Thatcher'in cenazesi için Katedral önünde toplanmış vatandaşlarla BBC muhabiri röportaj yapıyor, mikrofon uzattığı vatandaşların söylemi benzer; 'O olsaydı bizi AB'den kurtarırdı.' Son günlerde İngiliz halkının, basınının, entellijansiyasının kendisiyle ilgili yaptığı tartışmalara ağzı kulaklarında verdiği pozlarla eşlik eden Nigel Farage kimdir diye sorsanız, İngiliz siyasetinin de tarzıyla şaşkına döndüğü 49 yasındaki bu İngiliz siyasetçinin Demir Leydi'nin kötü bir taklidi olduğunu söylerim. Thatcher'in fotoğrafının olduğu bardaklarla verdiği pozlar Farage'i Thatcher yapmaya yetmese de İngiltere'nin dördüncü partisi olmaya olanak sağlamış gibi görünüyor.
Nigel Farage, son bir haftadır İngiltere'de üzerine en çok kafa yorulan, analiz yapılan, eleştirilen, küçük görülen, ya da abartılan politikacı. Yerel seçimlerde kimsenin beklemediği bir başarıya imza atması herkeste şok etkisi yarattı. Başbakan David Cameron zamanında Farage'i ve partisi UKIP'i 'palyaço' olarak nitelemişti; fakat son seçimlerden UKIP'in büyük bir zaferle çıkması Cameron başta olmak üzere tüm muhafazakar partilileri bu yükselişin ardındaki nedenleri düşünmeye itti.
Peki, geçtiğimiz hafta yapılan yerel seçimlerinde ülkenin dördüncü partisi haline gelerek gündeme oturan Farage'i böyle bir zaferden sonra hala radikal olarak tanımlamak mümkün mü?
Farage'in Partisi UKİP (UK Independent Party) siyasi söylemini tamamen Avrupa Birliği ve göçmen karşıtlığı üzerinden kuran bir siyasi hareket. Farage'in İngiltere AB'den neden çıkmalı sorusunu cevaplamak üzere katıldığı bir tartışma programında, karşısında hararetle İngiltere'nin neden AB'de kalkması gerektiğini anlatan Alman, genç bir kadınla girdiği polemiği hatırlıyorum. Bu polemiği Farage 'Benim de x arkadaşlarım var' kalıbıyla sonlandırmıştı. Kürsüye hızlı hızlı ilerleyip, salondakileri kahkahalara boğan şu örneği vermişti: 'İnsanlar yabancı düşmanı olduğumu söylüyor, fakat değilim. Bir Almanla evliyim. O yüzden kimse bana Almanların yönettiği bir ekonominin nasıl olacağı konusunda ders vermeye kalkmasın. "
Farage'in bu zaferinden en çok etkilenen ve bundan sonra da etkilenecek olan parti şüphesiz Muhafazakarlar. Zira Farage'a gelen oylar muhafakazar partiden kopan seçmenlere ait. Her ne kadar David Cameron zaman zaman AB karşıtı söylemlerde bulunsa da, bu söylemler kendi seçmenini tatmin etmişe benzemiyor. Öte taraftan, AB'ye güven 2007 yılında %57 iken, bu rakam şuan %33'e düşmüş görünüyor. Farage'in bir konuşmasında AB milletvekillerine söylediği ' sizin Avrupa rüyanız devam etsin diye, milyonlar çile çekiyor' lafı pek çok muhafazakârin dilinde. Bu açıdan bakıldığında, Farage Muhafazakar Parti'nin ajandasına en yakın isim. Zaten zafer sarhoşluğuyla 'Cameron'dan kurtulun, koalisyon yapabiliriz' gibi Muhafazakarları ayağa kaldıran laflar bile etti.
Peki ülkedeki AB karşıtlığının sebebi ne? Denilebilir ki, ülkedeki AB karşıtlığının en büyük gerekçesi ekonomik kriz ve göçmen sayısındaki artış. 2004'teki genişleme dalgasının sonucunda Polonya'dan ülkeye akan 100 binlerce Polonyalı bu korkuyu arttıran en büyük tecrübe olmuştu. Şimdi ise mesele 2007 yılında birliğe katılan ve birliğin en fakir ülkeleri olan Bulgaristan ve Romanya'ya uygulanan seyahat ve serbest çalışma hakkı sınırlamalarının kalkacak olması.
Dolayısıyla, İngilizlerin ajandasında Doğu Avrupa'dan gelecek yeni bir göçün engellenmesi ilk sıralara yükselmiş görünüyor. Nitekim, Kraliçe, dün meclisin açılışında yaptığı geleneksel konuşmasında Romanyalılar ve Bulgarlar çalışma ve yaşama hakkı almadan göçmenlikle ilgili tasarının yasalaştırma çalışmalarının tamamlanacağını da özellikle bu sebepten ötürü belirtti.
Öte taraftan, İngiltere çok kültürlü bir topluma sahip olmaktan hep övünerek bahsetmiş bir ülke. Şimdiyse onlar için övgü meselesi olan bir mevzu rahatsızlık unsuruna dönüş durumda. Bu siyasi doğruculuk söyleme değil, oylara yansıyor elbette. Bundan olsa gerek , Farage ve partisindekilere doğrudan destek verenlerin sayısı sandıkta çıkandan daha az.
Söylemsel olarak, neredeyse hiç kimse göçmenlerin varlığından rahatsız olduğunu açıkça söylemiyor. Onun yerine işlerimizi alıyorlar, İngiltere'yi güvensiz bir yer haline getiriyorlar, dokuya uyum sağlayamıyorlar ve düzeni bozuyorlar gibi argümanlar öne sürüyorlar. Sesini alçaltarak geçen yaz Hyde Park'ta çadır kurmaya kalkan Romenler 'den bahsedenler de az değil.
Farage ise aşırıların söyleyemediklerini en kaba şekilde söylemesiyle ünlü bir politikacı. Bunu AB Başkanı Belçikalı Herman van Rompuy'a 'Bir ıslak mendil karizması ve düşük düzey bir bankacı görüntüsü taşıyorsunuz' demesiyle, Muhafazakar Parti başkan yardımcısı ve İngiltere'nin ilk Müslüman kadın bakanı Barones Warsi'ye ağza alınmayacak hakaretlerde bulunmasıyla, Prens Charles'in 2008 yılında Avrupa Parlamentosunda bir konuşma için bulunduğu gün ayağa kalkmayan tek kişi olmasıyla kanıtlamıştı.
Farage'in tartışma yaratan açıklamalarına ek olarak, UKIP ile ilgili son skandalların seçmen eğilimlerine yansıyıp yansımayacağı ise herkesin merak ettiği bir soru. Zira UKIP adaylarından Alex Wood'un Nazi selamı verdiği fotoğraf, bir başka adayın çocuk istismarıyla gündemde olan BBC sunucusu Jimmy Savile'nin maskesiyle verdiği poz, bir üyenin Hitler'in fotoğrafına photoshopla kendini eklemesi gibi olaylar büyük tartışmalar yaratıyor.
Farage'in ve adaylarının şahsında her ne kadar UKIP'in aşırı olduğu kanıtlanmaya çalışılsa da, görünen o ki İngiltere'de göçmenler AB'ye olan öfkenin bir neticesi olarak daha çok tartışılacak.
@PINARAKYASAN