Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bundan sonra Ak Parti...

Son gelişmeler gösterdi. Ak Parti değişiyor. Bir dönem kapanıyor. Gül, Cumhurbaşkanlığından ayrıldı. Erdoğan Başbakanlığı bıraktı. Davutoğlu yer değiştirdi. Galiba 73 milletvekili Meclis dışı kalacak. Belediye başkanları milletvekili oluyor. Bürokrasinin önemli bir bölümü bu defa parlamentoya girecek.
Devlet idaresinde bu derecede tecrübe kazanmış bir parti bu değişiklikleri hazmeder. Eski kadroları parti ve bürokrasi yönetiminde değerlendirir.
Gene de Ak Parti'de yeni bir dönem başlıyor.
Erdoğan
doğabilecek boşlukları karizması ve prestijiyle doldurmaya çalışıyor. Başkanlık sistemi tartışmaları meseleye bir hukuk çerçevesi tayin etmekle ilgili. Yoksa, Erdoğan fiilen başkandır. Bu pozisyonu ayrıca Ak Parti içinde herhangi bir çatlak oluşmaması için değerlendiriyor.
Cumhurbaşkanlığına çıkarken uyguladığı plan ve becerisiyle Ak Parti, Özal'dan sonra Anap'ın, Demirel'den sonra DYP'nin akıbetinden uzak kaldı. Şimdi bundan sonrasını güçlendirme gayreti içinde.

***

Fakat güçlüklerin olduğunu inkâr imkânsız. İki sebep göstereyim.
Birincisi, çok sübjektif bir tespit. Erdoğan bu emeği, bu gayreti, bu gücü nereye kadar gösterecek? Her açığı kendisine yüklenerek nereye kadar dolduracak?
İkincisi, asıl neden. Ak Parti'de, her zaman dikkat çektiğim bazı sınıfsal dinamikler var. Türkiye'de 1970'lerden beri devam eden bütün sağ partiler bu dinamiklerin etkisini hissetti. Hatta yaşadı. O dinamikler iki kutba sahip. Bir kanadı Anadolu diğer kanadı İstanbul/ metropol sermayesi oluşturur.
Erdoğan zaman içinde büsbütün Anadolu sermayesiyle bütünleşti. Doğal; çünkü yeri geldiğinde çok sert biçimde kavga etti İstanbul sermayesiyle. Buna karşılık Gül, kendisi bizzat Anadolu sermaye ve girişimciliğinin temsilcisi olmasına rağmen sağduyu ve siyasi akıl içinde metropol sermayesiyle daha ılımlı, işlevsel, gerçekçi ilişkiler kurabiliyordu.
Gül- Erdoğan ikilisi sonunda iyi bir denge, güçlü bir istikrar, hassas bir kontrol meydana getiriyordu. Toplum bu 'resmi' benimsemişti. Bu ikili toplumun bütününü kapsayabiliyordu.
***

Davutoğlu bu çerçeveye oturmadı. Doğal. Davutoğlu başarılı akademi ve dış politika hayatından sonra partinin 'ilmiye' sınıfının temsilcisi oldu. Partinin ideolojisiyle ilgiliydi. Dış politikasını dahi bu zeminde yapıyordu. Başarısı bu gerçekten kaynaklanıyordu.
Ama Davutoğlu herhangi bir sınıfın temsilcisi değildi. Tabanı yoktu. Başbakanlığı bu açılardan bir boşluğa işaret ediyordu. Erdoğan'ın gidermeye çalıştığı 'bu' boşluktur.
***

Sonuç şu: Ak Parti yeniden iki kanatla uçmak zorunda. Siyasete döner dönmez o ayrı bir mesele ama Gül'e duyulan ihtiyacın altındaki neden budur. Yani, parti çok önemli bir toplumsal kesimle daha güçlü ilişkiler kurmak zorunda. Bunu bir kere daha hissediyor. Kaldı ki, İstanbul sermayesi artık sadece metropol sermayesi değil. 'Metropoldeki' sermayedir ve içinde büyümüş, güçlenmiş ve şimdi daha farklı bakan Anadolu sermayesi de vardır. Nasıl yok sayılır, nasıl görmezden gelinir?...
Evet, evet, hep söylüyorum, siyaset sosyolojidir...
***

NOT: 'Lapsus' bir defa başlayınca durmak bilmiyor. Dediğim gibi bu tür hataları seviyorum. Birer öyküsü oluyor. O öyküyü başka bir yazıya bırakarak, Eyüboğlu'nun kitabının adını düzeltirken bu defa Halit Ziya'nın romanını 'Mai ve Siyah' yerine 'Türkçeleştirerek' 'Mavi ve Siyah' diye yazdım. Ahmet Cemil Bey başta olmak üzere özür dilerim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA