Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Kafamda deli sorular

Geçtiğimiz gün 12 Eylül askeri darbesinin yıldönümüydü. Aradan geçen 39 yılda asker vesayetin geriletilmesi ve sivil siyasetin kurumsallaşması açısından ne kadar yol aldığımızı biraz sorgulayalım.
Kenan Evren'in yargılanırken ölmesini sağlayan, darbecilerin yargılanmasını engelleyen geçici 15. Madde'nin referandumla anayasamızdan kaldırılması önemli bir adımdı.
Askerin durumdan vazife çıkartmasına yasal zemin yaratan "iç hizmet kanunları"ndaki revizyonları da unutmamak lazım.
Ancak 15 Temmuz'da gördük ki, 12 Eylül'ü "bizim çocuklar başardı" sözleriyle karşılayan ABD, bizim ordu için "yeni çocuklar" bulmakta hiç zorlanmıyor.
27 Mayıs'ta, 21 Mart'ta, 12 Eylül'de Kemalistleri kullanmışlardı. Son defasında da ordu için 90'larda yerleştirdikleri "altın nesli..."
15 Temmuz'a, general rütbesiyle katılan ve bugün mahkemede "Kemalist ayakları" çeken darbeciler gökten inmediler ya...

***
Kolay iş değil elbette askeri vesayeti tamamen yok etmek.
İnsanlık yüzlerce yıldır "muhafızların muhafızlığını kim yapacak" sorunsalının cevabını arıyor.
Bulabildiğimiz en etkili çözüm olan "demokrasi" ise elinde silah olanların karşısında hala çok cılız.
Yalnızca Türkiye'de değil Tüm dünyada durum bu...
Mesela, bugün Başkan Trump'a karşı darbe senaryoların TV'lerde tartışıldığı ABD de hala 9/11 darbesinin etkisinde. O günden beri ABD'yi seçilmiş sivil başkanlardan daha çok, atanmış derin güvenlik bürokrasisi yönetiyor.
***
Elbette, Türkiye'de ABD ile uyumlu bir iktidarın kurulmasını amaçlayan 15 Temmuz darbe girişiminde halkın sokakta direnişi demokrasimiz için tarihi bir zaferdi.
Bu yüzden umutluyuz.
Ancak ne yazık ki, kendisini solda tarif eden Türkiye'deki muhalefetin durumu sivil siyaset açısından hiç gelecek vadetmiyor.
27 Mayıs'ı yıllarca bayram diye kutlayan, 28 Şubat'ı destekleyen, 27 Nisan muhtırasını haklı bulan ve aradan geçen 4 yıla rağmen hala 15 Temmuz'a karşı net bir tavır almasını beklediğimiz CHP ise klinik vaka.
Dün de CHP'nin Mersin Milletvekili Alpay Antmen 12 Eylül askeri darbesiyle, 20 Temmuz sonrası yaşanan OHAL'i kıyaslayan bir "rapor" yayımladı.
Bir yanda anayasaya askıya alıp darbe yapan bir askeri yönetim...
Öte yanda askeri darbeyi savuşturmak için anayasanın ve uluslararası anlaşmaların kendisine tanıdığı meşru müdafaa hakkını kullanan bir devletin seçilmiş siyasal iktidarı.
Nasıl aynı kefeye konulup kıyaslanabilirler ki?
Mesela "OHAL rejiminde ve sonrasında görevden alınan subay astsubay sayısı 17 bin 498 iken 12 Eylül sonrası bu sayı 2 bin" eleştirisinin dayanağı nedir?
Sizce vekilimiz, 15 Temmuz sonrası yargının FETÖ'cü subayları ordudan ihraç etmesini demokrasiye aykırı bulmaktadır?
Ben bir cevap bulamadım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA