- Uğur Yücel: Siz daha önce birlikte oynamış mıydınız?
- Nejat İşler: Biz Kenan'la
Deliyürek'te karşılıklı oynadık. Ama orada yapmadığımız şeyi bu filmde yaptık. Sahne bitti, öpüşüp birbirimizi tebrik ettik. Niye, çünkü olayı hissettik. Sahicilik vardı. Aslında Kenan da, ben de televizyon kökenli oyuncularız. Televizyonda işler kaset yetiştirmek üzerine kuruludur ya, bunun için bazı şeylerin üzerinde durulmaz. Ama sinemanın mantığı bambaşka tabii. Yaptığın iş, 15 yıl sonra karşına çıkabilir. Bunun için daha çok titizlenilir. Bir de sinemada her şey yönetmene yazar. Onun için yönetmen seni çalıştırıyor. Sen yapabileceğimiz her şeyi önceden yaşadığın için bizi uyandırıyordun. Bunun faydasını gördük diyebilirim.
- Kenan İmirzalıoğlu: Bir de dizide toparlama şansın var. Bu hafta kendin izleyip bir sonraki hafta daha fazla asılabiliyorsun. Ama sinemada öyle değil. Bir kere çekiliyor, bitiyor ve o zamana kalıyor.
- Nejat İşler: Uğur Abi, senin kendini yönetmenin sırrı nedir?
- Uğur Yücel: Gerçek bir şizofreni durumu. Yönetmen olarak 'motor' diyorsun, oyuncu olarak oynuyorsun, sonra yönetmen olarak 'stop' diyorsun. Ama bu sefer oğlum baktı monitörden. Ama size de sordum 'Nasıl, iyi oldu mu?' diye. Fark ettiyseniz yönetmen kibrim yoktur benim. Ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Ama ben süpheyle dolu bir insanım. Şüpheler ensemdedir. Onun için soruyorum size.
-
Kenan İmirzalıoğlu: Bize soruyordun ama ağzımıza değil gözümüze bakıyorsun. Dolayısıyla gerçek düşüncemizi de gözlerimizden anlıyordun. Kaçamıyorduk yani.
- Kenan İmirzaloğlu: Biz, senin oyuncu kökenli bir yönetmen olmanın sette faydasını gördük. Peki bu durumun sendeki karşılığı nedir?
- Uğur Yücel: Öncelikle oyuncu kendinden ne istenildiğinin derdindedir. Genel olarak özellikle oyuncuya uzak duran yönetmenlerin bu konuda pek fikri yoktur. 'Ya işte böyle bir karakter,' der sonra da 'Sen daha iyi bilirsin,' der. Performansın hakkında da biraz 'Küçük oyna, büyük oyna,' gibi laflar eder. Bu anlamda oyuncu olarak çok büyük yalnızlık çekersin. Zaten yönetmenliğe kalkışmamın en önemli etkenlerinden biri de budur.
- Kenan İmirzalıoğlu: Valla
Yazı Tura'da o bahsettiğin yalnızlığı yaşadım. Çekimlere ilk başladığımızda 'Bu işin altından kalkamayacağım, burada sahici bir durum var ve ben o sahiciliği hissedemiyorum,' dedim. İkinci gün, üçüncü gün, dördüncü gün derken biraz kendime geldim. Zaten o gün de hatırlarsan sette 'Rahatlamış oyuncunun da hali başka oluyor,' demiştin. Ben şunu anladım o zaman: Denize atladım yüzmeyi öğrenmem lazım. Hemen beni kurtarsaydın, o zaman yüzmeyi öğrenemezdim.
YÜCEL: HAYATIN TOPLUMSAL ETKİLERİ ÜZERİNE DAHA FAZLA FİLM YAPACAĞIM
- Kenan İmirzalıoğlu: Sence sinemamız artık evrensel düzeyde günceli yakalıyor diyebilir miyiz?
- Uğur Yücel: Bence baskı dönemi bitince insanlar sosyal meselelere daha çok yöneliyor. Ama bu toplumsal sorunları da genelde baskı dönemleri oluşturuyor. 2000'li yıllar, Türk sinemasında genel olarak bireysel sinemanın öne çıktığı bir dönem oldu. Eskiden auteur yönetmen olarak sadece Ömer Kavur ve birkaç kişiden bahsedilirken, bugün onlarca yönetmenimiz var. Bu tür sinema, kaynağını bu coğrafyadan alıyorsa eğer, yurtdışında da rağbet görüyor. Örneğin Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan'ın filmleri gibi... Ama ben gelecek 10 yılda üstü örtülü, altı karanlık duran hayatın toplumsal etkileri üzerine çok daha fazla film yapılacağını düşünüyorum.
GERÇEK AKREP CELAL'DEN HABERİN VAR MIYDI?
- Kenan İmirzalıoğlu: Gazetelerde okudum, gerçek bir Akrep Celal varmış. Uğur Abi haberin var mıydı senin?
- Uğur Yücel: Böyle bir insanın varlığını ben de senin gibi gazetelerden öğrendim. Ama bu olayı bir açıklığa kavuşturmak gerek. Ben, başkasının hayalini çekemem. Bu filmi benim çekebilmem için karakterlerin benim hayal ettiğim karakterler olması lazım. Ben esnaf bir yönetmen değilim ki. 'Baba gel şu filmi yönet,' deseler, yapamam. Öyle yönetmenler var. Ama ben öyle bir yönetmen değilim. Bunun için bu senaryoyu kendimce yorumladım. Şimdi Akrep Celal diye bir polis 'Bu benim hikâyem,' demiş. Senarist her kimden esinlendiyse esinlensin, benim esinimle hiç alakası yok. Karakterlerin ilk yazılan senaryoyla ilgisi yok.
YÜCEL: FATİH'LE HER PROJEMİZİ PAYLAŞIRIZ
- Nejat İşler: Film vizyona girince üç gün nasıl geçiyor?
- Uğur Yücel: Başka filmlerde gişeden haber beklemedim. Bundan bekliyorum. İlk gösterim gecesi de, bugün de bir sukûnet içindeyim. Hayırlısı olsun.
- Nejat İşler:
Aksiyon sahnelerinin çekimlerinde Fransız ekipler geldi. Böyle uzmanlaşmış ekiplerle çalışmanın nasıl bir artısı oluyor?
- Uğur Yücel: Motordan iki kişi düşüyor, motor 30 metre sürükleniyor. Koordinatör gelip 'İsterseniz tekrarlayalım sahneyi,' diyor. Şu lafı bir daha alsak mı gibi bir şey. Adamların sakat kalma riski var. Birinciden yırtmışlar ikinciye karar da bende. 'Tamam bir kere daha çekelim,' demeye zorlanıyorsun.
- Kenan İmirzalıoğlu: Soul Kitchen'da rol aldın. New York I Love You filminde de oynadın. İkisini de Fatih Akın yönetti. Bu filmler ileride Fatih Akın'la daha kapsamlı bir işbirliğinin öncüleri mi?
- Uğur Yücel: Evet. Fatihle arkadaş olduk. Kafalarımız, huyumuz, suyumuz birbirine benziyor. Uzun yola çıkacak kadar kafa dengiyiz. Sinema tutkumuz ve beğenilerimiz de çok benziyor. Benim bir filminde oynamam önemli değil. Biz her projemizi paylaşıyoruz. Destek oluyoruz birbirimize.
Ejder Kapanı'nın kaba montajını ilk Fatih seyretti.
İŞLER: AVATAR, KOVBOY FİLMİ GİBİ
- Uğur Yücel: Bu arada Avatar'a gittiniz mi?
- Nejat İşler: Gittim ama yarısında çıktım. Kovboy filmi gibi geldi bana. Ama meğer asıl olay ikinci yarısından sonra başlıyormuş. Şimdi ikinci bölüm için tekrar gideceğim.
- Uğur Yücel: Ne kadar çok metafor vardı ya, yoruldum valla. Bu teknoloji ucuzlasın bak neler olacak.
İYİ OYUNCU HANDİKAPTIR
- Nejat İşler: İyi oyuncunun tarifini nasıl yaparsın abi?
- Uğur Yücel: Açık söyleyeyim benim için iyi oyuncu olarak tanımlanan oyuncular handikaptır. Ben halden hale geçmeyle ilgileniyorum. İyi oyuncu, kendi ruh halinden başka bir karakterin ruh haline taşınan insandır. Benim setlerimde 'Burada ne yapayım,' gibi sorular olmaz. Çünkü bir karakter oluşmuştur, o karakter çekilen sahnede ne yapacağını bilir. Bizim oyuncu olarak idare etmemiz gereken o karakterdir. Bir duygu ile bir karakter yaratıyorsun, sonra filmin içerisinde o karakteri yönlendiriyorsun. Dolayısıyla iş oynamaktan çıkıyor ve o karakter o an ne yapar diye düşünüyorsun. Bunun için karakterin bütün özelliklerini de içine sindirmen lazım. Bunun içindir ki hayatım boyunca kimseye sen şöyle oyna diye tarif yapmadım.