Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HÜLYA GÜLER

Uzakdoğu’dan 16 yatırım yolda

Pandemi süreci ve sonrasında özellikle Uzakdoğu’dan Türkiye’ye yabancı yatırımcı ilgisinin arttığını belirten EY Ülke Başkanı Metin Canoğulları, “Sadece bizim işlemlerini yürüttüğümüz 16 ortaklık görüşmesi var” dedi

Pandemiyle mücadelede hepimizin aklındaki 'sokağa çıkma yasaklarının olduğu bir dönem daha yaşanır mı?' sorusunun cevabı EY Türkiye Ülke Başkanı Metin Canoğulları'dan geldi. "Bu virüsle yaşamaya alışacağız" diyen Canoğulları, bölgesel karantinalar yaşansa da artık dünyanın, hayatın ve ekonominin tamamen durdurulduğu dönemi geride bıraktığını öngörüyor. Pandemi sürecinde finansal ortaklık fırsatlarını değerlendiren yabancı yatırımcının Türkiye ilgisinin arttığına dikkat çeken Canoğullar, "Şu anda sadece bizim işlemlerini yürüttüğümüz 16 ortaklık görüşmesi var. Bunların çoğu Japonya, Güney Kore ve Çin'den gelen yatırımcılar. Ön anlaşmaları imzalandı, detaylı inceleme aşaması sürüyor. Uzakdoğulu şirketler Türk şirketlere ortak olup, Türk kas gücüyle Avrupa'ya, Balkanlar'a ve Afrika'da büyümek istiyor" dedi. Bundan sonra ekonomiyi durdurmanın yerine 'kontrollü yönetim' mekanizmasının devreye gireceğini söyleyen Canoğulları ile pandeminin şirketlere etkisi, öğrettikleri ve bu süreçte Türkiye'yi bekleyen fırsatları konuştuk.

Dünyanın hemen her yerinde şirketlerin pandeminin birinci dalgasının ardından büyük bir toparlanma çabası içinde olduğunu görüyoruz. Dünyada ve tabi Türkiye'de şirketlerin gündeminde şu sıralar neler var?

Türkiye dahil birçok ülkede şirketlerin 2020 gündemi yapılandırma idi. Ama bu daha finansal yapılandırmayı kapsayan bir gündemdi. Oysa şimdi belki de pandeminin şirketler açısından önemli bir kazanımı diyebileceğimiz bir konu daha var gündemde; operasyonel yapılandırma. Şu aralar bizim en çok çalıştığımız konu şirketlerin finansal ve operasyonel olarak sürdürülebilirliğini sağlamak. Şirketler operasyonlarında müthiş bir sadeleşmeye, odaklanmaya ve merkezileştirme eğilimine girmiş durumdalar.

Bunu biraz açar mısınız, ne tür sadeleştirme ve odaklanmalar söz konusu?

Örneğin eskiden birçok şirketi bünyesinde bulunduran kurumların her bir şirketinin satın alma, insan kaynakları, ulaştırma birimleri kendi bünyelerinde yer alıyordu. Şimdi ise maliyet optimizasyonuna gidilerek tüm bu faaliyetler tek çatı altında toplanıyor. Bunun gibi birçok farklı alanda irili ufaklı işleri olan şirketler uzmanlaşmaya, odaklanmanın avantajlarını elde etmeye daha meyilli. Bu düşünceyle bize gelen şirketlerin A'dan Z'ye tüm süreçlerini gözden geçiriyoruz. Şu ana kadar gördük ki Türkiye'de bu anlamda şirketler için müthiş fırsatlar var. Şirketlerin daha sağlıklı uzun vadede maraton koşacak şekilde yapılandırmaya gidebiliriz. Bunların küçülme değil, zor zamanda şirketi güçlendirme olarak algılanması lazım. Vücudun tüm risklere karşı tepki vermesi için daha çevik bir yapı hazırlıyoruz.

Bir diğer gündemin de finansal yapılandırma olduğunu söylemiştiniz. Bu alanda şirketler için ne tür fırsatlar var?

Finansal yapılandırma konusunda aslında daha çok fırsat alanı var. Finansman denince hemen herkesin aklına bankadan kredi almak geliyor. Oysa bu alanda o kadar farklı ürünler var ki henüz Türkiye'de sıklıkla kullanılmayan. Örneğin şirketin bono ihracı olabilir, sermayeye dönüşebilir borçlanmalar olabilir. Biz şu sıralar bu konuda alışılagelmiş klasik yöntemlerin yerine daha farklı finansal yöntemlerle şirketin içine stratejik ve finansal ortak eklemek yoluna gidiyoruz. Bazı finans kurumları sektöre sanayici olarak girmez ama şirkete borç vererek ortak olabilir. Kuruluşlar sermaye benzeri bir fon veriyor ve sanayici şirketin yüzde 20'sine 5-6 yıllığına ortak oluyor. Satın alma opsiyonunu da ana hissedara veriyor. Eğer 5-6 yıl sonra ana hissedar almazsa o zaman da bu kuruluşlar hisseyi halka arz ederek o şirketten çıkıyor. Bunun iki türlü yararı var birincisi hem şirkete finansal destek veriyor ikincisi de kurumsal anlamda yabancı yatırımcı şirkete bir mali disiplin ve şeffaflık getiriyor.

Şu an Türkiye'de bu yöntemi kullanacak şirketler var mı?

Türkiye'ye bu anlamda çok yoğun bir ilgi var bu süreçte. Nedeni de şu; yurtdışında negatif enflasyon ve negatif faiz var. Paranın durduğu yerde bir maliyeti var o yüzden kaynaklarını daha verimli değerlendirme arayışları var. Türkiye'nin de önü açık, potansiyeli çok yüksek. Ama gerçekten çok yüksek. Yabancı yatırımcılar Türkiye'deki işgücü, bulunduğumuz coğrafya ve girişimcilik ruhunun çok farkındalar. Türkiye'deki fırsatları görüyorlar ve doğru şirketlere yatırım için geliyorlar. EY olarak şu anda bizde 15-16 orta ve büyük ölçekli şirket ile ilgili yabancı yatırımcılarla satın alma görüşmeleri yapıyoruz. Bu dediğim 15-16 şirket ile ilgili yurtdışındaki şirketlerle ön anlaşmalar yapıldı. Şirketlerin rakamları detaylı inceleme aşamasında olan satın alma işlemlerimiz var. Şu anda bu bizde olan rakam. Piyasada bu tarz ortaklık görüşmeleri daha fazla da olabilir.

Hangi yatırımcılar bunlar, isim verebiliyor musunuz?

Bildiğiniz gibi gizlilik anlaşmaları yapılarak sürdürülen işlemler bunlar. Dolayısıyla isim veremiyorum ama şu kadarını söyleyeyim. Birçok farklı ülkeden Türkiye'ye ilgi olduğunu görüyoruz. Bu bahsettiğim işlemleri devam eden görüşmeler daha çok Japon, Güney Koreli ve Çinli şirketlerden gelen talepler. Örneğin Japonya'dan büyük bir firma Türkiye'de sektöründe büyük bir firmaya ortak olmak üzere.

Siz Uzakdoğu'dan gelen bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

Pandemi sonrası küresel tedarik zincirindeki değişim Türkiye'ye ilgiyi arttırdı. ABD'den de ve Avrupa'dan da ilgi var. Ancak Uzakdoğu'daki şirketlerin ilgisi çok daha fazla. Örneğin Çin pandemi tepkisiyle kaybettiği işleri Türkiye üzerinden yakalamak istiyor. Uzakdoğulu şirketler için şu süreçte Türkiye'de üretip malı Avrupa'ya göndermek daha kolay. Japonya'dan gelip balkanlara, Afrika'ya mal satmak yerine Türkiye'de üretip, Türk ortağı ile birlikte bu bölgelere satmak daha mantıklı. Şu anda artık neyi ürettiğiniz değil, nasıl hızlı cevap verebildiğiniz önemli hale geldi ve noktada Türkiye'nin çok büyük şansı var. Çeviklik önemli. Siparişi aldınız 10 günde verebiliyor musunuz ona bakılıyor artık. Bir diğer dikkat çekici ilgi de Rusya'dan. Rusların da Türk şirketlerine çok ciddi ilgisi var. Şu anda görüşmelerde aktif değiller ama ilgilerini görüyoruz. Bu coğrafyada daha fazla iş yapmak isteyen yabancı yatırımcının Türk gücüne ihtiyacı var. Türk işadamlarının kas gücü artık daha çok fark edilir hale geldi. Hızlı karar alma, vaz geçmeme, sıkıntılı süreçlerde Türk iş insanının kıvraklığı, pratik çözüm üretme zekası, bütün bunlar artık daha çok fark ediliyor.

EKONOMİYİ KAPATMAK YERİNE KONTROLLÜ YÖNETİM

Geniş kapsamlı araştırmalar, raporlar faaliyetlerinizin önemli bir kısmını oluşturuyor. Son araştırmalarınıza dayanarak pandemi gölgesindeki global ekonomiye ve Türkiye ekonomisine ilişkin öngörüleriniz neler?

Öncelikle şunu söyleyelim; sıkıntı bütün dünyada olduğu için aslında bir sıkıntı yok denebilir. Çünkü eğer sadece sizde sıkıntı varsa o zaman probleminiz büyüktür. Bugün tüm dünya aynı soruna çare aradığı için ve Türkiye de süreci birçok açıdan iyi yönettiği için durum bizim açımızdan karamsar değil. Belirsizlikler var elbette. Normalde sıcakta virüsün etkisi azalacak dendi ancak beklendiği kadar azalmadı. Bugün gelinen noktada ekonominin şartlar ne olursa olsun yürümesi lazım. Her şeyin kapatıldığı topluca eve kapandığımız bir ortam bir daha olmayacak. Biz bu virüse yavaş yavaş alışacağız ve bu virüsle yaşayacağız. Zaten hepimiz tecrübe kazandık. Bazı ülkeler hiç sokağa çıkma yasağı uygulamadı tamamen serbest bıraktı. Biz baştan işi sıkı tuttuk şimdi biraz daha rahatız. Eninde sonunda aşı gelene kadar biz bu virüsle yaşayacağız. Anlaşıldı ki ekonomiyi kapatmak çözüm değil. Bu kadar insan nasıl beklenecek. İş yapmayan işletmeler borcunu nasıl ödeyecek, banka nasıl beklesin, o da başka yerden almış kaynağını. Demek ki ekonomiyi durdurmak çözüm değil, çözüm kontrollü yönetim. Başka türlü yönetemezsiniz bu süreci. Türkiye'nin doğal kaynakları rezervleri çok fazla yok. Bizim en büyük gücümüz çalışkanlığımız. Biz çalışmazsak çok zor idare ederiz. Ekonomi çalışacak yavaş yavaş kontrollü faaliyete devam edecek.

VİRÜSLE YAŞAMANIN YOLUNU BULACAĞIZ

2021 öngörünüz nedir, her şey aşıya ve tedaviye mi bağlı?
İnsanlar bir şekilde virüsle yaşamaya alıştı. Virüsün de önümüzdeki dönemde mutasyona uğrayacağı yavaş yavaş gücünün azalacağı öngörülüyor. Tedavi süreleri de hızlanmaya başladı. Örneğin İtalya artık normalleşiyor. Bizim Türkiye olarak sağlık sektöründe bir sıkıntımız yok. Süreç iyi yönetiliyor. Biz de virüsle yaşamaya alışacağız. Aşının gelmesi, herkesin aşılanması 2-3 sene sürecek gibi. Bu vesileyle aslında Türkiye'nin önüne güzel bir fırsat çıktı, şirketler olarak kaynaklarımızı nasıl daha verimli kullanabileceğimiz konusuna daha fazla odaklanmamızı sağladı. Gereksiz yatırımlara girmemek bütün yumurtaları aynı sepete koymamak, farklı finansman kaynaklarını düşünmek, farklı lokasyonlara yatırım yapmak gibi bakış açılarını geliştirdik. Bu da bizim ekonomik kazanımımız oldu.

KURUMSALLAŞMAYI KAFADA BİTİRİN

EY olarak bu süreçte 'Aile şirketlerinde yeni normal' başlıklı bir rapor hazırladınız. Türkiye'de aile şirketlerinin yeni normale hazırlığı ne durumda?

Dünyada olduğu gibi Türkiye'nin de yüzde 95'i aile şirketi ve dünyada olduğu gibi Türkiye'de de aile şirketleri Covid-19 salgınından daha derin şekilde etkileniyor. Bu süreci en sağlıklı atlatmanın yolu kurumsallaşma. Aile şirketleri, büyümeyi sürdürülebilir kılmak, şirketlerin ömürlerinin uzun olması ve ailenin bir sonraki jenerasyonlara yönetimi aktarabilmesi adına kurumsallaşma, dijital dönüşüm ve yenilikçi iş modellerine odaklanmalı. COVID-19'un belirgin etkilerinin henüz bu dönüşümü tamamlayamamış şirketlerde daha derin şekilde hissedildiği görülüyor. Raporda yeni normalin bu gerekli dönüşümü hızlandıracağı öngörülüyor. Biz aile şirketlerine kurumsallaşın dediğimizde bize hep 'işimizi profesyonellere mi bırakacağız' diyorlar hayır. Kurumsallaşmayı kafada bitirmek lazım. Şirkette aile bireyleri de çalışabilir ama aile bireylerinin çalışma prensiplerini, ödüllendirme, başarı ve başarısızlık ölçümlemelerini doğru yapabiliyorsanız o zaman sorun yok. Çoğunlukla dışarda pişip sonra gelsinler şirketiniz deneme yanılma tahtası olmasın diyoruz her zaman.

AİLE ANAYASANIZA RESMİYET KAZANDIRIN

Şirketler çoğu zaman bir aile anayasaları olduğundan söz ediyor ama sonuçta yine de kurumsallaşmada bazı sıkıntılar yaşanıyor. Sizce neden?

Aile dağılır, bireyler görüşmezler ama şirket yoluna devam eder. Bölünür, parçalanır ama yoluna öyle ya da böyle devam eder. Kurucu hayattayken şirketle ailenin kurumsallaşmasının iyi yapılması lazım. Şirketin tüzüğü var o resmi bir belge ve bağlayıcılığı var ama aile anayasası resmi bir belge değil. Aile bireylerinin oturup üzerinde anlaştıkları prensiplerin yer aldığı bir metin. Bunun hukuki bir zemine oturtulup resmiyet kazandırılması önemli. Şu anda aile anayasası da yaptık ama işi yürütemedik diyenlenin en büyük sıkıntısı, bu belgenin hukuki bağlayıcılığının olmaması. Anayasanın yapılması ve şirket ana sözleşmesiyle ilişkilendirilmesi önemli.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA