Artık deprem konusunda söyleyecek sözüm kalmadı. Yıllardır deprem bilincini oluşturmak için bu köşede akıttığım mürekkebin her yeni felakette boşa gittiğini görmek beni kahrediyor.
9 katlı apartman yerle bir olmuş. Etrafındaki binaların ise camları bile kırılmamış. 'Deprem değil, bina öldürür' gerçeğini zihinlere kazımak için artık başka bir ilahi işarete gerek var mı?
Gelelim böylesi bir felaketten bile 'faydalanmaya' çalışan örümcek kafalara...
Sosyal medyada öyle rezil yorumlar okudum ki, bedenimi ve ruhumu depremden daha çok titretti. Asena Türk adıyla (muhtemelen sahtedir) yapılan yorumda şunları gördüm dehşetle: "İzmir Ege'de 6,8 deprem. Çok geçmiş olsun Müslüman halka. Ya Rabbi! İzmirliler gibi zinaya, nefsime değil, seccademe köle et beni. Amin..."
Komutan Logar adlı kullanıcının Twitter'da paylaştığı video ise mide bulandırıcıydı: "İzmir'de, Bornova'da olan depremle ilgili önce oranın halkının kendine gelmesi lazım. Yani din yok, iman yok, namaz yok. Bu felaketi biraz da kendileri istemiş gibi oldu. Buradan Türkler, Müslümanlar sağ olsun diyeyim. Öbürlerine de ne olursa olsun, fark etmez yani..."
Marmara depreminde de böyle yapmışlardı. Depremin Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nın altında olduğunu söyleyip, ilahi cezadan söz etmişlerdi. Cami minaresinin, öğrencilerin oturduğu bekar evinin üzerine devrilmesini de aynı kafayla yorumlamışlardı.
Unutmayın ki, o İzmir, vatanıma ve dinime kastedenlere ilk kurşunun sıkıldığı şehirdir. Bizi deprem öldürmese de bu 'yobazlık' öldürecek...
'Felaket tellağı' olduk
Hayır, başlıkta bir yazım hatası yok. Evet, aramızda bazıları felaket tellallığını çok seviyor, bundan siyasi menfaat sağmaya çalışıyor. Ama biz devlet olarak 'felaket tellağı' olduk. Başımıza ne kadar büyük felaket gelirse gelsin, yıkanıp, kirimizden pasımızdan arınma, yaramızı hemencecik sarıp, hayatımıza devam etme konusunda uzmanlaştık.
İzmir'de büyük yıkıma ve korkuya neden olan depremden sonra iletişimde aksama olmadı. Trafik bir saatte eski haline döndü. Arama kurtarma ekipleri neredeyse anında olay yerlerindeydi. İki saat geçmeden sahra yemekhaneleri kuruldu. Dördüncü saatte çadırlar, battaniyeler hazırdı. Devletin ilgili tüm bakanları olay yerindeydi. Arama kurtarmada o kadar uzmanlaşmıştık ki, saatler sonra bile göçük altındaki insanlara ulaşıp, onları hayata döndürmeyi başardık. Medya, söylentilere kulak asmayıp sadece gerçekleri halka yansıttı. Sıra geldi felaket sonrasındaki bu müthiş yeteneğimizi, felaket yaşanmaması için kullanmaya...
Polat'ın Eşkıya'da ne işi var?
Bir internet sitesi bir haber uydurup ortaya attı, herkes balıklama üzerine atladı. Neymiş efendim, Necati Şaşmaz (nam-ı diğer Polat Alemdar) atv'nin dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'a katılacakmış.
Nereden baksanız, saçmalık. Her şeyden önce Eşkıya'nın böyle bir takviyeye ihtiyacı yok. Çünkü yan karakterlerine kadar hepsi şimdiden birer efsaneye dönüştü. Bırakın Hızır'ı, Alparslan ile İlyas'ı bile ayrı ayrı başka dizilere koyun, ilk beşe oynarlar. Bir de, televizyon dünyası pek unutkandır. Polat Alemdar'ın son kullanım tarihi çoktan dolmuştur. Ben yıllarca ara verip de yeniden ekrana sürülen hiçbir dizinin tuttuğunu görmedim.
Gaf kürsüsü
Halk TV'de Özlem Gürses'in sunduğu programda CHP'nin eski parti meclisi üyesi Elfin Tataroğlu, İslam dinine hakaret eden Macron'u koruyup, sert ifadeleri için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı suçlayınca büyük tepki aldı.
Zap'tiye
Uçak kazası, hortum, savaş, terör, salgın, çığ, deprem, tsunami... Bi gidemedin be 2020... Yılbaşında kurban mı kessek ne?
Ne demiş?
"Bir kadın olarak kendimi özgürce ifade edebiliyorsam, sevdiğim işi yapıp, tek başıma dimdik ayakta durabiliyorsam, hiç kimseye ihtiyaç duymadan sosyal hayatta 'bireyselliğimle' var olabiliyorsam, bunu yalnız ve ancak Atatürk'e borçluyum. Yaşasın Cumhuriyet." (Şevval Sam'ın paylaştığı bayram mesajı)
