Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR

SAMİ TOSUN

Bizim polisimiz hangisi?

Behzat Ç. ve Kanıt dizilerine bakınca, iki farklı polis profili çıkıyor ortaya. Hal böyle olunca da vatandaş, 'Hangisinin bizim Emniyetimiz?' ikilemi yaşıyor

Efendim, çok samimi söylüyorum, bu Yaprak Dökümü'nü hiç, ama tek bir bölüm bile, seyretmedim ben. Halbuki işimiz bu tür hadiseleri takip etmek... Lakin ekranda hep fragmanına rastlıyor, hep ama hep ağlaşan bir Halil Ergün görüyor, bunalıyor, diziyi seyretmeye cesaret edemez hale geliyordum. Dünyanın en kötü ağlayan adamı muhtemelen Halil Ergün'dür. Ağustos nemi gibi, bunalttıkça bunaltıyor, oksijen tüpüne bağlanma isteği yaratıyor... Haliyle bu dizinin bitmesine, sırf fragmanlarına bir daha rastlamayacağım için herhalde en çok ben sevindim. Tabii dizinin 'final' mevzuu şov programlarından ana haber bültenlerine kadar sirayet etti. Yahu, dizinin senaristleri de meğerse hep ağlarmış, diziyi yazarken. 'Final'in galası mı ne yapılmış.

HALİL ERGÜN YİNE AĞLIYOR
Ya rabbim! Halil Ergün yine ağlıyor. Kendi kendine ağlıyor! Abim, bi dur artık, vallahi soğuduk yahu. Bu kadar hisli insan bir araya gelmiş, e bu kadar tantana da yapıldı, bari şu final bölümüne bir bakayım dedim, bakayım ki vatandaş neye ağlıyormuş öğreneyim. Allah sizi inandırsın, "Bu muydu?" dedim! Belki beni hissizlikle itham edeceksiniz, ne diyeyim, hakkınızdır ama naçizane fikrim, bir milletin ağlama çıtası bu kadar düşmüşse, diziden ziyade kendi haline ağlıyordur, a benim kıymetli okurum... Bu diziydi, filmdi işleri, daimi surette kafamı karıştırıyor efendim. Şimdi, iki polisiye dizi var, birinin adı Kanıt, diğeri ise Behzat Ç. Her iki dizideki polisler de Cinayet Büro'dan. Lakin bakıyoruz, aralarında 77 fark var. Kanıt'taki memur arkadaşlar Scotland Yard mensubu mübarek, her taraflarından ilim ve fen akıyor, her bir cinayeti saç kepeğinden yapılan DNA analizleriyle çözüyorlar; Behzat Ç. ise, maaşı pavyonda yediğinden olsa gerek, biraz asabi, 'geleneksel' tabir ettiğimiz ağız burun dağıtma yöntemlerini kullanıyor. Sorun yok, her ikisi etrafında da bir fantezi dünyası kurabiliriz ama vatandaşın kafası karışıyor: Bizim 'Emniyet'imiz hangisi? Yani, Allah muhafaza, yolumuz Cinayet Büro'ya düşse, arkadaşlar bizi, "Buyrun efendim, sizi şöyle, DNA'nızı da karşı masaya alalım," diye mi karşılayacak, yoksa, "Ananızın biiiiip! Yedi sülalenizin biiiiip! Arkaya götürüp ifadesini alın la bunların biiiiiip!" gibi bir muhabbetle mi muhatap olacağız?

DİZİNİN ADI DOĞRU SEÇİLEMEMİŞ
Efendim, bu diziler hakikaten acayip. Bakınız, Aşk ve Ceza bambaşka bir mecraya aktı. Diziye Uğur Yücel'in dahil olmasıyla beraber, ortama bir Görevimiz Tehlike tadı geldi, Interpol'ün yapacağı operasyonları garibim sucukçuya yaptırmaya başladılar. Ara ara sucukçunun ruhuna Ezel girmiş gibi, şakacıktan ölme ve tezgah açma sahnelerine rastlıyoruz, sürme çekilmiş gözüyle ve siyah esvabıyla tam bir Tuareg görüntüsündeki kötü adam teslim alınıyor, falan... Tamam, bunlar dizilerin şanındandır, olaya aksiyon katmaktadır diyor, bu güzide dizimizi de bağrımıza basıyoruz ama ben hadisenin başka bir tarafındayım. Dizinin adı doğru seçilememiş. Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı Yasemin karakteriyle, Murat Yıldırım'ın oynadığı sucukçu karakteri ne zaman bir araya gelse, bir gebelik vakası yaşanıyor. Kanaatimce dizinin esansı buradadır kıymetli okur. Şahsen yapımcısı ben olsaydım, dizinin adını Bereketli Topraklar Üzerinde koyar, olaya gerçek manasını kazandırırdım... Hayır, hanımefendi Abdülhamit'in petrol haritası gibi, kazmayı vurduğunuz anda petrol fışkırıyor. Kova kova taşıyın... Ne diyorum ben! Daha gidip devlet üretme çiftliklerini denetleyeceğim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.