Türkiye, teröre sistematik destek verdikleri iddia edilen Hakların Demokratik Partisi'nden (HDP) bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını tartışıyor.
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (Ak Parti) yanı sıra meclisteki diğer muhalefet partilerinin de destek verdiği bu öneri, komisyonda kabul edildi. Artık iş meclis genel kurulundaki oylamaya geldi.
Peki, henüz bu sürece nasıl gelindi?
ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin de "terör örgütü" olarak tanımladığı illegal Kürdistan işçi Partisi'nin yasal kanadı olan HDP'nin iddiasına göre, siyaset kanalları tıkanmak isteniyor.
Ancak halen 60 milletvekiline ve yüze yakın yerel yönetime sahip olan HDP toplumu ve parlamentoyu bu komplo teorisini ikna edemiyor.
Zira seçmenler, HDP'nin, Cumhuriyet tarihinde ilk kez siyasi çözüme bu denli yaklaşan Ankara'nın tavrını acizlik olarak değerlendirdiğini gördüler. Çünkü bugüne değin PKK'nın silahlı tehdidinin konforuyla diğer Kürt gruplarını tasfiye etmeye alışan ve bu nedenle siyasi bir vasata teslim olan HDP şiddetle arasına mesafe koymadı.
Elbette dahası da var. Hangi birini sayalım?
Partinin milletvekilleri, Ankara ve İstanbul'da sivillerin hayatını kaybettiği terör saldırılarının faillerinin cenazelerinde boy gösterip şiddeti açıkça övdüler.
Kimi milletvekillerinin araçlarında cephaneler ele geçirildi.
HDP'ye ait belediyelerde çalışan işçilerin maaşlarından PKK'ya silah temin etmek için zorunlu kesintiler yapıldığı ortaya çıktı.
Partinin binalarında patlayıcılar ele bomba malzemeleri ele geçiriliyor.
Dünyanın hangi ülkesinde hangi yasal parti, silahlı propaganda yapmak dahil böylesine geniş bir alana sahip?
Düşünün HDP'nin ve PKK'nın halen cezaevinde bulunan tartışmasız lideri Abdullah Öcalan bile, partinin yöneticilerini silahlı kanada teslim olup sivil siyaset üretmemekle suçluyor.
Şimdi tablo buyken, her gün PKK saldırılarıyla sivil vatandaşlarını ve güvenlik görevlilerini kaybeden Türk devletinin ve parlamentosunun hukuki süreci devreye sokmasından daha doğal ne olabilir?
Evet, bu sorunun cevabı konusunda Türkiye halkının kafasını net. Tüm kamuoyu anketleri seçmenin ezici bir çoğunluğunun parlamentonun bu refleksini onayladığını gösteriyor.
Ancak Avrupa ve ABD basını bölgede tüm dünyanın izlediği serbest ve genel seçimlerle iktidarı belirleme kabiliyetine sahip yegâne ülke olan Türkiye'nin bu hakkını teslim etmiyor. Batıdaki devletler için doğal bir hak ve imtina edilemeyecek bir görev sayılan ulusal güvenliği sağlama ve sivil siyaseti koruma kaygısı, Türkiye için lüks sayılıyor.
Ne var ki tüm uluslararası anlaşmalara taraf olan ve AB tam entegrasyon için yoğun çaba harcayan Türk devleti, artık bir takım kuru jetler uğruna terör gibi bel atı siyaset yönetmelerine göz yummayacak özgüvene sahip.
Batılı meslektaşlarımı yegâne tavsiyem, Türkiye siyaseti ile ilgili kritik yaparken ellerindeki kolonyal dönemlerden kalma kırbaçlarını artık bir kenara koymaları. Tabii ki gazetecilik, sivil siyaset ve demokrasi gibi hassasiyetleri varsa ve hala Avrupa'da yaşayan milyonlarca Türkiyelinin ana vatanlarıyla diyalog kanallarının kapanmasını önemsiyorlarsa.
Çok şey istemiyoruz değil mi?