Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Ah şu mektepler olmasa...

Çapa Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek geçtiğimiz gün korkutucu bir açıklama yaptı:
"Herkes şunu bilsin ki, nisan, mayıs döneminden daha kötü durumdayız. Kamu hastanelerindeki yataklar dolmaya başladı. Bu gidişat devam ederse boş yatak bulmakta sıkıntı yaşanır. Artık tek vücut halinde Kovid-19 seferberliği ilan etmemiz gerekiyor."
Seferberlikten kasıt tekrar sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmesi olmalı. Zira bir tek o kaldı. Açık havada maske zorunluluğu gibi pek çok olağanüstü izolasyon tedbiri hâlihazırda zaten uygulanıyor.
Yasaklar öylesine içselleştirilmiş durumdaki en cılız aykırı ses dahi boğuluyor.
Pandemi sürecinde içlerindeki apartman yöneticisi emekli subayı koyuveren köşe yazarlarımız gün aşırı, uygun adım yürümeyen "cahil vatandaşı" ezmekle meşguller.
Haber bültenlerinin birinci gündemi de sokakta maskesini nizami takmayan vatandaşlar. Muhabirleri, işine yetişmek için koşturanların üzerine salıyorlar. Sonra ağlarına düşürdüklerini ekranlarda "lümpen" hatta "halk düşmanı" diye 80 milyonun önünde linç ediyorlar.
Daha neyin seferberliğinden bahsediliyor o halde?
Gündelik hayatımızla, yaşamak için mecbur olduğumuz diğer insanlarla aramıza daha ne kadar mesafe koyabiliriz ki?
İnsanlar, işlevine dair ciddi şüphe duydukları uygulamalara dahi rıza gösteriyorlar.
Bundan daha fazla itaat mümkün mü? Öyleyse bile bu bedel, insanlığımızdan bu kadar uzaklaşmak bir hastalıkla mücadele için fazla değil mi?

***

Ayrıca hocanın dile getirdiği ve son günlerde herkesin ağzında olan "Nisan ve mayıs aylarından daha kötü durumdayız" iddiasını da anlayabilmiş değilim.
Bahsettikleri dönemin tabloları hepimizin elinin altında.
O günlerde test sayısı maksimum 30 binlerde. Buna karşın vaka sayısı yaklaşık 5 bin, ölümlerse 100 civarında.
23 Ekim itibariyle test sayısı ise 115 bin 979. Hasta sayısı (nedense vaka demekten vazgeçildi) 2165, ölüm sayısı da 74.
Hastanelerin yoğun bakımlardaki doluluk oranı da nisan ve mayıs aylarına göre daha iyi durumda. Kronik hastalıkları olanlar ve düzenli tedavi görenler hastanelere adım atmıyor.
Tüm dünyada tedavi süreçleriyle ilgili yeni gelişmeler de var. İnsanlar, testi pozitifi çıkar çıkmaz ventilatörlere bağlanmıyor. Daha soğukkanlı ve basit yöntemlerle risk grubundaki yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar bile hastalığı ayakta atlatabiliyorlar.
Bilimin, tıbbın hatalarına gerekçe gösterdiği panik de artık geride kaldı.
Niçin ilk günlere göre daha kötü durumdayız o halde?

***

Evet, önümüz kış. Havalar soğuyacak. Bağışıklık sistemimizin zayıfladığı bu dönemde vaka sayılarında artışlar yaşanabilir.
Bu solunum yolu hastalıklarının tümü için geçerli. Daha önceki yıllarda da aynı dönemde binlerce kişi gripten hayatını kaybediyordu.
O halde şimdi yapmamız gereken de diğer zamanlardakinden farklı değil.
Riskli dönemlerde, başka bulaşıcı hastalıklardan korunmak için ne yapıyorsak aynısını yapacağız.
Örneğin araştırmalar D vitamini eksikliğinin giderilmesi gibi önleyici tedbirlerin işe yaradığını gösteriyor. Bağışıklık sistemine doğrudan etkisi olan D vitamini seviyesi yüksek olan hastalar süreci daha rahat atlatıyorlar.
"Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim" dercesine "tek bir hasta bırakmama" hedefinin peşinde topluma daha fazla yasak dayatmanın ne mantığı ne de faydası var.
Virüsler, salgınlar hep oldu hep olacak...
Hastalanabiliriz diye hayatı durdurmak hele hele onu eve sığdırmaya çalışmak olacak iş değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA