Kim bilir hepimizin içinde, bildiğimiz dışında, kaç 'ben' vardır acaba!
Senin, benim, hepimizin içinde; kim bilir kaç 'ben'!
Bazen kendimizi dışarıdan bir gözle izlediğimizde, bir seyirci gibi baktığımızda kendimize, fark ederiz bunu belki.
Sanki sezgisel olarak kendi derinlerimizde anlarız, diğer 'ben'lerimizi.
Belki de 'ben' sandığımızın, sınırsız bütün boyutlarını.
***
Ama hiç öyle kolay bir iş değil sanki bu.
Sadece bir 'ben' dışında; başka 'ben'lerimiz olduğunu bilebilmek bile;
kendi yarattığımız gölgemizi yavaş yavaş keşfetmeye mi benzer acaba! Belki de Tao'culuğun kurucusu
Lao Tsu'nun, binlerce yıl önce seslendiği gibi midir, insana:
"Başkalarını bilmek bilgeliktir;
Kendini bilmek aydınlanmadır." diye...
***
Evet, hepimiz yeryüzünde yürüyen
bitap yolcular gibiyizdir. 'Yeryüzü misafirliği' farkındalığından bazen çok uzak düşen, ama bunu algılamasa da; aslında o yürüdüğü yolun
mutlak bir parçası olan; sessiz, çığlıksız; bazen çığlıklı yolcular...
Seven, sevmeyen; aşık olan, olmayan yolcular... Yolda olan; varılacak hedef kadar,
yolun kendisinin değer taşıdığını bilen ya da bilmeyen, sezen ya da sezmeyen, anlayan ya da anlamayan, ama
hep yolda olan, yeryüzü yolcuları...
İçlerinde bildikleri 'ben'ler dışında, başka 'ben'ler de taşıyan yolcular...
***
Belki de pek çok 'ben'lerimizin olması nedeniyle midir, asırlar öncesinden günümüze ulaşan, insana yönelik o gizemli
'kendini bil' çağrısı... Sıradan iki kelime gibi değil mi? Oysa insanlığın belki en eski, en temel manevi öğretilerinden biri; 'Kendini Bil' seslenişi. Zamanın bilgeleri, insana bunu öğretti. Samos'ta doğup, uzun yıllar Mısır'da kaldıktan sonra, İtalya'nın güneyindeki bir Yunan kenti olan Kroton'da, bir okul ve öğrencilerinden topluluk oluşturan P
isagor bile, bunu yansıtıyordu. İyonyalı filozof, matematikçi Pisagor'un (MÖ 570-495) kurduğu okulun kapısında; 'Kendini Bil' yazıyordu.
***
Asırlar önce
Delfi kahinlerinin ünlü tapınağının girişinde de, 'Kendini Bil' yazılıydı...
Bütün manevi kişilikler, insanı önce 'kendini bilmeye' davet etti.
Bunu
aşk ile aşkın içinde yaptılar.
İnsana insandan bir sevgi denizinin içine,
sevgiyle akarak yaptılar bunu.
İnsanın 'kendisini bilince', 'kendisini tanıyacağına', ayrıca en derinindeki, içindeki öze ulaşacağına, onunla bütünleşeceğine inandılar. Yine bunu da yaparken, 'ben'liğinde pek çok 'ben' ile karşılaşacağını insanın, onlar belki bizden çok önce biliyorlardı.
***
İşte koca
Yunus Emre de, acaba yine aynı gerçeği mi yazmıştı:
"Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkândan içeri.
Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeri."