Charlie Hebdo'ya yönelik katliam birçoğumuz için şok edici bir sürpriz, ama yaşandığı andan itibaren maalesef hiç de şaşırtıcı olmayan bir gelişme. Basitçe ifade edersek küresel bir dünyada yarattığınız etkinin küresel olmasını engelleyemediğiniz gibi, alacağınız tepkinin de küresel sahneye oturmasını engelleyemiyorsunuz. Charlie Hebdo'nun bu eylem için seçilmesinin nedenlerini hem İslami dünyanın yaşamakta olduklarında, hem de bizzat bu derginin kendisini sunma biçiminde bulmak mümkün.
İslam coğrafyası bugünlerde yüz yıl öncesini yeniden hatırlıyor ve yaşadığı acıları Batı'nın fırsatçı ve manipülatif siyasetinin sonucu olarak tanımlıyor. Buna yakın tarihte Afganistan ve Irak'ta yapılmış olan vahim hataları, on binlerce masum insanın öldürülmesinin yarattığı travmayı ekleyin. Üzerine Suriye'de Esad'a müsamaha gösterilmesini ve nihayet Mısır'da apaçık bir darbenin desteklenmesini koyun… İslam coğrafyası karşısında epeyce ikiyüzlü bir Batı görüyor. Bir yandan barış diyen, ama aynı anda kendisine benzemeyenin dünyasını darmadağın etmekten çekinmeyen bir Batı… Bir yandan demokrasi diyen, ama aynı anda darbeleri ve otoriter yönetimleri 'istikrar' uğruna desteklemekten gocunmayan bir Batı...
Ama sorun burada bitmiyor. Çünkü bu Batı kendi dünyasında da özellikle Müslüman yabancı ile yaşamayı beceremiyor ve ırkçılığa eğilim gösterenlerin sayısı hızla artıyor. Bugün birçok Avrupa ülkesinde ırkçı partiler en çok oy alan ilk bir iki partiden biri. Batı medyası ise İslam'ı ve Müslümanları kötü gösteren haberleri iştahla kullanırken nesnellikten giderek ve isteyerek uzaklaşıyor.
Küresel dünyada yaşayan iki genç Fransız Müslüman için hayat çok erken yaşta siyasallaşmaya ve radikal bir duyarlılık geliştirmeye çok müsait. Bu gençlerin kendi küçük gettolarından çıkma çabası içinde horlanma süreçleri, onları psikolojik olarak küresel dünyanın makro meselelerine 'sığınmaya' teşvik edebiliyor. Bu tür insanları 'yakalamaya' hazır olan şiddet yanlısı ağlar ise zaten mevcut… Dolayısıyla binlerce Batılı Müslüman bugün potansiyel şiddet elemanı olarak AB vatandaşlığını sürdürüyor. Avrupa ise bir gün herkesin 'medenileşip' kendisine benzeyeceği anı bekliyor!
Ne var ki bu beklenti hiç gerçekçi değil ve bunun asıl nedeni de bizzat Batı'nın kendisi. Charlie Hebdo bu açıdan çok tipik ve sembolik bir dergi. Tüm dinlere ve dindarlıklara karşı çıkmayı ifade özgürlüğü içinde değerlendirmek rahatlatıcı olabilir. Ama 'ötekinin' dini ile yerleşik kültürel din arasında önemli bir ayrım var. Hristiyan dünyada dinsiz ve dindar Hristiyanların birlikte yaşaması kültürel olarak mümkün. Ancak Müslümanlarla ortak bir kültürel zemin olmadığı için, dindarlığın reddi onların tüm kimliksel varlıklarının da reddini ifade edebiliyor. Batı'nın çoğulculuğu gerçekte bir 'monokültür' üzerinde yükseliyor. Batı kültürel çoğulculuğu hala bir egzotik durum sanıyor ve bunun maliyetini de maalesef çok acı ödüyor.
Şu basit gerçeği anlamakta yarar var: Küresel dünya liberal kurtarılmış bölgeler yaratma şansı vermiyor. Kaçınılmaz olarak küresel olanın, oluşmasında katkınız olan küresel sorunların sahibi ve sorumlusunuz. Bunu yok saydığınızda istediğiniz kadar liberal olabilirsiniz ama demokrat olamazsınız. Hatta liberal oldukça demokratlıktan uzaklaşırsınız. Çünkü küresel dünya sizi size benzemeyeni anlamaya ve onunla birlikte yaşamaya davet ediyor ve liberal anlayış buna uygun değil. Normları ve ideali öne çıkararak ötekinin buna uymasını beklemek apolitikliğin ve bizatihi oryantalizmin ta kendisi.