Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bataklık politikası

1993'te gelen bir daveti kabul etmiş ve ABD'de, 'Amerika'da Çokkültürlülük' başlıklı bir programa katılmıştım. Uzun bir süre o ülkede kalacak, çeşitli kentlerde, belli bir yoğunluğa sahip etnik gruplarla bir araya gelecek, üniversitelerde bu konuları çalışan hocalarla görüşecektim. Gittim. Çok sıkıcıydı. Ama ilginç gözlemler kaldı bana. Birini özellikle unutmadım.
Meksika sınırına götürülmüştüm. Sınır alabildiğine geniş bir duvardı. Cormac McCarthy romanlarından alınmış bir tipe benzeyen Sınır Güvenlik Birimi'nin şişman amiri odasının devasa camlarını işaret etti. Baktım, duvarın üstünde hareket eden, karınca büyüklüğünde ama arı kovanı gibi vızır vızır işleyen lekeler vardı. Onların, Amerika'ya 'geçen' kaçak göçmenler olduğunu söyledi ve isterlerse hepsini bir çırpıda yakalayabileceklerini belirtti.
Yakalamamalarının nedeni kan dondurucuydu. Amerikan ekonomisi ucuz iş gücüne muhtaçtı ve her yıl belli bir sayıda kaçak göçmen istiyordu. Sınır ihlaline göz yumuyor, o sayıya ulaştıklarında geçişleri kesiyorlardı. Kısacası, sömürünün yasallaştırılmış haline tanıklık ediyordum.
Derken bir başka grupla tanıştım. Genç irisi, çok şık, hani böyle her şeyden tiksinir, herkesi küçümser görünümlü ama konuşunca sıcak ilişki kuran bir kişi bana göçe karşı olduklarını söyledi. Adamcağız açıkça ırkçı bir tavır takınıyor, göçün ırkı bozduğunu, toplumu yozlaştırdığını, ahlaki düşkünlük yarattığını, ekonomik düzeni alt üst ettiğini söylüyordu. Çok ateşli bir biçimde, ABD gibi göçe ve göçmene dayalı bir toplumda yerlerinin güçlendiğini, görüşlerinin gün günden fazla taraftar topladığını dile getiriyordu.

***

Şimdi ABD Başkan aday adayı, boyalı saçlarıyla Donald Trump'ın 'Suriyeli göçmenleri iktidara geldiğimde geri göndereceğiz' sözlerini duyunca bu geçmişi anımsadım.
Bu tutumun son zamanlarda git gide yaygınlaştığını hatta, paradoksal bir şey söyleyeyim, ABD'de yavaş yavaş dış politika yaklaşımı haline geldiğini de öne sürelim: ABD artık dünyada yaşananlara pek sesini çıkarmıyorsa bu hem onun Obama dönemindeki daha demokratik tutumundandır hem de biraz bu anlayışın, yani 'bize ne' tavrının etkisi altında kalmasındandır.
Çelişkili dedim; öyle. Eskiden ABD'nin sağa sola müdahalesine, emperyalizm vs diyerek karşı çıkılırdı. Şimdi ABD 'dünya jandarması' rolünden sıyrılıp 'Amerikan istisnası' politikasına son verince bu defa 'vurdumduymazlık' diyoruz. Bu tutumun dediğim gibi iç çelişkisi açık. Fakat bu çelişki yıllar yılı ABD'nin 'dış politikamızın ahlaki değerleri' diye ortaya sürdüğü modelden kaynaklanıyor.
***

Avrupa da aynı kayıtsızlık içinde. OD muhacirleri, iç savaş kurbanları, etnik temizlikler birer kanlı ve kirli hakikat olarak ortadayken ve bahsettiğim tutum hâkimken bunun nedeni Kaf Dağı'nın ardında değil, Yeni Sağ politikalardadır. Onun getirdiği zenginlik ve kibir anlayışındadır. İlla askeri müdahale demiyoruz, hiç demiyoruz, katiyen demiyoruz ama kayıtsızlık da şart değil.
Kimse kızmasın zamanında sol diyerek Blair bu bataklığa düşmüştü, şimdi Obama, onunla mukayese edilmeyecek bir hassasiyete ve dikkate sahip olmakla birlikte, aynı bataklıktadır. Ve bataklık kokuyor.
Not: Ahmet Hakan'a yapılan saldırıyı şiddetle ve nefretle kınıyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA