İman, ibadet ve ahlak bir araya geldiğinde müslümanın kimliği ortaya çıkar. Bunların üçünün birbirinden ayrılması son derece zordur. Ancak nedense iman ve ibadet konusunda hassas olan biz müslümanlar ahlak konusunda aynı hassasiyeti gösteremiyoruz. "Bu adamın ibadeti mükemmel" tanımının yanında, "ahlakıyla tam bir mümin" tanımını pek kullanamıyoruz. Sanki din bize göre iman ve ibadettir. İlk dönem Müslümanları ahlakı ibadetin ayrılmaz bir parçası saymışlar, hatta imanın sağlam olup olmadığında ahlakı belirleyici bir terazi olarak görmüşlerdir. Ahlakı bozuk olan bir insanın imanında da problem vardır çünkü. Ahlak nedir sorusuna cevap verirken; içki içmemek, kumar oynamamak, zinadan ve zararlı alışkanlardan uzak durmak gibi genel kuralları anımsatarak cevap veririz. Ama halkın dürüstlük, ticarette düzgünlük, merhamet, hakka ve hukuka saygı, kem sözden uzak durma gibi daha hayati olan unsurlarını unuturuz.
HZ. PEYGAMBER VE GAYRİ MÜSLİM ALACAKLI
Zeyd bin Sa'ne Medine'de yaşayan zengin bir tüccardı. Gayrı müslim, yahudi idi. Peygamberimiz'le bir ticaret yapmış ve Peygamberimiz ona borçlanmıştı. Borcun henüz ödeme zamanı gelmemiş olsa da Zeyd, Hz. Peygamberimiz'in yanına gider. Hatta son derece yakışıksız bir yöntem kullanarak Peygamberimiz'in yakasına yapışır ve "borcumu ver" diye bağırır. Halbuki borcunu almasına henüz 2 gün vardır. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona henüz sürenin dolmadığını izah etse de adamın saygısızlığı devam eder. Orada bulunan Hz. Ömer yerinden hışımla kalkar ve bu adamın üzerine yürür. Ve: "Ey Allah'ın düşmanı! O pis elini Hz. Resulullah'ın yakasından çek" diye bağırır. Hz. Ömer tam müdahale edecekken, Peygamberimiz işaret ederek Hz. Ömer'i durdurur. Sonra Hz. Ömer'e şöyle buyurur: "Hattab'ın oğlu! Biz senden böyle bir mudahale istemiyoruz. Bu adam alacaklı ben de verecekliyim. Biz senden şunu isterdik; Bana: 'Ey Allah'ın Peygamberi! Bu adamın parasını zamanı gelmemiş olsa da ver' demeliydin. Bu adama da: 'Borç böyle istenmez, daha güzel bir şekilde borcunu iste' demeliydin. İşte sen böyle yapmalıydın." Sonra Hz. Ömer'e döner ve "Şuradan hurmaları al ve adama borcumu öde." Sonradan da: "Şu kadar ilave hurma ver, ilave hurmaları da bu adamı korkuttuğun için ver" buyurur.
Hz. Ömer adamı alıp götürür ve borcu öder. Adam Hz. Ömer'e, "Beni tanıdın mı?" diye sorar. Hz. Ömer, "Hayır" der. Adam der ki; "Ben yahudi olan Zeyd bin Sa'neyim." Hz. Ömer şaşırır; "Şu din bilgini, Tevrat'ı iyi bilen Zeyd mi?" Adam "evet" der. Hz. Ömer der ki; "Peki deminki saygısızlığının nedeni neydi?" Adam der ki; "Tevrat'ta son peygamberin özelliklerinin tümünü Muhammed'de buldum. Sadece bir özellik kalmıştı test edemediğim. O da şuydu; kendisine karşı cahilce davranıldığında yumuşaklığı, hilm ve affı artar deniliyordu. Ben bunu öğrenmek istedim. Anladım ki bu adam (Hz. Peygamber (s.a.v.)) ancak bir peygamber olabilir. Hadi beni O'na götür. İman etmek istiyorum." Dikkat ederseniz Zeyd bin Sa'neyi Müslüman eden İslam akidesi veya ibadetlerinden önce İslam ahlakıydı.
SEKSEN KİŞİYİ DOYURAN DUA
Enes bin Malik (r.a.) anlatıyor: Bir gün Resulü Ekrem'in (s.a.v.) yanına gitmiştim. Ashabıyla oturmuş konuşuyordu. Karnına bir bez bağlamıştı. Ben bunu anlayamamıştım ve arkadaşlarına merakla sordum:
-Hz. Peygamber karnına niçin bez bağlamış? dedim. Onlar da;
-Açlıktan, diye cevap verdiler.
Bunun üzerine üvey babam Ebu Talha'ya gittim ve:
-Babacığım! Peygamber Efendimizin (s.a.v.) karnına bir bez bağladığını gördüm. Bazı arkadaşlarına bunun sebebini sordum; onlarda açlık yüzünden bağladığını söylediler, dedim. Babamda anneme:
-Evde yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Annem:
-Evet, evde bir parça ekmek ve birkaç hurma var. Eğer Allah'ın Elçisi evimize tek başına gelirse, karnını doyururuz. Ama yanında başkası da gelirse onlara yetmez, dedi.
Sonra arpa ekmeğinden yapılmış birkaç çörek çıkardı. Onları kendi başörtüsünün bir tarafına sarıp elbisemin altına yerleştirdi. Örtünün bir kısmını da belime sardı ve beni Peygamber Efendimize gönderdi. Bana da,
-Bunu Peygamberimize göster, dedi. Ben de hızla ekmeği götürdüm.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) mescitte cemaatle birlikte oturduğunu gördüm ve onların yanında ayakta durdum. Allah'ın elçisi bana;
-Seni Ebu Talha mı gönderdi? diye sordu. Bende:
-Evet, dedim.
-Yemek için mi? buyurdu. Yine:
-Evet, diye cevap verdim.
Resulü Ekrem (s.a.v.) yanındaki Sahabilere:
-Haydi, kalkınız deyip yürüdü. Ben önden gidip Ebu Talha'ya durumu bildirdim. Bunun üzerine Ebu Talha anneme:
-Ümmü Süleym! Hz.Peygamber (s.a.v.) cemaati alıp getirdi, ama evde onları doyuracak bir şey yok, ne yapacağız? dedi. Endişelendi mahcup olma korkusuyla. Ümmü Süleym:
-Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedi.
Ebu Talha hemen kalkıp Resulü Ekrem'i karşıladı. Peygamberimiz Ebu Talha ile birlikte eve girdi. Allah'ın elçisi anneme:
-Ümmü Süleym! Neyin varsa getir, buyurdu.
Annem de o ekmeği getirdi. Resulü Ekrem (s.a.v.) ekmeğin doğranmasını emretti ve ekmeği doğradılar. Annem yağ tulumunu sıkarak çıkan yağı ekmek parçalarının üzerine sürdü. Sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu ekmeklere, Allah ne dilediyse öyle dua etti. Ardından da Ebu Talha'ya döndü ve:
-On kişiyi içeriye al, buyurdu. Onlar doyuncaya kadar yedikten sonra çıktılar. Resulü Ekrem (s.a.v.):
-On kişiyi daha içeri al, buyurdu. Ebu Talha on kişiyi daha içeri aldı ve onlarda doyuncaya kadar yiyip çıktılar. Hz. Peygamber (s.a.v.):
-Bir on kişiyi daha içeri al, buyurdu...
O gün bu ekmekten yiyip doyanların sayısı tam seksen kişiydi. (Buhari, Menalub, 25; Müslim, Eşribe, 143)
BÜYÜKLERİN DUALARI
Abdullah Verrak'ın Duâsı: Allah'ım tövbe edip tekrar işlediğim her bir günahtan dola affetmeni istiyorum. Söz verip yerine getirmediğim şeylerden dolayı beni affetmeni istiyorum. Senin hoşnutluğunu niyet ederek başlayıp sonradan içine başka duygular karışan işlerimden dolayı da bağışlamanı istiyorum. Bana ihsan ettiğin, ama benim onları sana karşı günah işleyerek kötüye kullandığım bütün nimetlerin için de senden beni bağışlamanı niyaz ediyorum. Ey gizli ve açıkta, gündüzün aydınlığında ve gecenin karanlığında, topluluk içinde ve gizlice işlediğim her günahı bilen Rabbim! Beni affetmeni istiyorum. Ey hilm sahibi Allah'ım ey kullarına muamelesi yumuşak olan Rabbim, duâlarımı kabul eyle.
SORU-CEVAP
1- Bayramda kurban kesmek istemiyorum, onun yerine parasını dağıtsam caiz midir?
Kişi kurban kesmek yerine parasını dağıtmakla, vacip olan kurban borcunu ödemiş olmaz. Sadaka vermek ayrı bir ibadet, kurban kesmek ayrı bir ibadettir.
2- Kazaya kalan ramazan oruçları nasıl tutulmalıdır?
Ramazan ayında tutulamayan oruçların ve başlanıp da bozulan oruçların kaza edilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de;"İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar." (Bakara 2/184) buyrulmaktadır. Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla, kazaya kalan oruçlar, oruç tutulması yasak olan günler dışında, ardı ardına veya ayrı olarak tutulabilir. Ancak bu oruçların, geciktirilmeden bir an önce tutulması uygun olur. Çünkü bu bir borçtur, hemen ödenmelidir. Ayrıca insanın ne zaman öleceği de belli değildir.
3- Yurtdışında ölenleri orada gömmek günah mı?
Cenazeyi öldüğü yere defnetmek doğru olandır. Ancak başka yere nakletmek de caizdir. Bulunduğunuz ülkede uygun bir mezarlıkta İslam'a uygun şartlarda ölünüzü gömebilirsiniz
BİR AYET
"Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisa-93 )
BİR HADİS
"Bir kişinin din kardeşini üç günden fazla küs bırakması, halâl değildir. Bir halde küslük ki, iki mümin biribirine kavuştukları zaman birisi yüzünü şu tarafa çevirir, öbürüsü öte tarafa çevirir. Halbuki iki mü`minin hayırlısı şu önce selâm vermeğe başlayandır." (Buhari)