Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERHAN AFYONCU

Osmanlı’da iftar davetleri ramazanın dördünden sonra başlardı

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Osmanlı döneminde iftar davetleri, insanların vücutlarını ve psikolojilerini oruca hazırlamaları ve ilk günlerini aileleriyle birlikte geçirmeleri için ramazanın dördüncü gününden sonra başlardı

Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren resmi teşrifat, yani protokol kuralları gelişmişti. Ramazan ayı geldiğinde gelenekselleşmiş kurallara göre birçok faaliyet yapılırdı. Bunların en önemlilerinden biri de veziriazamın, yani dönemin başbakanının iftar davetleriydi. Ancak Osmanlı döneminde günümüzde olduğu gibi iftar davetleri ramazanın ilk günüyle birlikte başlamazdı. İnsanların vücutlarını ve psikolojilerini oruca hazırlamaları ve ramazanın ilk günlerini aileleriyle birlikte geçirmeleri için davetler ramazanın dördünden sonra başlardı. Ancak iftar davetlerinin ramazanın üçüncü ve yedinci geceleri başladığı da olmuştur.
Veziriazam ve diğer üst düzey devlet adamları, ramazanın dördünden itibaren ulemayı, bürokratları ve askerin ileri gelenlerini ince ince belirlenmiş protokol kuralları içerisinde iftara davet ederlerdi. Prof. Dr. Kemal Beydilli ve Ertuğrul Yıldırım'ın Osmanlı dönemindeki resmi iftarların nasıl olduğuna dair araştırmaları vardır.


Veziriazam tarafından verilen bir iftar.

İLK ULEMA ÇAĞRILIRDI
İftar davetlerinin en önemlisi, veziriazamın konağında vereceği ziyafetlerdi. Veziriazamın davetine katılacak devlet adamlarının listeleri düzenlenerek padişahın onayına sunulurdu. Davetlere ilk çağrılanlar ulema sınıfıydı. Ramazanın dördüncü gününde "selatin", yani padişahlar tarafından yaptırılmış olan camilerin şeyhleri, beşinci gününde şeyhülislam, altıncı gününde Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ile Peygamberimiz'in soyundan gelenlerin kayıtlarını tutan nakibüleşraf, veziriazamın davetine katılırdı. Daha sonra ordunun ve bürokratların önde gelenleri, makamlarına göre tespit edilmiş günlerde veziriazamın sofrasında iftar yaparlardı. İftarlara geliş ve ayrılış törenle olurdu.
Yeniçeri ağası ve ocak ileri gelenleri 16. yüzyılda ramazanın 15. gününde, 18. yüzyılda ise ramazanın 20. gününden sonra veziriazamdan başlayarak sırayla vezirlerin konaklarına iftar için giderlerdi.
Ramazanın ilk günlerinde veziriazamın iftarına giden ulema, sonraki günlerde iftar için şeyhülislamın konağına gitmeye başladı. Bu gelenek, 18. yüzyılın ikinci yarısında şeyhülislamlık yapan ve konağında padişahın sarayındakilerden daha lezzetli yemek piştiği söylenen Salihzâde Camgöz Mehmed Emin Efendi (1775-1776) tarafından başlatılmıştı.
Davetler, ramazanın 24'ünde sarayda padişaha hizmet eden mirahurlar, bostancıbaşı ve kapıcılar kâhyasına verilen iftar yemeğiyle sona ererdi. Bu arada veziriazamın iftar davetine katılanlar daha sonraki günlerde şeyhülislam ve diğer vezirlerin ziyafetlerine giderlerdi. Ramazanın 25'i boş geçirilirdi. İftar davetleri veziriazamın, şeyhülislama iftar ve bayram tebriği için gittiği 26. günü akşamı sona ererdi. Daha sonra oruç ve kefaret ayının son günleri devlet adamlarının birbirlerini bayram tebriği ziyaretleriyle geçerdi.


Mahyaları yakılmış bir cami.

PADİŞAH SARAYDA İFTAR YAPARDI
Osmanlı padişahları, iftarlarını genelde sarayda yaparlardı. Padişahların saray dışında iftar yapmaları istisnai bir durumdu. 18. yüzyıl hükümdarlarından Birinci Abdülhamid (1774-1789), zaman zaman kız kardeşi Esma Sultan'ın Kadırga ve Maçka'daki saraylarına iftara giderdi. 19. yüzyılda ise padişahların nadiren de olsa veziriazamlara veya ulemadan birine haber vermeden iftara gitmelerine rastlanır.
Sultanlar, 19. yüzyılın sonlarına doğru devlet adamlarına ve ordu mensuplarına iftar yemeği vermeye başladılar. Özellikle, 1876 ile 1909 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan II. Abdülhamid, askerleri Yıldız Sarayı'nda iftara davet ederdi. Padişahın ramazan dolayısıyla tertiplemiş olduğu iftar yemeğine katılan subay ve askerlere hediyeler de verilirdi.


Sokollu Mehmed Paşa

PAHALIYA PATLAYAN İFTARLAR
Ramazan ayında herkesin mutfak masraflarında artış olurdu. Ancak en büyük artış veziriazamın harcamalarıydı. Kanuni, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde 15 yıl veziriazamlık yapan Sokollu Mehmed Paşa zamanında iftar ziyafetlerinin altından kalkılamayacak dereceye gelmiş bir masraf kapısı olduğu fark edildi ama bir çare de bulunamadı. Dönemin tarihini yazan Selanikli Mustafa, iftar ziyafetleri için "Yıldan yıla terk olunmaz eski bir âdettir, büyük ziyafet ve aşırı masraftır" diye durumu tenkit etmişti.
Veziriazamların iftar davetleri için yaptığı büyük masraflar sonraki asırlarda da devam etmiştir. Davetlerin sonunda da iftara gelenlerin rütbelerine göre altın murassa kutu, altın köstekli saat gibi hediyeler verilirdi. Selatin cami şeyhlerine bir miktar ve birer top ferace sincap kürk hediye edilirdi.
Veziriazamlar, devlet ileri gelenlerine günlerce iftar ziyafetleri vermelerinin yanı sıra padişaha, valide sultana, harem ağasına, sarayın üst düzey memurlarına, şeyhülislama ve ulemanın önde gelenlerine "iftariyelik" denen hediyeler gönderirdi.
Padişahlar, ramazanın 21. gecesi, Darüssaade ağası ise 22. gecesi kuşçubaşıyla veziriazamın konağına iftar için yemek gönderirdi. Veziriazam, yemekleri getiren kuşçubaşı ve kuşçubaşı halifesine birer hilat hediye ederdi.


Osmanlı döneminde bir ziyafet.

RAMAZAN MENÜSÜ
Abdülaziz Bey, Osmanlı toplum hayatına teferruatlı olarak yer verdiği "Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri" isimli eserinde iftar davetlerini şöyle anlatır:
"Devlet ileri gelenlerinin iftar davetlerinde hazırlanan sofralar, çok zengin olurdu. En kıymetli tabaklar ve sırmalı havlular, gümüş leğenler davetliler için çıkarılırdı. İftarda, ramazana özel yapılan ekmekler, uzun yumuşak pideler, çeşitli küçük halka çörekler, iftariyelik için gümüş veya değerli bir tepsi içinde hurma, çeşitli meyvelerden yapılmış reçeller, sucuk, pastırma, peynirler, zeytinler ve elmastıraş denilen billurdan çok küçük bardaklar içinde zemzem-i şerif bulunurdu. Yemek olarak iki çeşit çorba, saraykâri yumurta, en az üç çeşit tatlı, iki çeşit börek ve hoşaf, beş-altı çeşit sebze bulunurdu. Tatlı olarak baklava, samsa, revani, şekerpare ve dilberdudağı tercih edilirdi. Konaklardaki iftar sofralarında un helvası, soğuk paça, sebzelerden lahana ve zeytinyağlı yemek bulundurmak ayıp sayılırdı.
İftara yarım saat kala odanın uygun bir köşesine konmuş buhurdanlarda öd ağacı veya buhur, çok kibar ailelerde amber yakılırdı. Akşam ezanına 15 dakika kala ev sahibi odaya geçerek misafirlerini karşılardı. Misafirler, sofrada yerini alınca daire imamı Kuran-ı Kerim okumaya başlardı. İftar topu atılınca zemzem içilerek oruçlar bozulur, ardından reçeller ve çöreklerle yemeğe başlanırdı."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA