Dün Ayşe Arman'ın Nadire İçkale ile yaptığı röportajı okurken bir kez daha anladım ki herkesin ilişkisinin doğruları kendine.
Hiç öyle genellemelere, ahkam kesmelere girmemek lazım.
İçkale, genç yaşta kaybettiği eşinden büyük hürmet ve sevgiyle söz ediyor söyleşide.
Bu cümleden sonrasını getirmesem, rahmetli eşin Nadire Hanım'ı sevgiye, şefkate doyurduğunu, bir günden bir güne sesini yükseltmeden konuşup eşini pamuklara sardığını zannedebilirsiniz.
Oysa durum hiç de öyle değilmiş.
Mehmet İçkale; eşini çok kıskanan, kısıtlayan, başarılarını çekemediği için onu ezen, küçümseyen ve tüm bunların üzerine arada da bir de döven bir adammış!
Ama Nadire Hanım bunları belli ki hiçbir zaman sorun etmemiş! "Adamın huyu bu, ne yapalım!" demiş ve yaşadıkları hiç zoruna gitmemiş. Özetle "Kocam da beni böyle severdi" diyor.
Eeee? Sorarım size; peki, bundan kime ne?
Şimdi oturup burada psikanaliz yapıp ilişki uzmanlığına soyunsak ve "Bu son derece sağlıksız bir ilişki ve topluma kötü örnek olacak bir aile yapısıdır" desek ne olur?
Bize susup ot yemek düşer.
Bu sadece söz konusu aile için de geçerli değil.
ÇENEMİZİ TUTALIM
Çevrenizde hâlâ beraber yaşadıklarına şaşırdığınız çiftler yok mu sanki?
Valla benim çok var... "Bu kadın bu adamın nesini çekiyor?" veya "Bu adam, bu kadını yanında dolaştırmaya utanmıyor mu?" dediğim çok çift var. Ve tabii ayıp ettiğim.
Ne biliyoruz dört duvar arasında neler yaşadıklarını.
Kimse kimseyi, arada silah zoru olmadıktan sonra, zorla yan yana tutamaz.
O yüzden bırakalım, herkes kendi ilişkisinin dinamikleri içinde mutlu olsun. Üçüncü kişiler olarak biz edebimizi bilelim, çenelerimizi sıkı tutalım.