Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Unuttuğumuz sanat

Pazar notları

Bugün, Dünya Barış Günü. Ne trajikomik aslında, böyle bir günü kutlamaya çalışırken, dünyanın dört bir köşesinde savaşlar var. Ortadoğu yanıyor. Çocuklar ölüyor. İnsanlık bir şekilde tüm bunları seyrediyor. Üstelik yeni savaşlar kışkırtılıyor. Aslında her anlamıyla, çürüyen insanlıktır.
Kulakları sağırlaşan, gözleri körleşen, dudakları mühürlü insanlık. Bir yanda iki yüzlü Batı, diğer yanda Müslümanı vuran Müslüman... Dinlerden, ırklardan, dillerden bağımsızlaşarak, insanlığın çıtası düşüyor... İnsanlık zorbalığa teslim oluyor. Zulüm karşısında sessizleşiyor. Issızlaşıyor... Ah ne yazık.... Hani demişti kocaman şair Yannis Ritsos, Barış adlı şiirinin girişinde:
"Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış." diye...
Giderek kötüleşen dünyamızda, sanki somut yaşamdan çıkarak 'düşsel bir kavram'a dönüşüyor gibi 'barış'. Oysa insanlığın geçmişine baktığımızda, milyonlarca insanın ölümünden dersler alınabilse, barış bir düş olmaktan çıkar, insan olmanın temel çizgisi olurdu... İnsanlığın sanatsal, kültürel, dinsel birikimine bakılsa; inançların ve kutsallığın gerçek özüne inilse, barış kaçınılmaz olurdu insan için. Filozofların sözleri gözden geçirilse, barış insan olmanın en ön koşulu olurdu.

GOETHE'YE KULAK VERSEK
"Ben bir barış çocuğuyum ve kendi kendime barış yaptığım için, bütün dünya için de barış istiyorum" diyen Goethe'nin sözlerindeki yalın anlam algılansa, insan başka bir noktada olurdu... "Yurtta barış, dünyada barış" diyen Gazi Mustafa Kemal'den, "İnsanlara karşı besleyeceğin güzel niyetlerde cömert ol. En kötü barışı, en haklı kavgaya tercih ederim" diyen Cicero'ya dokunabilseydi insanlık, barışın ne olduğunu anlardı... Oysa her şey farklı gelişiyor. Her şeyi öğreniyoruz. Teknolojinin alası var. Bir yanda büyük yoksulluklar yaşanıyor; ama istense tüm insanlık için, herkesin mutluluğu için, yeryüzünde tüm nimetler var. İnsanlık müthiş ilerledi. Ama bir konuda ilerleyemiyoruz. Din, ırk, renk ayrımı gözetmeden, barış içinde yaşamayı öğrenemiyoruz. Öğrenemedik. Martin Luther King'in onlarca yıl önce söylediği gibi:
"Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik.
Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk:
Kardeş olarak yaşamayı..."
Evet öyle... Özünde tüm insanların kardeş olduğu bu yeryüzünde, unutulan tek şey var; kardeşce yaşayabilmek... Kanımca Benjamin Franklin'in de, yıllar önce söyledikleri hiç değişmedi:
"Savaşın iyisi, barışın kötüsü yoktur."
Öyle değil mi! En iyi savaş bile insanlık için acı sonuçlar getirmiyor mu! Elbette bazen barışı koruyabilmek için zulme başkaldırı ve haklı savaşlar da gerekiyor.
Ama onlar bile, insanlık için acı sonuçlar doğuruyor aynı tabloda...
Bu nedenle, en kötü barış bile, savaştan iyidir...
"Biraz açıklama, biraz bağışlama
Biraz da sabır, son bulur kavga"
demişti bir başka düşünür de... Dikkat edin, bu kavramların hiçbirine rastlamıyoruz savaşanlarda. Ne diyelim; biz yine de Çetin Altan ustanın deyişiyle 'enseyi karartmayalım.' Barış isteyelim... Belki böyle bir günde, Ritsos'un 'Barış' şiirinden son mısraları fısıldayalım:
"Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe do
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte."
Haydi uzatalım ellerimizi barışa...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA