Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Döktüğünüzün içinde boğulun e mi!

Hayır, dökülen kandan söz etmeyeceğim bugün... "Döktükleri kanın içinde boğulurlar inşallah" da demeyeceğim. Çünkü onları yazalı, söyleyeli çok oldu. Ne yazık ki değişen hiçbir şey olmadı...
Bir kez daha "Şu program iyi, bu oyuncu kötü" diye yazmayı, televizyon eleştirisi yapmayı 'abesle iştigal' saydığım günler yaşıyorum. Elim bir türlü klavyeye gitmiyor. Bugün dökülen kanı yazmayacağım. Ama dökülen 'başka bir şey'den söz edeceğim sizlere...
Kuzey Ege aşkımı artık bilmeyen yok. Zeytin ağacının serin gölgesine, denizin en billuruna, imbatın en okşayıcısına kavuşmak için bütün kış gün sayıyorum. Gelin görün ki, buralar artık 'oralar' değil... Assos'tan Ayvalık'a kadar bütün bu sahil şeridinin içine el birliğiyle ettik... Bu 'içine ettik' lafını sembolik olarak kullanmıyorum. Kelimenin tam anlamıyla bu sahilleri 'b.k' götürüyor.
Altınoluk'ta sabah 07.00'de kalkıp halk plajına iniyorum. Bilinçli insanlar, ayaklarını suya bile değdirmekten korkuyor. 'Türk'e bir şey olmaz' diyenler ise kulaç atmaya devam ediyor. Denizin üzeri köpük köpük... İğrenç, kahverengi bir su şeridi, sahili yalıyor. Dünya güzeli, mavi bayraklı Yağcılar sahiline artık kahverengi bayrak çekilse, yeridir. Sadece orası mı? Küçükkuyu ile Altınoluk arasındaki sahil kesimi, ciddi tehdit altında.
Peki bu rezilliği kim yapıyor? Kanalizasyonu, dünyanın en temiz denizine kim boşaltıyor? Ne yazık ki, denizden ekmek yiyenler. Yani turistik tesisler, oteller... Oranın halkı, hangi otelin nereye, ne zaman kanalizasyon pompaladığını isim isim, saat saat biliyor. Bilmeyen, bir tek belediyeler... Yahu iki zabıta ile sabah saat 06.00-08.00 arasında 10 kilometrelik sahili denetlemek, suyu kirletene, yani açıkça ekmek teknesine tükürene can acıtacak cezaları yazmak, gerekirse kapısına mühür vurmak bu kadar mı zor? İnsan hayatı sizin gözünüzde bu denli mi değersiz?
Bu yazıyı okuma ihtimali olan o turistik işletmelerin sahiplerine sesleniyorum: Peşinizdeyim... Yaptığınızı kare kare belgeliyorum. Eğer utanmadan bu rezilliğe devam ederseniz, sizleri bu sütunlarda teşhir edeceğim. Tabii kayıtsız kalan ilgili belediyeleri de...
Hazır söz belediyelerden açılmışken, Altınoluk sahilindeki garabetten de bahsedeyim: Milletin denize girdiği o güzelim sahili, mendirek ve yürüyüş yolu bahanesiyle Çin Seddi'ne çevirdiniz. Artık Altınoluk sahilinde yürüyüş yapanlar, kafeteryalarda oturanlar, deniz yerine mendirek için oraya bırakılan koca kayaları görüyor. Bir de hemen her sahili betonlaştıran bu 'yürüyüş yolu' sevdası nereden çıktı onu bir türlü anlamıyorum. Millet oralara yürümeye değil, 'yüzmeye' geliyor, bilmiyor musunuz? Şimdilerde o sahillerde ne imbat, ne yakamoz kaldı... Altınoluk'u 'Altınoluk' yapan her güzelliğe el birliğiyle 'set' çekilmiş sanki.
Bir de Yağcılar sahilinde hizmet veren, 1.5 liraya şezlong-şemsiye, bir liraya duş imkanı sağlayan kafeteryaları dümdüz edip oraları kuş uçmaz, kervan geçmez bir 'çöle' dönüştürdüler.
Şimdi 70 yaşında emekli İhsan Amca'ya 500 metre ötedeki evinden şezlong ile şemsiye taşıtıyorlar. Millet bir şişe su alabilmek için 1 kilometre ötedeki tek büfenin önünde kuyruğa giriyor. Sahil şeridi boyunca ne duş var, ne tuvalet... Sabahtan akşama kadar bir su dökünemeyip tuz içinde salamuraya yatırılmış gibi oluyorsunuz. Tuvalet için mecburi istikamet ise ne yazık ki denizi gösteriyor!
Şimdi anladınız mı cennet güzelliklerin içine nasıl ettiğimizi?..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA