Türkiye'nin en iyi haber sitesi
DENİZ AHMET KÖSE

Serin, lezzetli ve kokulu...

Sıcak yaz günlerini biraz daha rahat atlatmak için, içinizi serinletecek bir sorbet'ye ne dersiniz? Siz istediğiniz meyveyle yapabilirsiniz ama ben çocukluğumun vazgeçilmez lezzetinin peşine düştüm. İşte lezzetli ve muhteşem kokulu gül sorbet

Kokunun tat almak konusunda ne kadar önemli olduğunu hepimiz şüphesiz ki çok iyi biliriz. Koku alamasaydık tat da alamayacağımızı en ufak bir grip algınlığında eminim birçok kez deneyimlemişizdir. Ya da annelerimiz tarafından tadını sevmediğiniz ama içmek zorunda olduğumuz öksürük şurubu, sayısız kez burnunuz kapatılarak ağzımızdan içeri dökülmüştür biz çocukken. Ancak kokular sadece tat almaya yaramaz! Görsel hafızamızın oluşmasında da oldukça önemli rol oynarlar. Ve aslına bakarsanız olaylardan çok, kokular görsel kodlarla kaydedilir zihnimize. Mesela lavanta, ıhlamur ve gül... Çocukluğumdaki ilkbahar esintileriyle aklıma kazınmış en keskin kokular. Lavantalar küçük Fransız güpür keselere doldurulup gardıroplara ve çekmecelere konulurdu; hem güzel koksun hem de güve gelmesin diye. Ihlamurlar toplatılıp terasta güzelce kurutulurdu; kışın biri hastalanırsa tarçın ve limonla kaynatılarak şifa olsun diye. Güller ise goncayken reçel, rengi pembeden kırmızıya dönüp biraz iriye kaçınca kavanozlara doldurulup şurup ve şerbet yapılır, sokakta oynayan çocuklara dağıtılırdı içleri serinlesin diye... İşte ben de tam bu niyetle içinizi serinletmek üzere gül sorbet tarifi paylaşacağım bugün sizlere. Dondurma sevmeyenimiz yoktur sanırım. Sıcak havaların kurtarıcısı gözüyle bakılan dondurma aslına bakarsanız Batılı ülkelerde yaz kış demeden dört mevsim tüketiliyor. Hem de envai çeşidi yapılarak! Oysa eskilerin Roma dondurmacıları kaymak ve çikolata dışında dondurma yapmazdı. Sonradan, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa limonlu ve böğürtlenli sorbet klasiklerin yanında yerini alabilmeyi başarıp, karamelli dondurma için de ön saflardan yer açtı. Ve yavaş yavaş bugünkü çok çeşitli hale geldik. Hakkında sayısız rivayet olup, aslında her milletin ilk kez kendi icat ettiğini öne sürdüğü dondurma hakkında birçok yazılı efsane mevcut. Bana en mantıklı gelenlerini paylaşayım sizlerle. Dondurma ile tanışan ilk ırkın Çinliler olduğu tahmin edilse de ilk dondurmanın yapım öyküsünün kahramanları bence Romalılar.

GÜL YAPRAKLARINDAN SÜZÜLEN


Makedonya'dan Hindistan'a büyük fetihler yapan hayalperest ama başarılı komutan Büyük İskender'in milattan önce 4. yy'da buzla karıştırdığı taze meyve ezmelerinin varlığından bahsediliyor. Ve buna ek olarak Eski Roma kayıtlarından elde edilen bilgilerde ise İmparator Neron savaşçılığıyla olduğu kadar boğazına düşkünlüğü ile de tanınırmış. Gladyatör dövüşlerini seyrederken, kendisine lezzetli yiyecekler sunan çeşnici başlarını ödüllendirirmiş. İçlerinden biri, bir gün dağın zirvesinden topladığı karları bir kaba sıkıştırarak doldurmuş. Üzerine bal ve çeşitli meyve parçaları dökerek, imparatora sunmuş. Neron, o güne kadar hiç tatmadığı bu yiyeceği çok sevmiş. Ertesi gün de köle ordusunu kar toplamaya göndermiş. Karın üzerine bal ve ezilmiş meyve döktürerek, belki de tarihin ilk dondurmasını hazırlatmış. Romalılardan kalma bu yöntem, Anadolu'nun kimi köylerinde hâlâ kullanılıyor. Kimileri karı pekmezle karıştırarak, kimileri gül suyu, kimileri limon şerbeti dökerek tüketiyorlar. Bir diğer iddia ise, ilk dondurmanın günümüzden yaklaşık 3 bin yıl önce Çin'de bulunduğudur. Buzlu içeceklerin Asya'da binlerce yıldır kullandıkları bilinir ve bu tarz içeceklere eski Çin kaynaklarında sıkça rastlanır. 1296 yılında Marco Polo'nun Çin gezisi sırasında öğrendiği buzlu içecek tariflerini beraberinde Venedik'e getirmesiyle birlikte Avrupa dondurmayla tanışır. Fransız kralı II. Henry ile evlenen Floransalı Catherine de Medici'nin yanında getirdiği İtalyan aşçı ve pastacılar vasıtası ile de tatlıyı saray halkına tanıtmasının ardından dondurma, Fransa'da da bilinen bir lezzet haline gelir. Bu arada, söylemeden edemeyeceğim ancak, soğuk yendiğinden dolayı zararlı olarak bilinen dondurma, aslında bilinenin aksine çok faydalı bir besindir. Eğer sağlıklı koşullarda hazırlanmış ise dondurmanın bilinen hiçbir zararı yoktur. Şimdi gelelim tarifimize... Çok sevdiğim bir yakınım tarafından, tıpkı geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da tarafıma ulaştırılan özel gül yaprakları, o yaprakların suya verdiği renk ve aroma ile yapmış olduğum gül sorbet tarifi karşınızda! Siz de dilediğiniz şekilde mevsim meyvelerini püre haline getirip lezzetli sorbet ve dondurmalar elde edebilirsiniz. Yaz bitmeden bir tane de dondurma tarifi paylaşmak üzere burada bir virgül koyuyorum yazıma şimdilik.

FRAMBUAZLI GÜL SORBET

GÜL SUYU TARİFİ:


15 adet gül yaprağı
1 lt su
2 gr limon tuzu

Gül yapraklarını soğuk su ile yıkadıktan sonra, cam bir kavanoza doldurun. Üzerine suyu ve limon tuzunu ekleyin, ağzını kapatın. Üç gün boyunca güneş ışığında demlenmeye bırakın. (3. günün sonunda pembe bir su elde etmiş olacaksınız. Biraz daha yoğun bir tat isterseniz suyu süzün ve yeni gül yapraklarıyla üç gün daha demlendirin.)

SORBET YAPIMI:

500 ml kendi yapmış olduğunuz gül suyu
250 gr frambuaz (blender veya mutfak robotunda gül suyu yavaş yavaş eklenerek püre yapılacak)
100 gr şeker
90 gr glikoz şurup

YAPILIŞI:

Frambuaz üzerine yavaş yavaş eklenen gül suyu ile meyveleri püre haline getirin. İçine şeker ve glikozu ekleyin. Şekerler sıvının içinde eriyip, hafif kaynama noktasına gelene kadar ocakta bekletin ve sonrasında soğutun. (Bu tarif dondurma makinaları için çok uygundur. Ancak özellikle son yıllarda çok yaygın olan 'popsicle-çubuklu dondurma' tarzı servis için de başarılı sonuç verecektir. ) Eğer glikoz şurubu bulamıyorsanız; tarifteki şeker ve glikozu iptal edip, aşağıdaki şurup tarifini yapın ve gül suyu ile frambuaz karışımına 350 ml ekleyin.

Şurup tarifi:

450 gr su
225 gr şeker
Birkaç dilim limon

Şekerler eriyinceye kadar ocakta ısıtıp, soğumaya bırakın.

FARK ETMEDEN DİYET-2

Evet, küçük porsiyonlar, daha temiz beslenme ve arınma, bol su tüketimi ile ilk haftayı geride bıraktım. Dürüst olmak gerekirse farklı iki gün akşam yemeklerinde Selahattin'in söylediklerinin biraz dışına çıkmış olmanın verdiği vicdan azabı ve rahatsızlıkla çıktım son model fiyakalı terazinin üstüne. Artık bir hafta boyunca ne yaptım ne ettim her şeyin ortaya çıkacağı fikriyle ecel terlerini de dökmedim değil! Ancak toplamda 2 kilogram kaybettiğimi görüp, Selahattin'in tebrik ve motivasyon konuşmasıyla karşılaşınca oldukça mutlu olmuş olsam da, ne yalan söyleyeyim şaşırdım! Demek ki hakikaten fark etmeden yapılıyormuş Selahattin'in beslenme programı. Çünkü hiç aç kalmadım. Canım tatlı istediğinde yiyebileceğim incelten çikolatam bile vardı. Bazen karbonhidratlara olan isteğim artmış olsa da, bu haftaki beslenme programımda olmadığı için bir sonrakine umuduyla bekleyeceğiz artık. Ya da bir kereden bir şey olmaz deyip ucundan azcık kaçıracağız... Neyse, ikinci hafta listem de hazır... Bakalım bu haftam nasıl geçecek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA