Şimdi efendim, biz Hülya Avşar'ı 20. yüzyılın son çeyreğinin başında tanıdık, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin ortalarındayız ve o hâlâ 'en güzel kadın' iddiasını taşıyabiliyor, Gülben Ergen de kendisini onunla hep rekabet halinde tutabiliyor. Zaten 'şöhret'ler böyledir. Sevtap Parman hâlâ 'Bayan Popo' olduğunu düşünmekte, Banu Alkan 90-60-90 iddiasını sürdürmekte, Bülent Ersoy 'genç kız' havasından bir türlü sıyrılamamakta, Yeşim Salkım ve Seda Sayan bebek beklentilerini canlı tutmaktadır... Muhtemelen bu durum 21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanmadan sona ermeyecektir. 'Şöhret' olmak, bir çeşit 'gerçeklikten uzak olma' hali olarak tezahür etmektedir zira... Evet, bir kez daha ve her şeye rağmen gerçekleşen, Hülya Avşar ve Gülben Ergen'in 'güzel, en güzel' muhabbetinden söz ediyorum. Hülya Hanım, "Sıkıldım artık en güzel olmaktan," buyuruyor, Gülben Ergen, 'mütevazı şov' işine girerek, "Bu memleketin köylerinde, kasabalarında senden benden de güzelleri var. Tamam, bizim gibi bakımlı değiller..." diye atak geliştiriyor. Bakımlı kızlar kulübüne hoş geldiniz!
SANKİ HOLLYWOOD
Aralarında tatlı bir atışma var. "Ortak noktamız ne?" diye bir sorun oluşuyor, Gülben, "Başarı diyelim. Başka bir ortak nokta bulamıyorum yani, senin sinema ağırlığın var, sahne ve albüm senin sonradan geldi. Benim ise albüm ve sahnedir. Sadece başarı olarak nitelendiriyorum ve farklı duruş diyebilirim," diye çözüyor sorunu. Evet, Hülya ve Gülben'in ortak noktaları 'başarı' ve 'farklı duruş' muş... Ne sandınız efendim? 'Şöhret'lerimiz aynı zamanda derin laflar etmektedir. Lafa bakın: Farklı duruş! O duruş kaç kuruş, diyesim geldi birden... Sonra, 'sinema ağırlığı', 'albüm ve sahne' işleri... Duyan da Oscar ve Emmy ödüllerini havalandırmış iki Hollywood yıldızı konuşuyor sanacak. Ben Gülben Hanım'ın canlı performansını hep merak etmişimdir mesela. Halbuki dese ya, "İkimiz de merhum Özal'dan başlayarak doğan şu hop kültür toplumunun birer meyvesiyiz. 'Şov bizınız' icra eylemekteyiz; bir şey üretmesek de kendimizi konuşturacak şeyler bulabilmekteyiz," diye...
FARKLI DURUŞ KAÇ KURUŞ
Dünya öyle bir yer haline geldi ki, düşünmeden konuşan, lafının manasını bilmeyen, bilse bile altını doldurma gereği duymayan 'selebriti'lerle muhatabız. Bakımlı, başarılı, farklı duruş sahibi sahne ve sinema insanları! Edith Piaf ve Ingrid Bergman muhabbet ediyor sanırsınız! Halbuki şöyle bir magazin arşivi taraması yapsak bu 'farklı duruş kaç kuruş' hanımları hakkında, yüksek irtifalı atışmalarından başlayarak ortaya dökülecek bilanço içinde ne kadar sahne ve sinema performansına rastlardık acaba? Sahi, ne kadar? Gündüz kuşağı evlilik programlarında, her gün o programa katılarak birer 'şöhret' ve evlilik otoritesi haline gelen emlakçı bir abimiz ve sürekli zıplayıp keçiboynuzundan söz eden ev hanımı bir ablamız da vardır. Biz 'şöhret' üretebiliyoruz. Onlarla fotoğraf çektirme isteğiyle yanıp tutuşan bir halkımız var bizim. Ama sebepsiz bir hüzne kapılmayınız kıymetli okur. Sadece bizde yaşanmıyor bu durum. Genel bir trend söz konusu. Bakın, 10 yıllardır benzemeye çalıştığımız Amerika'da da kendinden söz ettirmeyi becerebilen ama ne yapmakta olduğu meçhul olan dünya kadar 'şöhret' var.
DEVİR İMAJ DEVRİ
Neyse efendim, devir imaj devri. Bakın, kendisine 'sol' bir imaj yapmış Ece Temelkuran'ı, geçenlerde Hülya Avşar'ın program konuğu olduktan sonra dikkatle izlemeye başladım. Ne demişti o programda, Lübnan'da inzivaya çekilip yazdığı roman için? "Bu kitap bir aşk romanı olarak okunabilir, politik bir kitap olarak da okunabilir, felsefi bir kitap olarak da okunabilir..." Evet, böyle çok yönlü bir roman yazabildiği için tabii ki tebrik etmiştik kendisini ve tevazu dünyasını. Zira, "Biz, gazeteciler, yazarlar, aslında ortada görünmemesi gereken insanlarız ama herkes bizi izliyor... Biz izlenen insanlar olmamalıyız," da demişti. Demişti de, nereye kafamı çevirsem gül cemalini görmekteyim ben, n'olacak bu işler böyle? 'PR' kampanyası da bir yere kadar, değil mi ama? Bir de ilan ediliyor ki, Çırağan Palace Kempinski otelindeki Çırağan Okumaları'nın dahi konuğu olmuştur Ece Hanım. Böyle 'soldan soldan' gelip fotoya kafayı uzatan yarış atları vardır ya, nedense serbest çağrışımım beni işte o fotofiniş resmine kadar götürdü... Susuzluk hiçbir şey, imaj her şeydir! Sahi, gelin bugün hep beraber birer altılı kuponu dolduralım. Belki parayı bulur Lübnan'a tatile gideriz...