sizin kuşak oyuncularda bir rol çeşitleme arzusu var. Bu arzunun sebebi nedir?
- Nejat İşler: Biz okullu bir kuşağız.
Saklambaç gazetesinin güzellik yarışmasından gelmiyoruz. Okulda dört yıl boyunca oyunculuk konuşuyorsun, metotları, üstatları, ekolleri, hayatı tek tip algılamamayı öğreniyorsun. Yoksa sırça köşklerde oturup insanların hayatına dokunamazsın. Çok plastik olur o dokunuş. Genç kızlar, fotoğrafını duvarlara asar ama o kadar olur. Dolayısıyla hayatın içinde dolaşa dolaşa tek tip karakterler yerine farklı farklı karakterleri oynamayı arzuluyorsun.
- Olgun Şimşek: Sinemamız nasıl bir değişim geçiriyorsa oyunculuk da değişim geçiriyor. Yeşilçam kuşağının oyuncularının hayata bakışı, film anlayışı, karakteri yorumlama biçimi bizden farklıdır. Bizim kuşağınki farklı. Bir de Avrupalı, Amerikalı oyuncuları izliyoruz, onların yorumlarını görünce, "Biz neden böyle farklı farklı karakterleri oynamayalım, onlar kuyruklu mu doğmuşlar, biz de bu işin okulunu okumadık mı?" diye bir his insana ister istemez geliyor. Hayatın içinde olma meselesine gelince... Nejat çok doğru söylüyor. Hayattan bağını kopardığın zaman kimi oynayacaksın. Canlandırdığınız karakterlerin kendi gerçekliğine dair ipuçlarını çıkarmanız için hayatın içinde olmanız gerek. Biz de orta, hatta dar gelirli ailelerin çocuklarıyız, sokağı biliyoruz.
- İlk defa karşılıklı oynayacaksınız.
- N.İ: Evet, zaten aynı mahallenin çocuklarıyız.
- O.Ş: İyi oldu. Farklı okullarda okusak da aynı dönemde konservatuvarlarda okuyup, aynı çevrelerde dolaşan, arkadaş olan insanlarız.
- N.İ: Motivasyonumu güçlendiriyor. Şimdi Olgun bir şey yapınca, ben de 'Hadi ya dur ben de bir şey yapayım' diye düşünüyorum. Maç gibi, hani karşındaki sana şık bir çalım atmaya kalkar, sen de ona aynı ayarda karşılık vermeye çalışırsın ya öyle. Tabii Aslı ile de ilk defa birlikte çalışacağız.
- A.T: Senaryoyu okuyunca hoşuma gitti. Bir de tabii oyuncular... Nejat, Olgun birlikte çalışmak istediğim oyunculardı. Daha yeni başladık çekimlere ama çok şey öğreniyorum.
HAYATIN SAPA YOLLARINDA DOLANIYORUZ
- Orta ya da dar gelirli ailede yetişmenin ne gibi avantajalrı oluyor?
- O.Ş: Farkında olmadan öğrenme gibi bir şeye sebep oluyor. Eğer hayat, İstanbul - Ankara arasındaki yol ise siz otobandan gitmiyorsunuz. Sapa yollara sapıyorsunuz. Sapa yollarda dolanmak da insana çok değişik şeyler öğretiyor. Biz de küçüklükten beri hayatın sapa yollarında dolaşıyoruz. Yok oraya gitmeyelim orası tehlikeli, bak onunla konuşmayalım gibi durumunuz olmuyor. Herkesle diyaloğa geçebiliyorsunuz. Konservatuvarda da hocalarımız bunu telkin ediyordu.
- N.İ: Emeğinle yaşamayı ve emeğinin karşılığını almayı öğretti diyebilirim.
KÖTÜ ADAM İMAJINI UNUTTURMAK İSTEDİM
-Uzun zamandır bir film veya dizide izlemedik sizi.
- O.Ş: Aslında programlı bir boşluk değildi benim için. Ben de bu süreçte biraz kendimi dinledim. Bir de televizyonda arka arkaya sürekli bir şeyler yapmak bana doğru gelmiyor.
Alacakaranlık ve
Beyaz Gelincik'te üst üste kötü adamlar oynadık, biraz onu unutturmak da istedim. Her sene bir şey yaparak göz önünde olursanız, seyirci cümlesiyle söyleyeyim, "ailesinden biri gibi" oluyorsunuz. O canlandırdığınız hayali karakterleri sizinle özdeşleştiriyorlar. Ama bunun dengesini de bulmamız gerek. Ne kadar, ne sıklıkla görüneceğiz bunu ayarlamak bize düşüyor galiba.
TAKTİKSEL BİR HATA YAPTIM GALİBA
- Sizin bu sezon, 11'e 10 Kala, Siyah Beyaz ve Ejder Kapanı, adlı üç filminiz ve bir diziniz var...
- N.İ: Galiba taktiksel bir hata yaptım (Gülüyor). Aslında
11'e 10 Kala'yı geçen yıl çektik biliyorsun. Genel olarak bir yıl ara koyardım ama özlüyorum çalışmayı. Onun için çalışmayı özlediğim bir dönem oldu bu dönem. Böyle olunca da filmler ve diziler arka arkaya gelebiliyor. Dizi setlerinin enteresan tarafları var. Dizide oynayan bütün oyuncularla karşılaşabiliyorsun. Gelen tepkilere göre performansını ayarlayabiliyorsun. Ne bileyim, galiba yaşlanıyorum ben ya (Gülüyor).