Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Bir sene sonra "Gezi"

Toplumu derinden etkileyen gelişmelerin soğukkanlı biçimde değerlendirilebilmesi için uzun sürelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bir sene önce meydana gelen ve "Gezi Olayları" adıyla anılan gelişmeler dizisi de şüphesiz bu kuralın istisnâsı değildir. Bu konuda değerlendirme yapılmasını daha da güçleştiren bir husus söz konusu gelişmenin öznesinin belirlenmesi ve niteliğinin tespitindeki güçlüktür.

Çevrelenen çekirdek
Bu konuda özne belirlemesi ve nitelik tespitine gayret edilirken "Gezi Olayı"nın değişik evrelerinde farklı özneleri olduğunun gözardı edilmemesi gerekmektedir. Buna dikkat edilmeden yapılacak "monolitik" bir "Gezi" kavramsallaştırması onu anlamamızı kolaylaştırmak yerinde zorlaştıracaktır.
Özlü bir değerlendirme yapmak gerekirse genel anlamıyla "siyaset" ve modernliğin mega söylemlerinin özlemlerine cevap vermediğinden yakınan grupların başlattığı, dikey katılıma ilgisiz, "yatay katılım" talebini dile getiren bir girişimin özneleri daha sonra bu eylem içinde azınlığa düşmüşlerdir.
Yatay katılım talebiyle ortaya çıkarak "siyasete karşıtlık" zemininde, farkında olmadan "siyaset" yapan hareketlerin çekirdeklerinin kendilerini çevreleyen örgütlü siyasal katmanlar ortasında marjinalleşmesi olağandır. Bunun "Gezi"de de gerçekleşmiş olması şaşırtıcı değildir.
Genel anlamıyla "siyaset" ve onun dayandığı ekonomik yaklaşımların dünyayı yaşanması daha zor bir mekân haline getirdiğini düşünen, diğer bir ifadeyle "çevreci olduğu için kerhen siyaset yapmak zorunda kalan" örgütsüz bir çekirdek, "çevreciliği siyaset için kullanan" örgütlü katmanlarca kuşatılmış ve kendi eylemini sahiplenemez duruma düşürülmüştür.
Benzer şekilde "hayat tarzı"nı "özel yaşam" ile özdeşleştirerek onu müdahaleden korumaya çalışan, "özgürlük" talep eden örgütsüz bir "bireyci" çekirdek, "kendi hayat tarzı"nı çağdaşlık ve modernlik tekeli üzerinden topluma dayatmak isteyen Weberyen bir "statü grubu"nun "yasakçılık" istemini dile getiren "tecemmüî" örgütlü kalabalıkları arasında kaybolmuştur.

İki "Gezi"
Bunun neticesinde modernliğin mega retoriklerinin protestosu ile özel yaşamı müdahaleden koruma talebi bunlarla taban tabana zıt söylemleri sahiplenen bir eylemciliğe dönüşmüştür.
Gelişmeden yeni bir 28 Nisan çıkartmaya çalışan 1960 model "Olur mu böyle olur mu?" inkılâpçılığı, onun üzerinden Soğuk Savaş dönemi solculuğunun en büyük sorunu olan "kitleselliği" sağlamaya gayret eden "platform devrimciliği," yatay katılım taleplerini "seçim cici demokrasinin anlamsız bir aracıdır" tezinin malzemesi haline getiren seçkinci vesayetçilik , her toplumsal olaydan "1919 koşulları" devşirmeyi ümit eden ulusalcılık ve protestocu kimlik siyaseti yapılarının başını çektiği örgütlü katmanlar "Gezi çekirdeği"ni kuşatmışlardır.
Bunun neticesinde de hareketin temel "özne" ve "niteliği" değişmiş, kitlesinin, doğası gereği güçlü olmayan türdeşliği daha da azalmıştır. Böylece doğuşundakilerle benzeşmeyen talepleri farklı eylem biçimlerini ile ortaya koyan yeni bir "Gezi" hareketi şekillenmiştir.
"Gezi Olayı"nın hızlı evrim ve dönüşümü, onun siyasetin "yasakçı," "dayatmacı" ve "anakronik" unsurları tarafından el konularak araçsallaştırılması ve eylemciliğin hareketin ikinci aşamasında "istemezükçüler dayanışması" şeklini almış olması, bu alanda yapılacak monolitik bir kavramsallaştırmayı anlamsız kılmaktadır.
Hareketin birinci aşamasındaki "özne"nin de bu dönüşümü benimsemediği ortadadır. Ancak sorun, onun sesinin, hareketi gasbedenlerin yüksek perdeden sloganları arasında duyulmaz hale gelmesidir.

Ders ne olmalı?
"Gezi"yi dönüştüğü şekil üzerinden kavramsallaştırmak, toplumumuzun Soğuk Savaş solculuğu, vesayetçi eylemcilik ve ulusalcı karşıtlık konularında yaşamış olduğu tecrübeler nedeniyle daha kolaydır. Buna karşılık onun doğuşundaki hali pek çok açıdan bir "ilk"i oluşturmaktadır.
Bu nedenle de monolitik "Gezi" kavramsallaştırması genellikle hareketin evrildiği biçim üzerinden yapılmaktadır. Buna neden olan bir diğer husus da harekete el koyarak onun öznesi haline gelen unsurların "görünebilirliliği," onları somutlaştırmanın kolaylığıdır. Buna karşılık kendisini örgütlü hareketlerle özdeşleştirmeyen, bireyci vurguları son derece güçlü, "amorf" nitelikli ilk "özne"ye ulaşabilmek, onu ete kemiğe büründürebilmek fazlasıyla zordur.
Bu çerçevede gerçekleştirilen "Gezi" kavramsallaştırması hareketin doğuş nedenlerini önemsizleştirmekte, onu siyasetimizin "yasakçı" ve "dayatmacı" unsurlarının olağan komplo girişimlerinden birisine indirgemektedir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde "Gezi"den alınacak ders "demokratik, seçimle gelen siyaseti," meşruiyet temelinden yoksun, şiddete de başvuran eylemciliğe "teslim etmeme"nin gerekliliği olmaktadır. Hareketin evrildiği nihaî şekil gözönüne alındığında bunun anlamsız olduğu söylenemez. Buna karşılık harekete verilecek tepkinin bununla sınırlanması fazlasıyla hatalı olur.
"Gezi"nin doğuş ve kısa süren ilk evresindeki öznesi, Türkiye'de güçlü olmadığı (hattâ bulunmadığı) düşünülen bir toplumsal grubun varlığını ortaya koymuştur. Genel anlamıyla "siyaset"e tepki duyan, "temel ilkeleri farklı bir dünya" istemini olağan olmayan yollarla dile getiren böylesi bir grubun varlığı, son tahlilde, bir toplumsal gelişmişlik göstergesi olarak değerlendirilmeli, onun yatay katılım taleplerini iletmesini mümkün kılacak kanallar açık tutulmalıdır.
Unutulmaması gerekir ki, bu gruba "parti kur, seçimlere katıl" önerisinde bulunmak anlamlı değildir. Çünkü onu oluşturan bireylerin, daha sonra hareketlerini gasbedenlerin aksine, "dikey katılım" ve "siyasal iktidar" amacı yoktur.
Bu çerçevede demokratik siyasetin "Gezi"nin evrildiği şekli eleştirmekle kalmayarak, onu doğuran nedenleri kavraması ve iletilen mesajları cevaplamaya çalışması (bu mutlaka taleplerin kabul edilmesi anlamına gelmez) gerekmektedir.
Siyaset "Gezi"nin evrildiği biçim ve onun yeni öznesiyle mücadele etmeli, özgün alanını korumalıdır. Buna karşılık bu konuda değerlendirme yapılırken, "Gezi"yi ateşleyen tepkiyi bundan ayırmak gereklidir. Bu bağlamda hareketi başlatan özne ile yeni kanallar da açarak çift yönlü "iletişim"i sürdürmek anlamlı olacaktır.
Son bir yıl içinde yaşanan yoğun kutuplaşma nedeniyle gri alanların fazlasıyla daraldığı bir ortamda bunun ne denli zor olduğu ortadadır. Buna karşılık büyük resme bakıldığında, on binlerce vatandaşımızın hayatına malolmuş bir çatışmayı önlemek için açılması imkânsız addolunan kanallara işlerlik kazandırarak iletişimi sağlamış olan siyasetin bunu başaramaması için anlamlı bir neden de yoktur.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA